Tütün salgını, küresel ve ulusal olarak önemli ve öncelikli bir halk sağlığı sorunudur. Her 6 saniyede bir kişi, aramızdan sigara kullandığı için ayrılmaktadır. Sigara içenlerin %50’si içtikleri sigaradan dolayı ölmekte ve günde 20 adetten fazla olmak üzere 25 yıl sigara içen bir kişinin beklenen yaşam süresi, sigara içmeyenlere göre %25 oranında kısalmaktadır. Bugün yeryüzünde yaşayan her üç erişkinden biri tütün kullanmakta ve her 6 ölümden biri sigaradan olmaktadır. Her 8 sigara içicisi, kendisi sigara içmeyen bir kişinin ölümüne neden olmaktadır. Sigara içen erkeklerle evli kadınlarda akciğer kanserinden ölümler, sigara içmeyen erkeklerle evli kadınlara göre %20 daha yüksek olup, eşi günde iki paketten daha fazla sigara içen kadınlarda risk %90 fazladır. Elli yaşından önce sigarayı bırakanlar, 15 yılda ölüm risklerini devam edenlere kıyasla % 50 azaltabilmektedir.
Türkiye en çok sigara tüketilen ülkeler arasında yer almaktadır. Her yıl 120 bin civarında insanımızı sigaraya kurban vermekteyiz. Sigaraya bağlı ölümler, trafik kazaları, yangınlar, cinayetler, AIDS, alkol, kokain, eroin ve intiharlara bağlı ölümlerin toplamından daha fazladır. Bu durum, sigara kullanımının ülkemiz için ne denli önemli bir toplum sağlığı sorunu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu fotoğrafı gören hiçbir duyarlı insan, söz konusu sorun karşısında ilgisiz kalamaz. Herkes elini taşın altına koymalı, insanlığı ve gelecek kuşakları bu ölüm makinesinin kıskacından kurtarmak üzere seferber olmalıdır.
5727 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun, bildiğiniz gibi 3 Ocak 2008 tarihinde TBMM’de kabul edilip, 19 Ocak 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Kanun’un bazı yasaklarının yürürlüğe girmesi için tanınan 4 aylık geciş süresinin dolmasını takiben, 19 Mayıs 2008 gününden itibaren uygulama başlıyor. 19 Mayıs tarihi, yine bir kurtuluş mücadelemizin dönüm noktalarından biri oluyor. Ülke olarak tütünün yol açtığı felaketlerden kurtulma bağlamında, bu Kanun çok önemli kazanımlar getirmektedir. 19 Mayıs itibariyle artık ülkemizde ortak alanlarda sigara içmek ve sigara içilebilir mekanlar bulmak çok güç olacaktır. Kişilerin istemedikleri hâlde sigara içmeleri, sigara dumanına maruz kalmaları önlenebilecektir.
Ancak, bir yasanın iyi hazırlanması ve delinmeden kabul edilmesi istenen amaca ulaşmak için tek başına yeterli değildir. Sonucu, uygulama belirleyecektir. Nitekim, 1996 yılında kabul edilen 4207 sayılı Kanun da bu konuda önemli tedbirler öngörmüştü. Ancak, Kanun’un uygulanmasında, yetkililerin ilgisizlik ve gönülsüzlüğü ve Kanun’un metnindeki bazı belirsizlikler nedeniyle, istenilen ölçüde verim elde edilememiştir.
Yeni Yasa’da yasaklamalar ve bunların cezai yaptırımlarıyla ilgili ayrıntılar, çok daha net olarak tanımlanmıştır. Uygulamada kime ne tür sorumluluklar düştüğü ve bunların nasıl yerine getirileceğine dair net bilgiler yer almaktadır. Ancak, bu Yasa’yla ilgili yönetmelikler henüz çıkarılmamıştır. Kanun çıkarmada kararlı olan bir siyasi iradeden, yönetmelik konusunda da aynı hassasiyeti göstermesi beklenirdi. Yasa’da, öngörülen cezaların 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ilgili maddelerine uygun olarak kesilmesi gerekmesine rağmen, sorumlular süreci nasıl işleteceklerinden habersizdirler. Çünkü, Kabahatler Kanunu bugüne kadar, pek işletilmeyen bir Yasa olmuştur.
İl ve ilçelerde mülki amirler, müdürler, belediye encümenleri, kurum yöneticileri, kolluk kuvvetleri, belediye zabıtası, Yasa’nın görev yüklediği ve uygulamadan sorumlu olan taraflardır. Mülki amirler, kamu kurumlarına, söz konusu kanunun uygulanması ve takibine dönük kararlılıklarını yansıtan bir yazı yazabilirler. Kurum yöneticileri, çalışanlarına yazılı veya sözlü uyarılarda bulunup, Yasa’nın kendilerine verdiği sorumluluğun gereğini yerine getireceklerini deklare edebilirler. Zaten Yasa gereği kamu kurumlarına ve Kanun’da belirtilen diğer yerlere uyarı levhalarının asılması gerekmektedir. Kolluk kuvvetleri ve zabıta, kendilerine yüklenen yasal görevle ilgili olarak bilgilendirilip, uyarılmalıdırlar.
Sorumluluğu, sadece idarecilere verip kurtulamayız. Vatandaş olarak da gereken duyarlılığı gösterip, daha sağlıklı bir gelecek için kolları sıvamalıyız. Sigara içenler bu durumu bir fırsat bilip, 19 Mayısı, sigarayı bırakma günü olarak belirlemeli ve etraflarına duyurmalıdırlar. Çünkü 19 Mayıs sonrasında sigara içmeleri, zaten güçleşecektir. Sigarayı bırakmak isteyenleri en çok zorlayan husus, bıraktıktan sonra sigara içilen ortamlarda bulunmak zorunda kalmaları ve çevrelerindeki sigara içenlerin baskılarıdır. Oysa 19 Mayıs itibariyle artık, bu sorun ortadan kalkmış olacaktır. İsteyen herkes, rahatça sigarayı bırakabilir. İş yerlerinde, kurumlarda ortak bırakma planları yapılabilir.
Sigara kullanmayanlar da, temiz hava soluma özgürlüklerine sahip çıkmalıdırlar. Yasa’nın kendilerine tanıdığı hakları kullanma konusunda kararlı olmalıdırlar. Yasa’ya uymayan, yasakları çiğneyen, sorumluluklarının gereğini yapmayan gerçek ve tüzel kişiler hakkında aktif vatandaşlık tavrıyla hukuki tepki vermelidirler.
Medya, konuya gereken ilgiyi gösterip, bu sürecin sağlıklı geçirilmesi bakımından sosyal sorumluluk üstlenmelidir. Eğitimcilerimiz, sağlıkçılarımız, akademisyenlerimiz, sivil toplum örgütleri de konuyla ilgili bilgilendirme, farkındalık oluşturma ve sosyal reflekslerimizi geliştirme bağlamında gereken çalışmaları yapmalıdırlar. Haydi hep birlikte göreve…