Olaydan bahsetmek istiyorum. Belki okudunuz. Haber WASET adlı bir Internet sitesinden bahsediyordu. “Hayli şık, içeriğiyle de göz dolduran bir site WASET: Uluslararası hakemli dergilerle bağlantılar, neredeyse her branşta düzenlenen uluslararası konferanslar… Ancak biraz araştırınca, sitenin makalenizi uluslararası dergilerde yayımlanmış gibi, sizi de katılmadığınız uluslararası konferanslara katılmış gibi gösterdiğini öğreniyorsunuz. Parayı bastıran da bunları CV’sine ekleyip doçent veya profesör oluyor.” Haber bu şekilde devam ediyordu. “Konuya ilk dikkat çeken NTV Bilim Dergisi’nden A. Murat Eren oldu. Kendisi de bir akademisyen olan Eren, sitenin kapsama alanına ilişkin ilginç bilgiler veriyor: “Türkiye’deki yayın sayısı ile o yayınlara yapılan atıf sayıları arasındaki oransızlıklar biliniyor, taşra üniversitelerinde akademisyenlerin ne tür yayınlarla kadro sahibi oldukları da. Bu site yaptığı çalışmaları çoğunlukla başka hiçbir yerde yayınlatamayacak olan akademisyenlerin, para karşılığında yayın sahibi olmalarını sağlıyor. Birkaç yüz Euro’yu bir araya koyan akademisyen bilimsel sürecin çetrefilli yollarına girmeden WASET’te yayınını yapıveriyor. Parayı basan, akademik hayatın merdivenlerini ikişer ikişer tırmanıyor. Yayınlanmış binlerce makale, düzenlenmiş onlarca konferans düşünüldüğünde epey kârlı bir iş olduğu aşikâr. Herkes kazanırken ne yazık ki kaybeden, bilim oluyor.” Bilimin Türkiye’de nasıl ve ne derece gerçekçi yapıldığına ne yazık ki tek örnekte bu değil.
Yine geçtiğimiz günlerde yayımlanan benzeri bir yazıda Yrd. Doç. Dr. Fatih GÜRSUL’un 21 Kasım tarihli Newsweek Türkiye dergisinde yer alan “Akademik Atıf Çeteleri” başlıklı makalesi. Bu makalede belirtildiği üzere Dr. Umut Al’a ait atıf performanslarının incelendiği bir çalışmada; “Essential Science Indicators” verilerine göre Türkiye 2009 yılında taranabilir indekslerde Avrupa Birliği ülkeleri arasında 116.296 yayınla en fazla yayın yapan ülkeler arasında. Ama yayınlara yapılan atıf sayısı dikkate alındığında Avrupa Birliği (AB)’nin 30 ülkesi arasında sadece Romanya’yı geride bırakabilmiş durumda. Dünyada tıp alanında yapılan yayınlara bakarsak durum daha çarpıcı bir boyutta. 2009 yılında tıp alanında taranabilir indekslerde yapılan yayınlarda Türkiye 106 ülke arasında 14. sırada, ancak atıf sıralamasına göre ise 102. sırada, yani sondan beşinci. Yazara göre bu durum yapılan yayınların bilimsel alana katkı sağlamaktan çok makalenin yazarına katkı sağlamasına bağlanabilir. Yine Dr. Al’ın 2008 tarihli “Türkiye’nin Bilimsel Yayın Politikası” isimli çalışması Türk çalışmalarının en çok Türk SSCI ve SCI dergilerinde yayınlandığını da ortaya koymuş ve şu sonuca ulaşmış “uluslararası yayın yaptığı düşünülen birçok akademisyen aslında kendi cemiyetlerinin kendi dergilerinde yayın yapıyor.” Bir bakıma bilimsellik dostlar alışverişte görsün hesabı kendi dünyaları içinde kalıyor. Artık bir gerçek var ki tartışılmaz, akademik yükseltme de nicelikten çok nitelik önem taşımalı. Her şey kadro için düsturu ile bilimsel dünya hiçbir yenilik getirmeyen yayınlardan uzaklaşarak gerçekten bilimsel yayınlara destek ve her şeyden önemlisi akademik yükseltme sağlanmalı. Yoksa sözde bilim dünyasının bu kısır döngüsü kırılamaz ve çok sayıda bilim değil “film adamına” sahip oluruz. Esen kalınız.