29 Eylül 2014 Pazartesi, Saat 17:00. Yeditepe Üniversitesi, 26 Ağustos Yerleşkesi, Rektörlük Binası, İnan Kıraç Salonu, davetli misafir ve çeşitli ilmi unvanlara sahip akademisyenler ile hınca hınç dolu. Dünyada “Asrın Bilim Adamı” seçilen ve beyin cerrahisinde yepyeni bir çığır açan, insanlığın ve özellikle biz beyin cerrahlarının medyun-u şükran olması gereken, Türk nöroşirürjisi olarak, uluslararası düzeyde bilimsel ve cerrahi potansiyelimizin ilk sıralarda yer almasının en büyük banisi, müsebbibi ve Hocaların Hocası Prof. Dr. Mahmut Gazi Yaşargil’in, eski öğrencilerine nisbet edercesine, Yeditepe Üniversitesi Ailesine katılması vesilesi ile düzenlenen tören başlamak üzere…
Benim gibi ona talebe olabilme ve ondan cerrahi feyz alabilme şansına sahip olmuş, ülkemizin kıdemli beyin cerrahisi hocaları, Yaşargil’in müzmin öğrencileri, Hoca’nın etrafına ilk günkü heyecanları ve hayranlıkları ile toplanmış, Zürih’teki günlerini yâd ediyorlar.
Daha birkaç ay evvel, Antalya’da yapılan Türk Nöroşirurji Kongresi’nin Gala Gecesi’nde, Yaşargil Hoca 90 yaşına rağmen, nefesi kesilen biz kıdemli hocalar bir yana, genç nöroşirürjiyen öğrencilerimize, meslektaşlarımıza havlu attıran, şapka çıkarttıran enerjisi ile doksanlık bir delikanlı olarak “Ben hâlâ buradayım!” diyordu.
Hoca’nın, anevrizma ve AVM cerrahisi başta olmak üzere, nöroşirürjiye katkıları içerisinde, her beyin cerrahının mutlaka çok iyi bilmesi gereken “Pterional Yaklaşım”ının ayrı bir yeri vardır. Bu nedenle, bu cerrahi yolu bize öğrettiği ve bizlerin de bizden sonraki kuşaklara bilgi ve tecrübelerimizi aktarabildiğimiz için, Hocamın doksanıncı yaşı vesilesi ile kaleme aldığım ve benim de Honorable Editor’ü olduğum “Journal of Neurology & Stroke”da “Editorial” olarak neşredilen (http://medcraveonline.com/JNSK/JNSK-01-00011.pdf) makaleme (Aydin IH: Yasargil Higway in Neurosurgery (For the nineteen years old of my teacher Mahmut Gazi YASARGIL). J Neurol Stroke 1(2):00011.2014.) “NÖROŞİRURJİDE YAŞARGİL OTOBANI” ismini vermiştim. Tevafuk işte…
Protokol konuşmaları yapılırken, “Ne iyi ettim de bu makaleyi yazdım.” diye düşünürken, bir anda kendimi 80’li yılların başlarında, Rami Strasse 100, Zürich, Switzerland adresli Universitatsspital, Nöroşirürji Kliniğinde buldum.
Dünyanın en meşhur beyin cerrahlarının, Yaşargil’in ameliyatlarını birkaç günlüğüne de olsa izleyebilmek için binbir takla attıkları, Hardy, Landolt, Sigfierd, Pia, Yonekawa, Suzuki, Sano, Spetrzler, Drake, Fukushima, Olivera ve daha nicelerinin, Hoca’nın izni için kapılarda bekledikleri yıllar…
Sabahın köründe hastaneye, kliniğe, ameliyathaneye benden daha erken gelebilmek için sanki benimle yarış hâlinde olan Hoca’nın nefesini, öksüreceğim diye ödümün patladığı, nefesimi bile hesaplı alıp verdiğim ameliyatlar bir yana, klinikte, mikronöroşirürji laboratuvarında, hastane içinde ve hatta tüm İsviçre sınırları dâhilinde ensemde hissediyordum. (Daha sonraki senelerde, hem kendi vatanımda hem de gittiğim her ülkede, bu Sendrom bende uzun yıllar devam etti.) Zira, gözlükleri ile kalın kaşlarının arasından velfecri okuyan gözleriyle bir manidar bakışının, çok tehlikeli ve geri dönüşü olmayan bir akıbetin habercisi olabileceğinin bilincindeydim. Birkaç günlüğüne Zürih’e gelen rahmetli Prof. Dr. Nurhan Avman, bir iki anevrizma ameliyatı izleme şansını müteakip bana, “Yavv İsmail Hakkı, bu strese nasıl dayanıyorsun lan?” demiş, o zaman doçent olan ve Zürih’te mikronöroşirürji eğitimini benden alan merhum Ertuğrul Sayın da “Mikroşirürji eğitimini senden alacağımı bilseydim, bu sıkıntılara katlanmaz, Türkiye’de senin yanına gelirdim, Allah sabır versin size!” diye serzenişte bulunmuşlardı. Yakın zaman önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Nurcan Özdamar, moralimin bozuk olduğu zamanlarda benim teselli kaynağımdı.
Ameliyathanenin sükûnetini muhafaza edemeyen, video kaydını beceremeyen, izinsiz soru soran uluslararası meşhur nöroşirürjiyenlere(!) ve mikronöroşirürji araştırma merkezine yaptığı ani bir baskında hazırlıksız yakalanan, o zaman ellili yaşlarını süren ve halen hayatta olmayan Prof. Dr. Chai Zeng Tu’ya, “İlk uçakla İsviçreyi terk ediyorsunuz!” haykırışları, hâlâ kulaklarımda çınlıyor…
Hoca’nın sesi ile kendime geliyorum ve etrafı saran dozu yüksek bir cerrahi hiyerarşi kokusunun, bu makalemize de aksettiği gibi, konsere, konuşmacıların ve meslektaşlarımın üzerine sindiğini hissediyorum.
Mahmut Gazi Yaşargil Hocamıza, sağlıklı daha nice yıllar dileyerek, “Ya Hayy!”dan bir KKNHHK rubaisi ile bitirelim. (Ötüken Yayınları. İstanbul, 2014)
BİRCİS’E
(Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün)
Bende Mecnundan da çok âşıklık ibtilâsı var.
Kimse bilmez Sen gibi püsküllü bir belâsı var.
Tâ ezelden sanki gönlüm oldu mecbûr cevrine,
Zülm için Bircîs’e her an bir sebep îcâdı var.