Bazı hastalıklar, tıbbın dışında en az tıp kadar diğer uğraşı alanlarını da ilgilendiren hastalık niteliğindedir. Sosyal yönlü bu hastalıklar grubunun en önemlisi ve en bilineni hiç kuşkusuz ki AIDS (Acquired Immuno Deficiency Syndrome)’dir. 1981 yılında ilk tanımlanması esnasında homosekseksüel erkeklerde ortaya çıkan bir hastalık nitelemesi AIDS’e ve AIDS’liye bakışı ön yargılı konuma getirdi. Aradan geçen yaklaşık 30 yıldaki bilimsel bilgilendirmelere rağmen AIDS, yanlış da olsa “çağın vebası” ünvanını sürdürmeye devam etmektedir.
AIDS, sosyal yönü olan bir hastalık olarak insan hakları bağlamında ele alınması gereken bir hastalıktır. Salt insan olarak dünyaya gelmek ile kazandığımız, kişiliğimize sıkı sıkıya bağlı, devredilemez nitelikteki haklar olarak tanımlanan insan hakları, sadece ulusal hukukun değil, uluslararası hukukun da koruması altına alınmıştır. Yaşama hakkı, vücut bütünlüğünün korunması, ayrımcılığa maruz kalmama, adil yargılanma hakkı, özel hayatın gizliliği, eğitim hakkı, çalışma hakkı ilk akla gelen insan haklarıdır.
Bütün hakların ön şartı olan yaşama hakkının korunması kadar, insan onuruna yakışır kaliteli bir şekilde gerçekleşmesi esas hedef olmalıdır. Bu nedenle, AIDS’in hali hazırda radikal tedavisi bulunmayan bulaşıcı bir hastalık olduğu düşünülecek olursa hastalıkla mücadelede koruyucu hekimlik ön plandadır. Koruyucu hekimlikte ise, özellikle risk altında bulunanların hastalıkla ilgili bilgilendirilmesi çok önemlidir. Bu ise başta Devlet’in yetkili kurum ve kuruluşlarıyla gerçekleştirmesi gerektiği bir görevdir. Ne yazık ki yüzün üzerinde televizyon kanalının, sayısını bilemediğimiz ulusal ve yerel radyo kanallarının bulunduğu ülkemizde, dinlenme olasılığının yüksek olduğu yayın zamanlarında bu türden programlara yeterli sürede yer verilmemektedir. Bu bilgilendirmede HIV pozitif olmakla AIDS hastası olmak arasındaki çok önemli ayrım mutlaka anlatılmalıdır. Bu bilgilendirmeden yoksun bazı HIV pozitif kişilerin, kendilerine çare olarak intiharı seçtiklerini maalesef basından öğrenmekteyiz.
Herkes gibi HIV pozitif/AIDS’li kişilerin de özel hayatları hukukun koruması altındadır. Bu kişilerle ilgili bilgilerin özellikle bilmemesi gerekenler tarafından öğrenilmesine yönelik uygulamalara son verilmelidir. Özellikle kamu kuruluşlarında çalışan resmi sevkli hastalara ait kayıt işlemlerinin yapılması esnasında hastaların özel hayatının gizliliği ilkesi olumsuz etkilenmektedir.
Son dönemlerde basına da yansıyan bazı olaylarda da görüldüğü gibi HIV pozitif/AIDS’li kişilerin eğitim kurumlarında ya da çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kaldıkları bilinen bir gerçektir. Oysaki bilimsel bilgiler ve pozitif hukuk normları, kimseye ayrımcılık yapmak suretiyle kişilerin eğitim ve çalışma hakkını elinden alma hakkını vermemektedir. Bu ayrımcılığın kökeninde, AIDS konusunda toplumsal aydınlatmanın yeterli yapılamaması yer almaktadır.
Nijerya’da AIDS`in yayılmasının önlenmesi için HIV virüslü insanların birbirleriyle evlendirildiği şeklindeki bir haberin yanı sıra Birleşmiş Milletler’in, evliliklerin farklı virüs türlerinin etkileşimine neden olabileceği bu nedenle çocuk yapılmaması gerektiği uyarısı da açıkça insan hakları kavramı ile çatışmaktadır.
HIV pozitif/AIDS’li kişilerin hayatlarında daha dikkatli olmaları bilimsel bilgiyi kendisine yol gösterici olarak seçmiş insanların sorumluluğunun bir gereğidir. Bu sorumluluğun oluşmasında, insan haklarına zarar veren, ayrımcılığa ve zorlamaya dayanan bir yöntemin yerine, bilimin ışığında eğitime, insan hakları bağlamında sevgiye dayalı bir yöntemin uygulanması gereklidir.
10
önceki yazı