Şekilde görüldüğü gibi, [bk. www.yok.gov.tr, (27 Şubat 2009) tıp fakültelerinin öğretim üyesi ihtiyacının, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 41. Maddesi uyarınca karşılanmasına ilişkin Yükseköğretim Yürütme Kurulu Kararı.] tıp fakültelerinden hocaların bir kısmına yine yol göründü.
“Tarih tekerrürden ibarettir” diyenler bir kez daha haklı çıktılar. Ve de efendim, “Tıp fakültelerinde öğretim üyelerine rotasyon uygulaması” yeniden çıktı. Bazıları hortladı, hortlatıldı gibi benzetmeler kullansa da, ben “yeniden çıktı” demekle yetiniyorum. İşte karar:
karar
Yukarıda adı geçen üniversiteler, “İhtiyacımız var, bize yeni kadrolar açın.” diye mi yazdılar, ya da “Bize ille de rotasyonla öğretim üyesi gönderin.” diye mi yazdılar, orası belli değil.
Eskiden, yurdumuzun her ilinde üniversite yokken, yeni açılacak olan fakülteler deneyimli bir üniversitenin tıp fakültesi öncülüğünde açılır, öğretim üyesi belirli bir süre buralardan dönüşümlü olarak sağlanmaya çalışılırdı. Hemen aklıma gelenler, Hacettepe Tıp Fakültesi önderliğinde, Samsun, Trabzon, Kayseri vs; Ankara Tıp Fakültesi önderliğinde Diyarbakır, Antalya, İstanbul Tıp Fakültesi önderliğinde Bursa\’da açılan fakültelerdir. Zira, YÖK öncesi dönemlerde, şimdiki gibi, yoldan geçen uzman alınıp, yardımcı doçent payesi ile bir gün içinde öğretim üyesi yapılamıyordu. Doçent ve profesörlerin sayısı azdı. Şimdi öyle mi? Üniversitelerin istek yazıları varsa, maliye bakanlığının olurunu alarak, bir çırpıda kadro açarsınız, bir iki ay içinde öğretim üyesi açığınızı tamamlarsınız. Hepsi o kadar.
“Arkadaş, askerler, hakimler, vali ve kaymakamlar, polisler gidiyor, öğretim üyeleri neden gitmesin?” diyebilirsiniz. Buna cevabımız, doğrusu zaten o mesleğe girenler yükselmek için ve çalışma yaşamı ve işlerinin gereği olarak, işe girmeden önce böyle bir uygulamayı biliyorlar ve peşinen bunu işe girerken kabul ediyorlar.
Öğretim üyesi bir üniversiteye kariyer yapmaya girerken, sadece ilgili üniversitenin fakültesinde görev yapmayı amaçlıyor. Emekliliğine kadar da aynı işte, aynı laboratuvarda çalışıyor. Kendini ve ailesini buna göre hazırlamış. O kente yerleşiyor. Pek çoğunun yıllardır sürdürmekte olduğu bilimsel araştırmaları, eğitiminden sorumlu olduğu tez asistanları, doktora öğrencileri var. Mesele sadece ders vermek değil ki.
Bu işlerde kabak, genelde en kıdemsiz ve torpilsiz olanlara patlar. Yardımcı doçentlerin yükselmek için ümitleri var. Doçent ve profesör olup, henüz kadroları çıkmamış olanların da kadro beklentileri var. Öncelikle onlar topun ağzındaymış gibi görülüyor. Bir başka husus da, nedense bu işler hep tıp fakültelerinde oluyor.
Güzel yurdumuzda neler olmuyor ki. Yeni kurulan bazı tıp fakültelerine tayin edilmiş öğretim üyelerinden bir kısmı fakültelerine hiç uğramadan, 38. madde ile yine YÖK tarafından büyük şehirlerdeki Sağlık Bakanlığı hastanelerine başhekim, şef görevlerine atanmıyorlar mı !!! ya da ben mi yanlış biliyorum. Hem birilerine yeni kurulmuş üniversitelerde profesör kadrosu vereceksin, oralardaki kadroları dolu gibi gösterip aslında içlerini boşaltacaksın. Hem de İstanbul\’da, Ankara\’da Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalıştıracaksın. Ballı börek gibi mübarek. Duyanların, görenlerin ağzı sulanmaz mı, bize de yok mu demezler mi?
İsterseniz ben bildiğim örnekleri yazarak kafanızı karıştırmayayım. Siz zaten biliyorsunuz. Bakanlık kayıtlarında hepsi vardır.
O halde ne yapmak lazım, boşalmış kadroları, rotasyonerlerle dolu göstermek lazım. Haydi sıvayalım kolları.
Her işimiz gibi, bu da göstermelik. Gideceklere şimdiden hayırlı olsun. Bölge idare mahkemelerinin işleri daha da artacak gibi.