Akademide birçok bakımdan değişimleri bariz bir biçimde izlemek mümkündür. Asistan yerine araştırma görevlisi denmesi gibi bazı unvan ve kadrolarda değişimler olduğu kadar üniversitenin işlevleri de değişmiş görünmektedir. Bu yazıda “asistan”dan “araştırma görevlisi”ne geçişin ifade ettiği derin içerik değişimi bu yazının konusu olacaktır.
Belki yazının sahiplendiği bu sorunsalı bazıları temel bir problem olarak görmeyebilir ve hatta bunu sadece bir isimlendirme problemi şeklinde okuyabilir. Ancak akademide önemli bir geleneğin değişimine vurgu yapıldığı gözden kaçırılmamalıdır. “Asistan” kavramı yabancı dilden bize aktarım olduğu halde araştırma görevlisi daha Türkçe bir kavram olarak durmaktadır. Fakat buradaki tartışma konumuz; meselenin içeriğine dair olup dilsel değildir.
Akademide yakın zamana gelinceye kadar hoca-asistan ikilisi usta-çırak ilişkisini ifade etmesi açısından bir geleneği yansıtmaktaydı. Akademiye alınan asistan, kelimenin tam anlamıyla hocasına yardımcı olmak üzere işlev kazanmaktaydı. Bir usta olarak hoca, süreç içerisinde asistana yani çırağına hem bilgi açısından hem de ahlak ve davranış açısından bildiklerini öğretir, yol gösterir ve örnek olurdu. Hoca ile asistan arasındaki bu ilişki “hocanın çantasını taşıyan asistan” metaforuyla belirginlik kazanmıştı.
Doğrusu bu metafor Türkiye’de akademiyada 1970 ve 80’li yıllarda izlenebilen bir fenomendi. Türkiye’de henüz üniversite kavramının da yeni olduğu bu dönemde akademisyen sayısı da oldukça az idi. Fakat en azından bu dönemlerde hoca asistan ilişkilerinin hem Türkiye’nin geleneği hem de Batı üniversitelerinden etkilenmelerle kurumsallaşmaya çalıştığını görmekteyiz.
Bu arada 1930’lu yıllar sonrasında Türkiye’ye dışarıdan akademisyenlerin geldiğini bilmekteyiz. Özellikle Nazi Almanyası’ndan kaçarak Türkiye’ye gelen farklı branştan akademisyenler, bilgisel açıdan katkıda bulundukları gibi bazı bölümlerin açılmasına da katkıda bulunmuşlardır. Doğrusu bir akademiya geleneği ve ilişkisinin oluşması açısından, bu tür katkıları da görmeliyiz. Burada da yine hoca-asistan ilişkisinin belirginleştiğini görebiliriz.
Doğrusu ben de hoca-asistan ilişkisini deneyimlemiş (asistan olarak) şekilde bu geleneğin son halkası olarak kendimi görmekteyim. Peki hoca-asistan şeklinde tebellür eden bu geleneğin kişilere ve bu arada akademiyaya katkısı adına neler söylenebilir?
İlkin, bu ilişki hocanın asistanı ilmi, ahlaki, bilgelik gibi çok boyutlu yetiştirmesine imkan vermektedir. Süreç içerisinde hoca gelişen pratiklerde asistanına yapabileceği tüm katkıları sunmaktadır. Doğrusu bunun gerçekleşebilmesi gündelik hayatın içine dağılan pratiklerde mümkün olmaktadır. Meselâ; asistan hocanın odasına rutin uğramakta, bazı işler yapmakta ve hocanın kitaplarından aynı zamanda yararlanmaktadır. Yaptığı işler hem ona tecrübe kazandırmakta hem de yol yardam öğrenmektedir. Ayrıca hocasının yanında derse giren ve dersleri dinleyen asistan bir ders tecrübesi kazanmakta; daha sonra hocasının huzurunda sınıfta ders anlatarak bu tecrübesini pratiğe dönüştürmektedir.
Ayrıca asistan hocanın odasındaki rutin ziyaretlerinde gelen misafir hocalar ve insanlarla sohbetlere katılmakta; buradan edindiği bilgi ve tecrübeler hayat boyu kendisine yol gösterici olmaktadır. Ayrıca asistan hoca tarafından evine yemeğe davet edilmekte; burada yapılan aile sohbetleri de asistan ile hoca arasında çok boyutlu bağlar oluşturmaktadır.
Dolayısıyla hoca ile asistan arasındaki ilişkide oluşan bu gelenek, bugün akademiyada kaybolmuş durumdadır. Hatta birçokları tarafından “çanta taşımak” üzerinden eleştirilen bu geleneğe sıcak bakanlar da azalmaktadır. Şunu belirteyim ki, hocamın çantasını her zaman taşımaya hazırım.
1 yorum
Çantası taşınacak niteliğe sahip liyakatli hocaların çoğalması dileği ile Teşekkürler