“Eğer hayatımı yeni baştan yaşamak zorunda kalsaydım, aynı hatalarımı tekrar yapmak isterdim, ama daha erken çağlarımda.”
Tallulah Bankhead (1903-1968)
[Amerikalı Kadın Sinema Oyuncusu]
Isparta’da yaşanan ve pek çok kişinin ölümü ile sonuçlanan kaza, hayatın değeri konusunda beni bir kez daha düşünmeye sevk etti. Genel bir kural olarak“İnsan hayatı değerlidir” demek mümkünken, bu kaza bize gösterdi ki “Bazı hayatlar daha değerlidir”. Herkes bütün ölenler için üzüldü, ama ölen bilim adamları için daha fazla üzüldü. Aslında bunda şaşılacak bir şey yoktu, çünkü gerçekten her hayat eşit derecede değerli değildir. Her insan hayatının “asgari” bir değeri olmakla birlikte “Bazı hayatlar daha değerlidir”. Hiç kimse idealist-hümanist söylemlere yeltenmesin, zira bunun günübirlik örneklerini yaşamaktayız. Aksi takdirde ölen bilim adamlarına “daha fazla” üzülür ve dağda vatanı koruyan Mehmetçiklere kıyan eşkıyaların ölümünde “Onlar bunu hak etmişti” der miydik?
İnsan hayatının değerinin “ne” olduğu ve hangi hayatların diğerlerinden daha değerli olduğu bugüne kadar pek çok düşünür tarafından tartışılmış ve bazı görüşler ortaya koyulmuş. Bunlar arasında dikkate değer olanlardan birisi İngiliz felsefeci John Harris’in dile getirdiği, “Bir insanın hayatının değeri, başka insanların ‘o’ hayata verdi değer kadardır” görüşüdür. Yani, o uçakta ölen bilim adamlarının hayatını kaybetmesine daha fazla “yanmamızın” nedeni bizlerin, yani toplumun, onların hayatta kalmasına verdiği değerden dolayıdır. Yoksa o ve diğer bütün hayatların değeri, kişilerin kendisi ve yakın çevresi için aynıdır. Zira dağda yaşayan ve ülkenin binbir emekle yetiştirdiği bir subayı şehit ettikten sonra öldürülen eşkıyanın ailesi ve çevresi de ona muhtemelen, bizim şehidimize “yandığımız” kadar yanar.
Sözü getirmeye çalıştığım nokta şu; İnsan hayatları arasında “objektif ölçüler” ile bakıldığında bir değer farkı vardır. Buradaki “objektif ölçü”yü ise “sağduyu” veya “kamu vicdanı” belirler. Bundandır Valinin koruması varken, vilayetin çaycısının sadece ‘Allaha emanet’ olması. Bundandır, bazı kimselerin seyahatlerine özel doktor ve ambulansın eşlik etmesi, bazılarının ise hastane sıralarında beklemesi. Aslında bunda yadırganacak bir durum da yoktur. Çünkü “ihtimam gösterilen” hayatlara, ya toplumun kendilerine yaptığı “yatırım”, ya toplumun kişiden olan beklentileri, ya da “yokluklarının” toplumda ortaya çıkaracağı boşluktan dolayı ihtimam gösterilmektedir. O yüzden kimse kızmasın bazılarına sağlık sisteminde daha fazla özen gösterilmesine veya bazılarına, hayatlarının daha değerli olduğu varsayımından yola çıkarak davranılmasına. Her insan hayatının, insanoğlu olmasından gelen “asgari” bir değeri vardır. Bunun üzerine insan, yaşadıkları, ürettikleri ve topluma verdiği iyi şeyler ile katma değer ilave eder. Aslında bazıları da yine yaşadıkları, ürettikleri ve topluma verdiği zararlardan dolayı başlangıçta sahip olduğu “asgari” değerin altına düşer. Dolayısıyla da insandan daha aşağı bir varlık haline gelip o tür muameleyi hak eder. Fakat diğer insanlar, yine kendi ‘insanlıklarının’ gereğini yapar ve ona “asgari” standartta davranır. Ancak bu muamelenin bir hayvana karşı yükümlü olduğumuzdan daha fazla olması beklenmemelidir. “Bu nedir?” diye sorulacak olursa; yaşarken aç ve açık bırakılmaması, acı ve ağrısının giderilmesi, temel yaşamsal ihtiyaçlarının –tabii söz konusu insan olunca, kişi ne kadar “aşağılık” olursa olsun buna sosyal ihtiyaçları da katmak gerekir- karşılanmasıdır. Kısacası, karşılanması gerekenler refahına yönelik şeyler değil, temel yaşamsal ihtiyaçlarına yönelik olanlardır.
Dolayısıyla, eğer bir insan olarak veya bir sağlık çalışanı olarak bazı “insanların” ölümleri sizi daha az etkiliyor, bazı “insanları” tedavi etmeye eliniz varmıyor fakat mecburen tedavi etmek zorunda kalıyorsanız ve bazı kişilerin tedavisini, o kişi devletin ve toplumun zararına işler işlediği halde neden devletin üstlendiğini anlayamıyorsanız bu durumda anormal hiçbir şey yoktur. Yeter ki o insanı değerlendirme kriteriniz, sübjektif –kişisel- kriterler değil, sağduyuya ve kamu vicdanına dayanan kriterler olsun.
Hayatınızın değeri, sizin ve sizi sevenlerin o hayata biçtiği değer kadar değil, sizi hiç tanımadığı halde, yaşarken yaptıklarınızı işitince hayatınıza değer biçen sağduyunun –veya kamu vicdanının- verdiği değer kadardır.
Kendim de dâhil herkesin, hayatına değer katan işlerle dolu bir ömür sürmesi temennilerimle…