Bu yazıya neden böyle bir başlık koydum? Çünkü çok iyi hazırlanmış ve yıllar önce yürürlüğe girmiş bir Hasta Hakları Yönetmeliği’ne ne kadar uyuluyor? Mutlaka son 10-15 yıldır sağlık alanında ve tıp etiği konusunda çok daha iyiye giden adımlar atılmakta. Ancak sağlık kuruluşlarındaki hasta hakları büroları ve birimleri gereğince işlevlerini yapıyorlar mı? Doğaldır ki, birçok konu yüzeyde kalıyor. Ancak bugün hastaların da birçok konuda bilinçlendiğini söyleyebiliriz. Bu arada her gün herkesin ve her kuruluşun dilinden düşmeyen hasta hakları da herkese yeterince uygulanıyor mu? Şunu söyleyebiliriz ki yalnızca kâğıt üstünde büroların, kurulların hastanelerde olması hasta haklarına riayette iyi sonuçlar alınmadığını gösterir. Buralarda içtenlikle çalışan eğiticilerin olması önemlidir. Eğer bir sağlık kuruluşunda daha dış kapıdan girerken hasta veya yakınlarını ve diğer kişileri paylayan, kaba davranan ve tıp etiği ilişkilerini hiçe sayan davranışlar sergilenirse, eğitimin daha kuruluşa girişteki görevlilerden başlayarak diğer herkese yaygınlaştırılması ve bunun içtenlikle olması gerekir.
Eğer 1998 tarihli Hasta Hakları Yönetmeliği’ne bakarsak, bütün maddeler son derece ideal ve hastaların haklarının her yönüyle gözetildiğini belirten kuralları taşımaktadır. Bilindiği gibi bu Yönetmeliğin İlkeler bölümünde yaşama hakkının insanın en temel hakkı olduğu, hastaya insanca muamelede bulunulması gerektiği, sağlık hizmetlerinden herkesin yararlanması gerektiği, rıza olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı ve tıbbi araştırmalara tabi tutulamayacağı, gizlilik ilkesinin önemli olduğu vurgulanır. Bu konudaki 5. madde şöyledir:
“İlkeler
Madde-5: Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:
a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima gözönünde bulundurulur.
b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.
c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir.
d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.
e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.
f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
Geçen yıllardan birinde bir hastaneye hasta hakları konusunda görüşmek üzere davet edildiğim zaman çok şaşırdım. Hastanenin kapısından içeri girildiği andan itibaren oradaki görevli her kademeden insanlar tüm etik kurallara uyarak son derece yardımcı oluyorlardı. Daha sonra bu kuruluşun idarecilerinden hasta hakları bürolarının olduğunu ve burada görevli sosyolog, psikolog gibi kişilerin hastaneyi etik ölçüler içinde düzeltmek için çok gayret sarfettiklerini ve bugün bu güzel sonuçları aldıklarını öğrendim. Özellikle sanıyorum mesleğinin sosyolog olduğunu söyleyen ve hasta hakları bürosunda çalışan bir hanım görevlinin insanlarla yüz yüze ve her dakika görüşerek eğitime samimi katkılar yaptığını anladım. Bu sağlık kuruluşu ülkenin en bilinen hastanelerinden biriydi ve yıllarca hasta haklarının gözetilmediği, etik kuralların çiğnendiği bir kuruluş olarak bilinmekteydi. Ama sonra böyle değerli bir eğitimin katkısıyla bugün etik değerlere sahip üstün bir kuruluş olmuştu. Böylece istenirse ve kuruluşlarda çalışan kişiler iyi eğitilirse mükemmelliğe varılabildiğini anladım. Sonuçta bazı yerlerde yönetmeliklerin veya yasaların kağıt üzerinde kaldığı, bazı yerlerde ise içtenlik ve samimiyetin sağlık kuruluşunu tıp etiği donelerine uygun olarak düzeltmede son derece yardımcı değerler olduğu görülmektedir. Ancak bu konuyla görevli kişi veya kişilerin buna inanması gerektiği ve insani değerleri bilerek görevlileri eğitmeye kendilerini adamış ve 24 saat bunu akıllarından çıkarmayan kişi veya kişiler olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Hastane örneğinde gördüğümüz gibi görevli bir kişi bile o kuruluşu ideal değerlere sahip hale getirebilir. Yeter ki anlayış, eğitme kapasitesi ve insancıl davranışlara sahip olsun.