Önce mevsimler bozuldu.
İlkbahar aşka davet etmiyor artık. Çiçekler bile şaşkın, ne zaman açacaklarını şaşırıyorlar. Yaşamın aynası gergin yüzler ışıldamıyor, kin, nefret, kavga atmosferi katılaştırıyor.
Yaz, yorgun bedenleri yakıp kurutuyor.
Sonbaharın şiirsel hüznü duraksamayan yaşamsal acılarda boğuldu. Çaresiz haykırışlarda yok oldu gitti.
Kışın bembeyaz temizliği ve saflığı kirlendi, kanıyor.
Yiyecekler bozuluyor, içecekler bozuluyor. Kafalarda sorular yanıtsız kalıyor ya da yanıtlar ikna edici değil. Hormonlar, sucuklar, kaşarlar, ekmekler… ve en son sütler. Ne yiyoruz?
Çağımızda devletin ücretsiz süt dağıtımı yapmak durumunda kalması hoş bir durum değil. Ancak oldu bir kere. Sütler iyidir, kötüdür, konumuz bu değil. Ama, az gelişmiş (!) ve perişan (!) Avrupa’da ve dünyanın büyük bir kısmında benzer bir durum yaşanırsa ne olur? Bir çocuk rahatsızlanırsa, konu derhal incelemeye alınır. Birkaç çocuk rahatsızlanırsa dağıtım durdurulur, soruşturmalar açılır. Onlu sayılarda çocuk sorun yaşarsa ortalık birbirine girer, sorumlular bedel öder. Ama her durumda, sütler bağımsızlığı ve bilimselliği tartışmasız laboratuvarlarda incelenir, kafalarda en ufak soru işareti kalmaz.
Ne oluyor? Ülkemizin ağrı eşiği ne kadar yüksek? Haydi kendimizden vazgeçtik, geleceğimiz, umudumuz çocuklarımızın hiç mi değeri yok?
Bilime, niteliğe, öğretmene, hekime saygı kalmadı. İnsana ve yaşama kaldı mı?
Uzun yıllar toplumları uyutma aracı olarak kullanılan futbolda ülkemizin geldiği nokta, “ayaklanma” görüntüleri çok mu hoş? Yabancı basında sıcağı sıcağına yazılanlardan onur duyabiliyor muyuz? Futbolda (!) bile ne haldeyiz?
Hekime, sağlık elemanına saldırı meşhur olmanın, televizyona çıkmanın yolu haline geldi. Artık hasta yakınlarından saldırmayacaklarına dair güvence istiyoruz. Tıp fakültelerinin ve hastanelerinin hali berbat. Sağlık alanında suistimal, soruşturma haberleri artarak sürüyor. Parası olan yurt dışından hekim getirsin, ilaç getirsin.
Nereye gidiyoruz?
Bir kanun hükmündeki kararname ile istenilen herkese makam ve unvan verilebilir, her türlü karar alınabilir. Resmi ve gayri resmî istatistiklerde her şey mükemmel gösterilebilir. Denetimi ve eleştirileri tamamen ortadan kaldırabilirsiniz. Ama mikropları, hastalıkları, doğal afetleri, doğayı, insanların aş, iş, barınma, yaşam iç güdülerini, BM’ye üye 193 ülke arasındaki acımasız rekabet ve var olma savaşını kandıramazsınız. Her şeyi elinizden alırlar ve “siz kendi ülkenizde sadece hizmet sektöründe çalışabilirsiniz”.
Hizmet, eziyet ve ölümler bize, kazanç, kâr ve kaynaklar yabancılara.
Seksen dokuz yıllık bir Türk ilaç firması yabancılara satılmış. Kaç yerli kaldı acaba? 27 Nisan 2012 tarihli Vatan gazetesinin haberine göre Fako, Deva (% 52’si), Münir Şahin, Biofarma, Eczacıbaşı (%75’i), Yeni İlaç, Dr. F. Frik, Mustafa Nevzat ilaç firmaları yabancılara satılmış (1). Kurumsal finansman şirketlerinin temsilcilerinin açıklamalarından öğrendiğimize göre, daha önce satılanlardan sonra “ Acıbadem, Medical Park, Memorial, Alman Hastaneleri” yabancılara satılmış. Sektörde “büyük fonların yatırım yapabileceği ölçekte zincir hastane grubu kalmamış.” Sektörde bir hastane hariç büyük hastane zincirlerinin hepsi bu işlemleri tamamlamışlar, geriye kalan işlemler küçük hastanelerin konsolidasyonu şeklinde olacakmış (2).
Sektörde 10 yıl içinde sadece kaç hastane, ilaç ve sağlık malzemesi grubu kalacak ve kimlerin olacak?
Kimin umurunda? Savaş olasılığı bile umurunda mı toplumun?
Hayırlı olsun.
1. Vatan gazetesi, 27.04.2012
2. Hürriyet gazetesi, 28.12.2011