Başlangıçta ne kadarda iyi görünür, hiçbir şey yapmamak. Sanki tatilin ilk günlerindeki gibi. Bütün kışın yorgunluğu çökmüştür üzerinize. Gazete bile okumamak, radyo, TV seyretmemek, daha da ötesi hiçbir şey yapmamak gelir içinizden. Pek çoğunuzda soğuk algınlığı gibi kısa sürede geçiveren bir durumdur bu. Birkaç gün geçtikten sonra, pirelenmeye başlarsınız. Önce erken kalkmalar başlar, yeniden bir şeyler yapmak gelir içinizden. Farkında olmadan, tatilde bile bir şeyler yapmaya başlarsınız. Çoğumuz böyleyizdir. Durmadan, dinlenmeden hep bir şeyleri yapmaya, hep bir yerlere varmaya çalışırız. Hep böyle yaparız da, iyi midir, kötü müdür hiç düşünmeyiz.
Aslında çok çalışan, çok iş yapmaya üretmeye gayret eden, yenilikleri takip edip, uygulayanlar farkında olmadan diğerlerinin önüne geçiverirler. Ancak iki grup bundan hiç hoşlanmaz. İş yapmayanlar ve sizin önünüzdekiler. Birinciler siz öne çıkmayasınız diye, çelme takarak ya da gömleğinizden çekerek, arkadan durdurmaya çalışırlar, ikinciler ise elleriyle, ya da ayak oyunlarıyla sizin öne ve yukarılara çıkmanızı engellemeye çalışırlar, bu amaçla ne gerekirse onu yaparlar.
Özel sektörde, çalışmayanı hemen kapı önüne koyuverirler. Kamu kuruluşlarında ise, iş yapmayana hiç bir şeycikler olmaz. Onlar hiçbir şey yapmadan, çalışma hayatlarının ilk gününden emekliliklerine kadar, görevlerine paşa paşa devam ederler. Olsa olsa hiçbir şey yapmıyorsun diye, ara sıra laf işitirler. Tembelliklerini yağcılıkla, veya ispiyonculukla örtmeye çalışırlar. Bazen görev yerleri değiştirilir. Hepsi o kadar. Amirler genellikle, kim çalışıyorsa, kim gayret gösteriyorsa, her yeni işi yine ona verirler. İş yapmayana hiç bir şey olmaz, sadece kimse onlara iş vermez. Aslında çalışmayanlar bu davranıştan memnun bile olurlar. Görev alsalar bile, hemen ben bu işi yapamam diye itiraz ederler. Ya da verilen işi gönülsüz yaparken, yeniden iş verilmesin diye bile bile yüzlerine gözlerine bulaştırırlar.
Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım. Her yük, iş yapanın, yani çalışanın üzerine yüklenir. En ufak başarısızlık ya da komplikasyon durumunda, iş yapanlar, amirlerce ya da iş arkadaşlarınca acımasızca eleştirilirler. Yeni bir ameliyat tekniğimi uyguladınız. En şiddetli eleştirileri ilk vakalarda alırsınız. Sebebi bu yeni tekniği bir daha uygulamayın, tembellerin önüne geçmeyin diye. Kongre tebliği yapın, makale çıkarın, kitap yayınlayın hep eleştirilirsiniz. Hatta duruma göre gerektiğinde üst makamlara, medyaya şikayet bile edilirsiniz.
Eleştirenler, daha çok, hiç bir şey yapmayan yani tembel iş görmez ve sıradan insanlardır. Bu küçük kafalı insanlar şikayet ve eleştirilerinde başarılı olamazlarsa, bu kez yandan, belden aşağıdan vurmaya, arkadan konuşmaya, başlarlar. ‘Falan da her taşın altından çıkıyor, her çorbaya nane oluyor’ şeklinde zararsızca başlayan sözlerin ve saldırıların dozu giderek daha da ağırlaşır.
Sevgili meslektaşlarım, bu ülkenin ileri gitmesini istiyorsak çok çalışmalıyız. Yenilikleri takip etmeli ve uygulamalıyız. Kişisel başarıların yanında, getirilerin en önemlisi ve en çoğu önce ailenize ve bu güzel ülkeye olsa da , sonuç olarak insanlığadır.
Nasıl olsa, çalışmaya, üretmeye, hem şartlanmış, hem de alışmışsınız bir kere, yavaşlamak yada duruvermek size yakışmaz. Sevgili çalışkan ve üretken meslektaşlarım, bırakınız durmayı, sakın ola yavaşlamayın bile. Çalışma ve üretimlerinize giderek artan hızda devam edin. Bırakın tembeller, iş görmezler, sahtekarlar gerilerde kalsın.
Saygılarımla.