(POST-HUMAN)
“FE EYNE TEZHEBÛN?” (Nereye Gidiyorsunuz?)
Daha önce “Akademik Akıl”da, “Kuantolojik Hayat (Quo Vadis) başlıklı çok önemli, oldukça güncel ve istikbale matuf uyarıcı bir makale yazmış ve takipçilerimle paylaşmıştım. Söz konusu bu yazımda, özellikle “Kuantik Çağ” ve kaçınılmaz sonuçları ile alakalı olarak hayatın ve insanlığın nereye doğru gittiği üzerinde durmuş ve “Quo Vadis?” diyerek de gerekli uyarıları yapmıştım. Şimdi de, “holistik istikbal ve insan sonrası” için günümüz insanından ve belki de bu dünyanın standart “hayat”ından hiçbir iz taşımayan başka bir insan ve hayat boyutuna doğru gidişin üzerinde durarak, Allah’ın çok önemli bir ikazı olan, Tekvir Suresi 26. Ayetini de (Fe Eyne Tezhebûn?) uyarı (Nereye Gidiyorsunuz?) gayesi ile başlığa taşıdım. Evet… İnsanlık nereye gidiyor?
Bilim, Teknoloji ve Sanayi Devrimlerinin sonunda gelen Dijital, Kuantik ve Holistik gibi zaman dilimlerinin “Çağ” durumuna evrildiği bugün, günümüz insanının fıtratından herhangi bir iz taşımayacağı ve mevcut hayat düzeninin tamamen kaybolacağı bir dönemin arifesindeyiz. İnsan, fıtratının ucunu zaten çoktan kaçırdı!
Yeni Dünya düzeninde, köleleşen, kontrol edilen ve fıtrat ayarlarına dönmesi mümkün olmayan “Tasarım İnsanlar”, normal fıtratın önüne geçecek ve tanımlanan kredisine göre itibar ve hayat hakkı kazanacak, “Yalancı Cennet”(Illesium) kurulacak. Fizik de, Metafiziğe yaklaşmakta… İnsanlığın fıtratı ve istikbali için, acilen hayata dair “DNA ve Gen Bankaları” kurulmalıdır!
Tasarım insanlar ve canlılar, fıtrî insanları ve canlıları yok etme peşinde… İnsan dahil, her türlü canlının organlarının üretilebileceği laboratuvarlar/seralar yolda! (Vakıa, 60, 61). Dehşet verici ve korkutucu bu gelecek için hazırlığımız var mı? Neler yaptık, neler yapıyoruz, neler yapacağız.
Böyle bir felaketi doğurabilecek hadiseleri ve senaryoları, dinamik ve dinamit olan bilimi kullananların da dikkatlerini, evrensel ahlak, etik ve hukuk kaideleri çerçevesinde çekmek ve insafa davet etmek için çok kısa olarak zikretmek istesek de, oldukça uzun bir liste haline gelir.
Ancak çok kısa olarak ve özet halinde sıralayacak olursak; Ölümsüzlük projesinden (Transhumanizm) Sentetik Yaşam, Gen ve DNA tedavi ve manipülasyonları, Yapay ve/veya Kök Hücre Bazlı Yedek Organla yaşama, Gen Tasarımlı Ismarlama Bebekler, Akıllı ve Kişiselleştirilmiş ilaç ve cihazlar, Siborglar, Biyonik İmplant ve Uzuvlar, çeşitli hayvan Genlerinin İnsanlara Transferi, Kopya İnsan ve Klonoidler, soyu tükenmiş canlıların yeniden klonlanarak hayata kazandırılması, Yapay Zeka Hekimler ve Cerrahlar, Robotik Ameliyatlar, Telemedisin ve Gezegenler arası Operasyonlar, hiçbir ihtiyacı olmayan uyumayan, acıkmayan, susamayan ve farklı boyutları gören, farklı frekansları algılayıp yöneten İnsanüstü/Süper Güçlü Mahluklar, Artificial Immunite (yapay bağışıklık), Bilgisayar ortamında tasarlanan, yetiştirilen ve üretilen gıdalar ve bitkiler, genetik manipülasyon ile yeni hayvan, gıda ve bitki türlerinin oluşturulması, canlıların özelliklerinin değiştirilmesi, kablosuz internet erişimi, dünya beyin ağı, beyinler arası internet(wbw), beyinlerin her dilde programlanabilmesi ve implantlanabilmesi, beyin telefon çipleri ve ara yüzleri, hafızanın nakli ve yedeklenmesi, hayatın dijital kaydı, beyin, şuur ve rüya kontrol amaçlı elektrot, ara yüz ve çip uygulamaları, telepatik editleme ve transfer modaliteleri, bilginin görsel kortekse veya bilinçaltı zihne aktarılması, yapay telekenizi, nesneleri zihinle değiştirmek için özel bir implantlar, kısmi veya total beyin nakli, tam fonksiyon kullanımlı aktif beyinler, tecrübelerin beyine indirilmesi, hafıza ve kişilik manipülasyonları, kimyasal elementlerin algoritmalarının çözümlenmesi ile diğerlerine kopyalanması veya dönüştürülmesi, maddede reform ve programlama yapılması, 3D baskı sistemleri, GPS ve RFID ile her şeyi takip edebilme imkanı, Sanal ve Arttırılmış Gerçeklik (VR), tüm Dünya’nın küresel tek dinli, tek dilli tek bir şehir haline dönüşmesi, sanal varlıklar, kablosuz hayat, bilgiye ışık ve hatta düşünce hızı ile ulaşım, interaktif turizm, hareketli yüzer sualtı ve yeraltı şehirleri, akıllı evler, kendisini inşa edebilen ve onarabilen büyük yapılar ve şehirler, anti-sismik binalar, dikey gökdelen bahçeler ve çiftlikler, duvarların ve tavanların (tüm oda yüzeyleri) dijital ekranlara dönüştürülebilmesi, ses geçirmez odalar, konuşan duvarlar, kendi kendini temizleyen masalar ve bulaşıklar, kişiselleştirilmiş ergonomi, Temessül, Tecessüd, Tayy-ı Mekan, Tayy-ı Zaman, Holistik Evren, Holistik Beyin, Holistik Düşünce, Holistik TV ve telefonlar, ultra yüksek özelliklere sahip akıllı ve üç boyutlu televizyonlar, Holistik Mesajlar, Sanal Holistik Toplantılar ve Konferanslar, Siber Telekinezi, Küresel ağ, Hayvanların kullanımı için kompitürler, Holografik dokunmatik ekranlı bilgisayarlar, insan beynine eşdeğer ve istikbali tahmin eden, şekillendiren ve hatta ütopya oluşturabilen gerekli tedbirleri alan, programlar yapabilen müzik yapma kapasitesi olan bilgisayarlar, küçük bir not kağıdının boyutuna dönüşebilen kompitürler, şoförlük, mimarlık, mühendislik, avukatlık, patoloji, radyoloji ve dermatoloji gibi bir çok uzmanlık alanlarında ihtiyaçlara karşılık fonksiyon gören yapay zekalar, Kuantum, DNA, optik ve nano ölçekte bilgisayarlar, kendi kendini üreten, düzenleyen, düzelten, tamir eden ve değiştiren yazılımlar ve programlar, Zihin Okuma Bilgisayarları (Düşünceler aracılığıyla insanlarla iletişim kurabilen bilgisayarlar), dünya benzeri yapay gezegenler, yapay oksijen ve ozon tabakası, çevre kirliliğinin otomatik olarak temizlenmesi, küresel ısınmanın dengelenmesi, hava şartlarının kontrolü edilebilmesi, yiyecek ve gıda sıkıntısını gidermek için biyoteknoloji ve biyokimyanın kullanılması, oksijen ve verimli karbondioksit üretme ve hızlı su arıtılması, su kıtlığı için yapay teknoloji ile su üretilmesi, eko-manipülasyon (çölleri ormanlara dönüştürme), altın ve gümüş gibi madenlerin algoritmik yapay olarak üretimi, her şeyin geri dönüştürülebilmesi, tabiata yardımcı olabilen teknolojiler, yazdırılabilir, boyanabilir, esnek, şeffaf elektronik, ekranlar ve dokunmatik paneller, görünmez kameralar ve gizli sensörler aracılığı ile gözetim, hologram bedenler ve nesneler, bilgisayarlar ve cihazlar üzerinde ses ile beyinlere komut verilmesi, kontakt lens ekranları ve bilgisayarları, farklı dalga boylarını görebilen gözlükler, gözler tarafından kontrol edilen cihazlar (tekerlekli sandalyeler, bilgisayarlar, vb.), Nükleer Füzyon ile çalışan cihazlar, akıllı tıbbi takılar, kan basıncını ve nabzını izleyen kol saatleri, beyin aktivitesini ölçen kolyeler, süper iletkenler, uzaktan minik bir kumanda ile sanal dokunmatik ekran oluşturma, insan yeteneklerini artıran güçlü kıyafetler, çevre dostu yakıtlar, sınırsız yenilenebilir enerji, kablosuz ve çevre dostu elektrik enerjisi, biyokütleden elektrik üretimi, ücretsiz enerji, alternatif nükleer enerji, katı cisimler arasında faz yapmak için kullanılan hipereksitli plazma, tüm cihazların doğrudan güneşten aldığı enerji ile çalışması, enerji deneyleri için sıvı metalik hidrojen ve sıvı metali birçok alanda kullanabilme, rezonans gücü, Güneş füzyon reaktörü ve sınırsız enerji temini, erimeyen dondurma ve çikolatalar, genetiği değiştirilmiş fasulye ile tüm elektrik santrallerinin ve evleri ucuza ısıtabilmesi, üretimi kolay ve sağlıklı olan ve insanları uzun süre hayatta tutabilen süper gıdalar, kendi kendini yıkayan, kurutan ve katlayan giysiler, akıllı kumaşlar ve giysiler, insanın psikolojik ve ruh haline göre tasarımını ve rengini değiştiren elbiseler, giyinmeden önce kıyafetlerin bilgisayarda tasarlanabilmesi, insanı uçuran kıyafetler, ultrasonik duşlar, ağız ve dişleri saniyeler içinde temizleyen cihaz ve diş macunları, sürekli yaşayan evcil hayvanlar, Nanoteknoloji, Nanonöroşirürji, Nanonörokuantobiyoloji, atom ölçeğinde maddeyi değiştirme ve özel moleküller, akıllı ve uyarlanabilir malzemeler, kendini kopyalayan makine ve cihazlar, her türlü üretimi yapabilen nano fabrikalar, sürtünmesiz yüzeyler, yapay solucan ve kara delikler, ışıktan daha hızlı seyahat edebilen Wrap Motorları, görünmezlik için kuantum pelerinleri, sıfır noktası enerjisi (kuantum mekaniğinde fiziksel bir sistemin sahip en düşük enerjidir), uzay ve zamanı değiştirme yeteneği, zaman makinesi, süper güçlü mıknatıslar, Ultraterrestialism (aynı anda birden fazla evrende veya boyutta var olma yeteneği), kişisel bakım yapan temizlik robotları, Nanobotlar (Nanometre boyutunda vücudumuzun minnacık doktorları olacaklar teşhis, tedavi ve savunma görevi yapacaklar), endüstri 4.0 ile sanayi dünyası değişimi ve ışıkları yanmayan fabrikalar, robotların yoğun emek gerektiren işleri gerçekleştirebilmesi, hukuki hakları olan humanoidler ve robotlar, humanoid eşler, karı ve/veya kocalar, yapay hayvan zekası, sporcu robotlar, güç ve kuvvet gerektiren işler için insan destek olacak dış iskeletler, robotik protezler, zihin bağlantısıyla uzaktan kontrol edilen robotlar, güvenliği sağlayan polis, android ve asker robotlar, genetik kodlu yapay zeka, robot kasiyer, satıcı, müzisyen, evcil hayvanlar, böcekler, böcek ve sinek casuslar, can kurtaranlar, berber ve kuaförler, dijital para, dijital mütercimler, anti-teknoloji grupları, Transhümanizm (insan makine birleşimi) modaliteleri, kimlik kartı çipi veya implantları, kağıtsız ve nakitsiz toplum, kişiselleştirilmiş reklamcılık, nanomarketing, kişisel uyumluluk testleri, zihinsel eğlenceler, biyo-tanıma, insanların kendilerini kodlayabilir bilgisayar belleğinde ve programında (matriks) yaşayabilmesi, işgücündeki insanların yerini alan robotlar nedeniyle işsizlik oranlarında yükselme, ölüm sonrası deneyim hakkında bilgi edinebilme, gerçek hayatta yapılamayan ve etik olmayan aktiviteleri rüyalarda tekrar tekrar yaşayabilme, yeni sporlar, herkesin internet ile bir birine bağlanabilmesi, özel bilim insanı kulüpleri, insanların teknoloji ile dünya yapısına ve ekolojisine zarar vermesi, teknolojiyi kullanarak gerçek bir süper kahraman ya da süper kötü adam olma veya oluşturabilme, uzay asansörü, uzayda kolonileşme, Yapay Gezegen, Yörünge İstasyonlar, Güneş Yelkenleri, ay, gezegen ve asteroit madenciliği, uzay gemisi, Marsta yaşam, gezegenlere ve diğer galaksilere seyahat, kara delik üretme teknolojisi, uzay istilası ve turizmi, gezegenler arası ticaret, yenilenen Dünya Gezegeni, suni güneşler, gemisiz uzay seyahati, ilkel gezegenleri ziyaret edecek gelişmiş insanlar, galaktik ittifaklar, insanların yabancı gezegenlerde yaşamasını sağlamak için genetik manipülasyonlar, Yörünge Kolonizasyonu, akıllı otoyollarda kendi kendine giden sürücüsüz arabalar, uçan-yüzen arabalar, renk değiştiren araçlar, anti-yerçekimi cihazlar, zaman makinesi, ışınlanma, atalet sönümleyiciler, hızlanma ve kırılma önleyici cihazlar, iyon veya elektromanyetik tahrik, insansız yük gemileri, uçan botlar, turbo ve tekerlekli botlar, yeraltı karayolları, dönüşen ulaşım araçları, uçan arabalar, yüzen uçaklar, karaya çıkan tekneler, Wrap motorları ile ışıktan daha hızlı seyahat, Plazma Motorları, uydu kontrollü otomobiller, şarj edilmesi gerekmeyen elektrikli arabalar, Güneş enerjili vasıtalar, denizaltıların uzun süre su altında kalmalarını sağlayacak hava geri dönüşüm teknolojileri, araçların internet sinyalleri boyunca hareket edebilmelerine ve burada zikredemediğim nicelerine varıncaya kadar, bu paragrafı(!) daha da uzatmak mümkündür(!).
Diğer taraftan baktığımızda; tamir atölyelerine ihtiyaç bulunmayıp, robotlar tarafından sadece on dakikada otomobilinizin motorunun değişiminin mümkün olacağı, gaz, benzin ve mazot istasyon ve pompalarının bulunmadığı ve yerlerini elektrik şarj sayaçlarına bırakacağı, petrole ihtiyacın ileri derecede azaldığı ve petrol üreten ülkelerin efelenemeyeceği, Tesla çatılı her evin kendi enerjisi üretebileceği ve hatta elektrik satıp kazanç elde edebileceği, yazılım sektörünün inovasyondan geçtiği ve geleneksel klasik sanayi sektörünün yerinde yellerin eseceği 4. Endüstri/Sanayi Devriminin borusunun öteceği, Tesla İmparatorluğu, elektrikli ve hybrid üretimin karşısında tutunamayan klasik/konvansiyonel otomobil şirketlerinin iflas edeceği, zaman, mekan, mesken ve ikamet kavramlarının değişeceği ve bir başka boyutta düşünüleceği, şehir dışı yaşamın ve ikametin rağbet göreceği, sürücü belgesine ihtiyaç duyulmayacağı kontrolümüzdeki özerk otomobillerin, UBER’in artık hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, keyifleneceği, tasarruflara ve kazançlara vesile kılacağı ve nemalanacağı, trafik kazalarının ve buna bağlı yaralanma ve ölüm oranlarının sıfıra yaklaşacağı, şehirlerdeki trafik yoğunluğunun tahmin edilemeyecek derecede rahatlayacağı, hatta tarihe karışacağı, park yerlerinin yeşil alanlara dönüşeceği, sigorta-kasko şirketlerinin çok büyük sıkıntı ve müşteri kaybı yaşayacağı, çok yüksek performanslı, bilgi ve bilinç/şuur üreten yapay zekaların sadece insan, hayvan, alet ve makinelerin değil bilgisayarların bile yerini alabileceği, IBM’in Watson’ının avukatları bütün dünyada işsiz bırakacağı, normalden dört katı doğrulukta teşhis de koyabilen, kanser ve kalp krizi riski taşıyan insanları bir iki yıl öncesinden tespit edebilen Watson’ın bazı hekimlerin süngüsünü de düşüreceği, ruhsal durumumuzu ve psikolojik halimizi yazılımları ile herkesten çok daha iyi tanıyan ve tahlil eden kamera ve sistemlerin her yeri donatacağı ve her şeyi denetim ve gözetim altında tutacağı, telefonumuzla birlikte çalışan, retina taramamızı, kan tahlilimizi, organlarımızın fonksiyonlarını analiz edebilen, nefes ve kalp ritmimizi inceleyebilen ve anında ilgili merkez ve hekimlere aktarıp gerekli tedbir ve tedavi modalitelerini programlayabilen cihazların vücudumuzun ayrılmaz bir aksesuarı haline geleceği, fabrikaların işlevlerinin tamamen robot/yapay zeka mekanizmalarına devredileceği ve işçiye ihtiyaç kalmayacağı yada minimum seviyede tutulacağı, on-line alışveriş ve ticaretin esnaflık ve mağazalar zincirlerini tarihe karıştıracağı, mevcut olan süpermarketlerde de kart veya avuç içi, retina, parmak izi sistemlerini kullanarak “Kendin Öde” yöntemi tercih edileceğinde dolayı kasiyerlerin bulunmayacağı, “Drone Dağıtım”ın kâfi gelemeyebileceği ve buna bağlı olarak belki de kuryeliğin itibar kazanacağı ve bu mesleğe ihtiyacının artacağı, her şeyin, alışverişten, banka işlemlerine, seyahat, resmi kontroller, sağlık, sicil, giriş ve çıkışlara varıncaya kadar tüm hizmet ve işlemler, kart, ehliyet, vergi levhası, tapu, nakit para gibi hiçbir belge ve şeye ihtiyaç duyulmadan tek bir kod/numara veya herhangi bir şekilde vücudumuza adapte edilen çip/barkod/bilgi üzerinden yürütülebileceği, bu vasıta ile de herkesin tanınacağı, izleneceği, dinleneceği, hareketlerinin kaydedileceği, bir suç ihtimali yada oluşumu durumunda anında tespit edileceği, online eğitim ve öğretimin pek fazla bir şeye gereksinim duyulmadan tüm dünyada hemen hemen aynı zamanda koordineli ve interaktif olarak gerçekleştirileceği, eğitim kurumlarındaki bazı bölüm ve disiplinlerin işlerliğini yitireceği ve hatta kapanacağı, çok yetenekli, çok zeki, çok farklı, yaratıcı, iyi yetişmiş ve entelektüel insanlar haricindekilere ihtiyaç kalmayacağı için, istihdamlarının mümkün olmayacağı, buna bağlı olarak da başlangıç seviyesi olan “anne karnında eğitim”den(!) itibaren üniversite ve hatta kariyerin son aşamasına kadar tüm eğitim kurumlarının yeni baştan hedef belirleyici ve yönlendirici esasına dayalı bir şekilde dizayn ve organize edileceği, bütün bu hayat adına katkı sağlayan müspet ve faydalı sayılabilecek gelişmelerin yanında da, “efendi”lerin “efendi”, “köle”lerin de “köle” kalabilmeleri için “insanlık”ını yitirmiş birilerinin bilim ve teknolojinin getirdiği tüm imkanları kullanmak suretiyle, ellerinden gelen her türlü insafsızlığı, canavarlığı, adaletsizliği, vahşiliği ve acımasızlığı esirgemediği bir devrin pusuda beklediği/bekleyeceği “Adil Hayat”ın olmayacağı “YARIN” çok yakındır. Hazırlanın!
Zira insan, çok ucuz maliyetli, çok mükemmel, çok kompleks, çok yönlü, çok üretken, çok az enerjiye ihtiyacı olan ve çok az yer işgal eden masrafsız bir fabrikadır. Memeliler de enerjilerini çok ucuza mal eder!
Albert Einstein, Boris Podolski ve Nathan Rosen’ın adlarına hitaben “EPR Paradoksu” olarak anılan düşünce deneyinin başlangıçta temel tasarlanma amacı; “Kuantum Kuramı”nın eksik veya tamamlanmamış olduğunu göstermek içindi. Çok sular aktı köprülerin altından. Kolay olmadı bu günlere gelmek… El Cezeri’den, Harizmi, Hayyan, Hayyam, Kindi, Salman, Farabi, İbn-i Sina, Galen, Hipokrat, Zehravi, İbn-i Haldun, Planck, Heisenberg, Schrödinger, Lanza, Fourier, Young, Rozalind, Wattson, Tesla, Stapp, Turing, Peter Higgs, Arf, Roger Penrose, Hameroff, Tonani, Penfield ve Pribrame’a kadar katkısı olanların kulakları(!) çınlasın! Newto da ne kadar çatlarsa, çatlasın…
Son yetmiş yıldır, özellikle DNA keşfinden, “Aslında birbirine katlanamayanların katlanılabilmelerinin adıdır medeniyet!” diye tarif ettiğim medeniyetlerin zekasının, insan zekası ile rekabet halinde olduğu ve hep galebe çaldığı günümüze kadar, insanlık ve hayat, çok farklı safhalardan geçmiş, bilim, teknoloji ve sanayi devrimleri ile dijital, post-human, kuantik ve hatta holistik çağın eşiğine gelmiştir. Nazife Şişman’ın makalesi bu serüvenin belli bir aralığını, (“İnsan-ı Kamil”den “Yeni İnsan”a) krolonojik çizgide çok güzel olarak ifade etmektedir.
Siz takipçilerimle de burada paylaşmak istiyorum; “1953’te James Watson ve Francis Crick, DNA zincirini keşfi, tarihteki en büyük biyolojik araştırma projesi olan uluslararası insan geni projesinin (1960) temelini oluşturdu. Genom projesi 2001’de sona erdi ve insanın hayvanlardan çok farklı olduğu kanaatinin boş bir zan olduğu ortaya çıktı. Çünkü insanın genetik dizilimi domuzlardan ve farelerden pek de farklı değildi. Bir insan ile bir inek arasında sadece %2.5 kadar bir gen farkı vardı. Bu bilgi, insanı sadece moleküler düzeyde bir varlık olarak kabul edenlere göre, insanların diğer canlılardan üstün olduğu inancını çürütüyordu.
İlk doğum kontrol hapı, ABD’nin Massachussetts eyaletinde, Shrewsbury kentinde biyolojik araştırmalar yapan Worcester Vakfı hesabına çalışan Dr. Gregory Pincus tarafından geliştirildi. Dr. Pincus, 1950 yılında aile planlamasına ilişkin çalışmalar yapmak üzere vakfa davet edilmişti. Amacı, “zararsız, kesinlikle güvenilebilir, basit, pratik, uygulaması kolay ve hem karı, hem de koca tarafından fiziksel doyumu engellemeyen bir koruyucu” bulmaktı. Ama öyle olmadı. 1955’te doğum kontrol hapı icat edilince, kadınların doğurganlıklarını kontrol edebilmeleri, hem kadın hakları alanındaki taleplere bir ivme kazandırdı hem de serbest cinselliğin yolu açılmış oldu. Giddens’in tespit ettiği üzere “plastik” cinsellik, yani sorumluluk ve bağlılık gerektirmeyen cinsellik mümkün hale gelmişti. Doğurma zorunluluğundan azade hale gelen cinsellik, aile ve aşk ilişkilerinin de doğasını değiştirmişti.
1970’li yıllara gelindiğinde, DNA teknolojisi ile ilgili gelişmeler irsî sakatlıklar için fetüsün görüntülenmesini mümkün kıldı ve bu teknikler daha sonra doğum öncesi bakımda ve anne baba adaylarına verilen danışmanlık hizmetlerinde rutin hale geldi. Belirli hastalıklara genetik eğilimin olup olmadığıyla ilgili bilgi, 1990’larda başlayan Genom projesinden itibaren hızla arttı ve bu yeni, bilgi insanların üreme kararlarında ve hastalıklara yakalanma risklerini hesaplamada çok köklü değişikliklere yol açtı. Artık çocuğunun genetik bir kusuru olduğunu doğmadan önce öğrenip doğum öncesi müdahale ile onun hayatını sonlandırma özgürlüğüne(!) de hastalıklı genleri ayıklayıp laboratuvar ortamında “kusursuz mükemmellikte” çocuk imal etme teknolojisine de sahip hale geldi insanlık.
1978’de laboratuvar ortamında tüpte döllenen (IVF: in vitro fertilization) ilk bebek dünyaya geldi. Sadece bir kaç yıl sonra, Amerika’da tüp bebek ve taşıyıcı annelik programları oluşturulmuş ve kurumsallaşmıştı. 1972’de bağışıklık sistemini baskılayan bir ilaç olan Cyclosporine’in bulunuşu, organ naklinin dünya ölçeğindeki yaygınlığını hızla artırdı. Hatta günümüzde ölülerden alınan organlar artık talebi karşılayamıyor artık. Bu sebeple organ temini için bedenin parçalarını metalaştıran yeni arayışlar gündeme geldi. Tabii ki ölümün tanımını değiştirme çabaları da bu talebi karşılamaya yönelik. Zaten beyin ölümü tanımı 1967’deki ilk kalp naklinden sonra bir protokolle alınan bir karardan ibarettir. 21. yüzyılın belki de en büyük yanılgılarından biri olmuştu! Son yirmi yılda çok hızlı gelişen tıbbi görüntüleme teknikleri, hem beden olarak hem kişi olarak kendimizle ilgili yeni malumatlar sundu. Bu malumatlar kişiliğimize rengini veren ve “özel” olduğunu düşündüğümüz duygularımızın, kararlarımızın fotoğrafını çektiği iddiasındaydı. Bu görüntüler hastanelerden araştırma laboratuvarlarına, mahkemelere, reklamlara ve gündelik hayata geçiş yaptı. Gündelik hayatta kamera, gözün yerine geçerken, doktorlar da “teşhis gözü” üzerindeki tekellerini kaybettiler. Ultrason, MR, tomografi gibi görüntüleme teknikleri, mikrobiyoloji laboratuvarları, moleküler ve genetik analizler, teşhis görevini artık tek başına hekime bırakmıyordu.
Önümüzdeki elli yıl içinde bilgisayarların insan beyninin belli bölgelerinin kapasitesini aştığına, nanoteknolojinin bize gerek bile kalmadan işleri yürüteceğine, biyoteknolojik ürün ve süreçlerin bedenlerimizi, hatta sadece bedenlerimizi değil, zihinlerimizi ve kimliğimizi de şekillendireceğine, belirleyeceğine şahit olabiliriz. Genetik müdahalenin sınırı yok esasında: tasarım bebekler, klonlanmış insanlar, insan-hayvan karışımı hibrit varlıklar… Böyle bir gelecekte insana düşen bir rol var mı? Yoksa Prometyen egoizm insanın kendi yok oluşunu mu örgütlüyor? Özellikle son on yıldır siyasetçiler, ilahiyatçılar, filozoflar hem korku hem de ümit vadeden bu gelişmeleri tartışıyor. Hükümetler bu gelişmelere birtakım kurallar getirmeye uğraşıyor. Bu esnada pek çok entelektüel de tartışmalara dâhil oldu. Çünkü biyoteknolojide gerçekleşen devrim niteliğindeki gelişmeler, çağdaş sosyal teorisyenleri endişeye sevk edecek boyutlarda. Mesela liberal sistemi “tarihin sonu” olarak niteleyen Fukuyama, düzenleyici bir strateji olmadığı takdirde biyoteknolojinin, türümüzü insan ötesi bir geleceğe mahkûm edeceği endişesini taşıyor.
Habermas ise “iyi hayat”la ilgili dinî ve felsefi söylemlerin tükendiği postmetafizik çağda, insanın tasarımcısı kendisi olduğunda, bunun gelecek kuşaklar açısından nasıl bir özgürlük sorununa yol açacağına dikkat çekiyor. Yaşayan kuşağın gelecekteki insan türü üzerinde belirleyici olmasının, insanı araçsallaştıracağı, şeyleştireceği tespitinde bulunarak bilim ve felsefe arasında yeni ve derin bir bağ kurmak gerektiğini vurguluyor.
Çılgın filozof olarak bilinen Slavoj Zizek, Habermas’ın bu geleneksel kabullere dönüş önerisini eleştiriyor. Ama genetik müdahalenin, psikanalitik açıdan bakıldığında, kimlik inşasında ciddi bir zemin kaybına yol açacağına işaret ediyor. Ben genlerimden ibaretsem ve genlerime müdahale ederek onu değiştirebiliyorsam, hâlâ “Ben” diye bir şeyden nasıl bahsedebileceğim? Bu aşırı nesneleştirme, kimlik, öznellik gibi meseleleri yeniden ele almayı gerektirecek Zizek’e göre. Diğer taraftan, bilgisayardaki delete tuşuna basıldığında kaybolduğunu zannettiğiniz verilerin, sanal âlemde bir yerlerde kaybolmadan depolanıyor olması ile klonlama arasında kurduğu ilişki, yeni dönemde varoluşla ilgili yeni felsefi yaklaşımlara kapı aralıyor. Nasıl ki sanal ortamda sildiğiniz hiçbir şeyi gerçekte silmiş olmuyorsanız, ölüp gömülseniz bile saç teli hücrenizden sizi klonlayabilecek bir teknoloji mümkün; pratikte olmasa bile teorik olarak. Belki de bu sebeple, ölüm ve “ölememek”le ilgili batıl bir takım inançlar yeniden hortlatılıyor popüler kültürde. Son yıllarda yaygınlaşan zombilerle, hortlaklarla ilgili “Alacakaranlık” edebiyatı ile bu yeni teknolojiler arasında bir irtibat söz konusu. Foucault daha 70’li yıllarda biyopolitik kavramıyla bugünlerde aşikâr olan bir meseleyi anlatmaya çalışıyordu. “Hayat” ve “canlı varlık” yeni siyasi çatışmaların ve ekonomik stratejilerin merkezine yerleşecek diyordu Foucault. Ona göre, hayatın tarihe yerleştirilmesi, kapitalizmin yükselişine paralel bir seyir izliyordu. İnsan genomunun patent altına alınması ve yapay zekânın gelişmesiyle birlikte, biyotoknoloji ve yeni bir canlı parça (dokular, hücreler, organlar) pazarının tedavüle sokulması, yeni bir biyoiktidar haritasının izlerini ele vermeye başladı.
Endüstri sonrası toplumda, bireyler kimlik ve doğalarını bilimin sunduğu imkânlarla yeniden belirleme özgürlüğü kazandılar. Peki bu özgürlüğe sınır çizecek bir ahlaki çerçeve var mı? İşte “Yeni İnsan”ı, insan ötesi bir geleceğin kollarına bırakanlar ile ona ahlaki bir çerçeve çizmek isteyenler arasındaki tartışma bu noktada düğümleniyor.
“Bildiğimiz insan”ın “son”u ve “yeni bir insan”ın ayak sesleri geliyor. “İnsan”ı aşmak mı, “post-human” mı…
Taoculuk ve Konfüçyüsçülük, Hinduizm ve Budizm gibi Doğu ve Asya dinlerinde de İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi kitabi dinlerde de bir nevi “gerçek insan,” “mükemmel insan,” “üstün insan” imgesi mevcuttur. Bu imgelerdeki ortak yön, insanın bedensel sınırlılıklarından soyunup, ruhunu yüceltme çabasıdır. Oysaki, “Post-human” ya da “trans-human” terimleriyle ifade edilen insanın aşılması çabası ise, insan bedenini gerek tıbbi teknolojiler gerekse yapay zekâ ve benzeri dijital teknolojilerle güçlendirmek ve sınırlarını genişletmek şeklinde gösteriyor kendisini. Bu yaklaşımın kökleri, Rönesans Hümanizminde ve Aydınlanma’da mevcuttur esasında. Mesela Condorcet insan ömrünü sınırsızca uzatmanın tıbbi yollarını araştırmış, Benjamin Franklin ‘biteviye uzatılan canlılık’ın (suspended animation) hayalini kurmuş ve Darwin’den sonra insanın evrim zincirinin son noktası değil, erken safhalarından biri olduğu iddia edilmeye başlanmıştı.
Yine, N. Şişman’a kulak verelim (Yeni İnsan: Kaderle Tasarım Arasında). Dikkat edilirse son dört yüz yıldır Batılı düşünce, hümanizmi “gerçek insan,” “insan-ı kâmil” gibi kavramlar üzerine değil, hayvanlar âleminin en üstün üyesi olan “alelade insan” kavramı üzerine bina ediyor. Bu sebeple Aydınlanma hümanizminin insanı, bu dünya ile sınırlı. Hem bedenine hem de bu dünyaya hapsolmuş durumda. Martin Lings metafizik ve evrenin yüksek menzilleri ile ilgilenmeyen bu çağdaş felsefi yaklaşımı, insanı tavanı alçak bir yere hapsedip sonra da uçmasına izin vermeye benzetiyor. Böyle bir ortamda kanatlanmak tabii ki mümkün olmaz. İşte bu sebeple son bir kaç yüzyıldır insanın kendini aşması şeklindeki kadim arzunun tamamen bedene teksif olduğu görülüyor. Sennett, tıp alanındaki gelişmelerin insanın bedenini algılayışını ve bunu müteakip şehir örgütlenmesini nasıl değiştirdiğini Batı Avrupa tarihi üzerinden anlatırken, kişinin kendini mutlu hissetmesinin kaynağının ahlaktan sağlığa evrildiğine dikkat çeker. Artık insanın mutluluğu Eflatun’un Devlet’indeki gibi erdeme ya da Farabi’nin El Medinetü’l Fazıla’sındaki gibi “insanın yaratılışına uygun” davranmasına bağlanmaz. Mutlu olmak için sağlıklı olmak gerekir.
Zaten tıp tarihi de laikleşme ile birlikte sağlığa Tanrı’nın verdiği bir hediye olarak değil, bireye düşen sorumluluklardan biri olarak bakılmaya başlandığını gösteren örneklerle doludur. 19. yüzyıl Rus filozofu Nikolai Fyodorov, bilimsel metotlar kullanarak ömrün uzatılmasının, ölümsüzlüğün, hatta ölülerin diriltilmesinin mümkün olduğunu iddia etmişti. Ömrün uzatılması ve ölümsüzlük temalarına 1960’lardan sonra yapay zeka tartışmaları dahil oldu. Akıllı yapay varlıklar yaratılabileceği fikri, trans-hümanizmle birleşerek insanı bedensellikle sınırlı bir varlık olmaktan çıkarma hedefine kilitlendi.
Daha önceki medeniyetlerde “insan olmak”tan ne kastedildiğini anlamak isteyenler “Tanrı olmak”tan ne kastedildiğini anlamak durumunda olmuşlardır. “Tanrı öldü,” ifadesiyle tarihe geçen Nietzsche’nin çağında ise artık “insan olma”nın tanımı sadece insandan yola çıkılarak yapılır olmuştur. Ama yine de onun “Üst-İnsan” anlayışını trans-hümanist felsefeye dahil etmemiz zor. Çünkü Nietzche’nin vurgusu, teknolojik dönüşümden ziyade, kendini gerçekleştirme üzerinedir. Hâlbuki insan sonrası diye tanımlanan çağda “bedensel varoluş ve bilgisayar simülasyonu arasında hiç bir temel farklılık ya da mutlak sınır çizgisi yoktur.” Homo sapiens evrimin son noktası olarak görülmez ve evrimin mükemmele doğru ilerleyen çizgisinde, hem dijital teknolojiden hem de medikal teknolojiden sınırsızca yararlanılması öngörülür.
Descartes felsefesi insan olan ile olmayan arasındaki ayrımı, zihin üzerinden yapmıştı. “Düşünüyorum, o halde varım,” mottosuyla ifade edilen “insanlık” anlayışı, genetik müdahale, klonlama, yapay zekâ vb. biyoteknolojik gelişmeler karşısında sorgulanabilir hale geldi. Çünkü insanlar arasında ve insanlar ile hayvanlar arasında doku ve organ alışverişi, “gerçek” insanlığın özünün ne olduğu ile ilgili sorunun cevaplandırılmasını da imkânsız hale getiriyor. Teknoloji her geçen gün daha fazla insanı “insan ötesi beden” haline dönüştürüyor. Sürekli bir yapı çözümü yaşayan bir siborg ontolojisi ve protez bir varoluş imkanı sunuyor. Bu biyoteknolojik gelişmeler bizim “insanlık” anlayışımızı nasıl etkileyecek? İnsan ötesi bir varlığa mı dönüşüyoruz? Yoksa zaten “üzerine et giydirilmiş zihin” olarak tanımlanmamızın kendisinde mi problem? Aydınlanma’nın “insan=düşünen hayvan” ön kabulü üzerinden yapılan bu tartışmalara, insanın ruhu da olan bir varlık olduğundan hareket eden Müslümanlar, neresinden dahil olacak? İşte bu sorular eşliğinde girdik yeni bin yıla. Genetik ve biyoteknolojideki yeni gelişmeler, insanın moleküler boyutuna vurgu yapıyor.
Lakin, insan ne sadece moleküler ve biyolojik, ne de sadece psikolojik ve sosyolojik bir varlık… İnsan aynı zamanda ve hepsinden önemlisi müteal bir varlıktır.
Son pişmanlığın fayda vermeyeceğinden ötürü, Kuantik Çağ, “Holistik İstikbal ve İnsan Sonrası, Post-Human” dönemin çok süratli bir şekilde bize, bizim de ona yaklaştığımız hakikati ve vukufiyetiyle, çıkarımını siz okuyucularımın akl-ı selimlerine bırakıp, 21.Yüzyılın kalbinin, Nörolojik Bilimlerde atacağının ve en güçlü kara deliğin, Nörobilim olduğunu fark ederek, ayrıca serde “Hoca”lığın verdiği cesaretle “Sen” odaklı olarak tekrar ifade etmeliyim ki; Acaba, bu “Post-Human” dönem, bizim becerimizin hazırladığı ve sürüklediği, intiharımız mı olacak, diye düşünmüyor değilim.
Bugün, laboratuvarda derin beyin simülasyonu ile “uzaktan kontrollü biyorobota dönüştürülen fareler”, insanlığa göz kırpıyor ve ihtar ediyor sanki. Allah’ın en büyük nimeti ve ayeti olan beyinde, hücre içi mikrotübülüslerin elektromanyetik titreşimlerinin kuantik şifreleri çözülünce, istenilen doğrultuda tekrar şifrelenebilir, kodlamalarla algoritmalar üretilerek tekrar geri gönderilebilir, tedavi gayesinin yanı sıra farklı bilgi aktarılabilir ve beyinler uzaktan da olsa, kontrol altında tutulabilir. Bu gerçek, müspet yada menfi neticelere gebe… Oysa ki, beynin algılayabildiği ve kavrayabildiği gerçeklik, sadece bir illüzyondan ibarettir. Cihanın saklı değişkenliklerini kavrayabilen bir beyin için, behemhal bilim, merak ve şüphe ekseninde konnektomumuzla birlikte evrimleşmek zorundayız. Beyin de; Kâinatı fark ettiği oranda evrimleşmiştir, ve Kâinat şuurunun vücut bulmuş halidir ve tüm Cihanı yansıtır. Plastisitesi olmayan beyin, “beyin”sizdir ve beyin, bulunduğu ortamın da beyni olur! İnsan bilinci ise, Kâinat bilincinin yansımasını kavrayabildiği, fark edebildiği, anlayabildiği ve hayal edebildiği kadardır. Kâinat, inanılmaz derecede kaotiktir. Öyle ki; muhteşem bir düzeni, estetiği, ahengi, armoni ve balansı kaosunun içinde saklar.
Bu nedenledir ki, ruhumuzla birlikte Beynimiz, nöronlarımız, nöronal liflerimiz, traktuslarımız, ve konnektomumuz bizim “Kimliğimiz”dir de… Bunların yanında, ortak aklın evrensel boyuttaki dinamik ve itici gücü olan özgür irade de, bizi şuurlu yapar ancak.
“Post-Human”, “Hızır”lığın unutulduğu, “Hınzır”lığın itibar gördüğü bir dönemdir. Tanrının yarattığı kaosu kozmoza dönüştürmesi, bilimin doğuşuna sebeptir. Zaten, içinde yaşadığımız ve illüzyonlardan başka bir şey olmayan ve mevcudatın, geometri ve matematikle sırlandığı bu Âlem’de, farkında olmadan sentetik hayaller içerisine sürükleniyoruz. Nitekim, Âlem Âdem’de, Âdem Âlem’de sırlı… Zira, frekans ve parçacıkların birlikte kaynaştıkları bir kazan olan Kâinat ve hayat, elektromanyetik dalgaların ve fotonların meydana getirdiği sihir değil midir ki… Her maddenin, kendisine mahsus dalga boyu ve frekans bazlı kombinasyonu olan algoritması çözülünce, her şey sayısızca üretilebilecek ve (canlı/cansız) iletişime geçilebilecektir. Var olmanın delili, düşünmektir. Düşünmek de, varlığın ispatıdır ve nöronal elektromanyetik alanın senkronizasyonu sonucudur. “En büyük güç” olarak nitelendirebileceğimiz “Düşünce”nin olduğu yerde elektrik, elektriğin olduğu yerde elektromanyetik alan vardır ve birbirlerine dönüşebilirler. Her düşünce her gün, kendi beyninde kendi dünyasını yeniden kurar.
Felsefenin beslemediği bilim topal, cihanşümül ahlak ve edebin kuşatmadığı teknoloji kör, merak ve şüphenin sofrasında bulunmadığı bilim insanı açtır. Düşünmek için Felsefe, Felsefe için düşünmek gerekir. Hakikatın gözlerde tecellisi de, Felsefedir. Düşünceden de çok daha hızlı hareket eden ruh ise, bedenle giydirilmiş, akıl, vicdan, zeka ve nefis ile mücehhez kılınmıştır. Holistik açıdan, arzu ve arzulanan arasında, eşit bir etki söz konusu olsa da, özgür irade yoktur. Çünkü iradenin sınırlarını, cihanşümul kaideler belirler ve Kâinatı en doğru, yine Kâinat açıklar ve anlaşılır kılar (İçkincilik). Zihin ise, bedenden ziyade beynin fikridir ve beden ve ruh, tezahür eden aynı varlığın iki farklı ifadesidir. Kozmik gaye ile, hayatın gayesi aynı olsa da, bilim açısından her varlık, aynı öneme sahiptir ve sıralama yapmaz! Nitekim, nasıl görmek, nasıl duymak, nasıl hissetmek istersen, öyle görür, öyle duyar ve öyle hissedersin!
“Dijital Diktatörlük”, “Dijital Faşizm”, “Dijital Uyuşturucular” ve “Dijital Kölelik” planlanmış durumda… Dijital Bankerlik, Dijital Faşizm ve Dijital Diktatörlük, uyarılara kulak tıkamış, aklını kullanmayan ve ahlaktan yoksun toplumların başına gelecek olan kaçınılmaz musibettir. Toplum için en büyük uyuşturucu ise, program/yazılım esaslı “Dijital Uyuşturucular”dır’!
Teknolojinin kurguladığı fantastik bir dünyada, din, ahlak, gelenek ve yardımlaşmadan yoksun, dijital uyuşturucuların etkisinde hedonik bir toplum (İntihar Kuşağı), intihara sürüklenmenin eşiğindedir. Planda; “Great Reset” sonrası da, siborg ve humanoidleri kontrol eden “Black/Deep Web” (Derin Devlet!) var!
Acil tedbir gerekir.
Android, humanoid ve siborglar da, kendilerini geliştirebilir ve tecrübe kazanabilirler. Bu nedenler, robotlar da, algoritmik “usta-çırak usulü” kullanılarak, rahle-i tedrisle eğitilebilmeli ve programlanabilmelidirler. Yapay zekanın kamera ve mikrofon sistemlerine siber casusluk ve teknik izleme amacıyla sızılarak, siber suikastçılar tarafından uzaktan maniple edilip bir seri katile dönüştürülebileceğini de akıllardan çıkarmamak gerekir. Ayrıca, Nanopartiküller (insanı) canlıyı bir verici, bir alıcı anten haline de getirebilir!
Başkalarına da güvenme! Çünkü, Batı Medeniyeti, yağma üzerine kurulmuştur ve neoliberal sistem, çözüm üretmez, problem sürsün ister. Zira, ezilmişlik ve açlık, fırsat bulunca kudurtur. Onların Müderrisi de, Muallimi de, Mürşidi de farklıdır. Akılda sebat eden zakâ da, evrensel bağlantısallığın teminatıdır. Bağlantısallık ise, hakikatte “Vahdet-i Vücud”un yoludur ve sen yola çıkmaya bak. Unutma ki esas hürriyet, teslimiyettir. Gerisi zaten mukadder… Hayatın bizâtihî kendisi de bilgidir, bilinçlidir. Binaenaleyh, hayat din, din de hayattır ve hakikat, “yok”u “var”, “var”ı “yok” etmektir. Kâinat’ta hiç bir şey “yok”tur ve bundan dolayı Kâinatta her ne varsa, akrabadır ve Kozmik Sofrada, her bir varlığın/yokluğun yeri ve hakkı vardir. Sadece göründükleri oranda, durumda ve anda “var”dır. Yani, bakarsan “var”, bakmazsan “yok”…
Kuantum; mevcudat, beyin, beden, zihin ve ruh ilişkilerinin bir tezahürüdür ve asla hüznün de sevincin de aşırılığına müsaade etmez, her şeyi kararında ister ve Kuantum Evreninde, hiç bir şey imkansız değildir. Tutunduğumuz her dalın, bizi farklı bir kişi yapması da kuantik bir fenomen olmasından kaynaklanmaktadır.
Bilinmeyenin bilinmesi serüveninde, meçhulün kapısının anahtarı, “Kuantum gerçekliği”nde sırlıdır ve saklıdır. Bilinç ise, Kâinatta ve mevcudatta kuantalar halinde yayılabilen elektromanyetik dalga enerjisidir. Elektron da bir kuantum parçacığı, foton ışık kuantumudur. Evrendeki frekans aralıklarında olan fotonlar, duyu organları vasıtası ile beyinde elektromanyetik dalgalar halinde “BİLGİ”ye dönüştürülür ve Kainattaki bilginin bizatihi kendisi “Foton”dur. Bilgi ve bilim insanı arasında çok sıkı bir kurbiyyet ve münasebet vardır. En mukaddes bilgi de, endüstride ürün haline dönüştürülebilen ve hayata faydası olan bilgidir. Şurası da unutulmamalıdır ki, lisan, okumak, yazmak, öğrenmek, öğretmek, düşünce kalkmayı bilmek, pes etmemek, yanlış yapmaktan korkmamak ve utanmamak, motivasyon, dürüstlük, inanç, cesaret, merak, şüphe, gayret, disiplin, sabır, saygı ve ahde vefa bilim insanının kuantik ve holistik prensiplerce olmazsa olmazlarıdır. Dinamik ve canlı bilgi olmadan da, ütopya sahibi olmak mümkün değildir. Ayrıca “Akan veri işleme sistemi” ile, anlık dinamik girdilerle genel değerlendirme sonuçlarını güncellemek ve geleceği tahmin ederek ütopik adımlar atmak mümkün olur. Standardize edilemeyen bilim ve teknoloji, faydasızdır. Bilim ve teknolojinin gelişimi de, algoritmasının anlaşılabilir ve kullanılabilir olmasına bağlıdır. Bilimin sınırları aşılmadıkça, hayatın sırrına da asla vakıf olunamaz! Gerçi sonsuzluk da, bir nokta kalmış zerrenin içinde ya… Ama Kâinat’a sığmayan Cihan da, zerreye sığmış. Neyse… “Kainat ve Hayat” da birlikte, senaryosuna oyuncularının müdahale edebileceği bir tiyatrodur!
Bilimsel buluş ve başarılar genellikle, dinamik merak, anlama ve bilmenin doğurduğu hazzın sonucudur. Bilgi, beyni yeni baştan şekillendirir ve değiştirir. İstikbal de, mâzinin neticelerini değiştirebilir. Nitekim, Kuantum Mekaniğinde, “İstikbal” “Mâzi” ile birleşerek, “Bugün”ün “BİLGİ”sini oluşturabilir. Çünkü “Şimdi”, aslında hiç yoktur! Kuantum dinamikleri fark edildikçe de, Kâinat ve hayat da farklılaşır. Zira, Âlem’de, asla mutlak devinimsizlik yoktur.
Bu arada Tasavvuf, inancın aşkını yaşayıp sefasını sürmektir. Çalışmakla rızık artmaz, zahmet artar. Aklından çıkarma. Adımını ona göre at. Güç, ihtiyaçta gizlidir ve hürriyet, bedel ister. Ne yapan bilir, ne yazan bilir, ne söyleyen bilir, ne de bilen. Allah’ın lütuf etmemesi de, lütuftur. Üzülme hiç ve sakın unutma!
Mevcudatın, “Fabrika Ayarlarına Dön!” komutu için yedeklenmiş ve koruma altına alınmış algoritmik orijinal doğal yazılımları vardır. Bu yazılımda veya hücrelerin elektromanyetik alanlarında bozulmalar olunca sağlık sorunlarına yol açabilir. Hücrelerin atomlarına telepati yoluyla bağlanarak hastalanan hücrelerin sağlıklı hale dönmesi sağlanabilir… Bilinçsiz sandığımız elektronlar, protonlar, nötronlar, leptoplar, bosonlar, parçacıklar, bizden daha akıllı… Farkında mıyız acaba! Atom altı parçacıklarını anlamaya çalışan insan, bir türlü kendini anlamaktan aciz… Atomların kendi aralarında, ışıktan çok daha hızlı bir internet ve konnektom iletişim ağı vardır. Atomların her şeyi kaydeden, asla silinemeyen ve muazzam kapasiteli hafızaları vardır. Hücrelerin atomlarına telepatik yolla bağlanarak hastalanan hücrelerin sağlıklı hale dönmesi sağlanabilir. Atomlara hükmedebilirseniz evrenin sırlarına vakıf olursunuz ve istediğiniz her bilgiye anında ulaşabilirsiniz.
Yakın bir gelecekte, sanal gerçeklik (VR) prensipleri çerçevesinde, hologramlarımızla birçok yerde toplantılara bile iştirak edebileceğiz ve birbirimize ikramda bulunabileceğiz. Zamanın öğrencisi değil, öğretmeni olmak gerek. Zira, “Zaman Teorisi”ni çözebildiğimiz an, galaksi dışına ve farklı zaman boyutlarına da seyahat edebileceğiz.
Yarın, biyolojik insan tipinin son örneği olduğunu fark edemeyen ve haddini aşan “insan oğlu” için, vakit geçmiş olacak. İstenildiğinde, Starlinkler üzerinden her yerde ve her zaman, radar teknolojisi ile entegre elektronik sistemler özel olarak manipüle edilerek kilitlenebilir.
Starlink aracılığı ile, istenilen kişinin hologramı (mucizevî bir şekilde!) gökyüzünden dünyaya “mehdi ve mesih” iddiaları ile indirilebilecektir! Yine unutulmamalıdır ki; Tarihi kişilerin “DNA/Gen” orjinli “Klonoid”lerinin kaçınılmaz akıbeti, intihardır!
Epigenetik, Robotlar, Yapay Zeka, Android, Syborg, Humanoid, Transhuman, Arttırılmış Gerçeklik, Simulatif Teknolji, Robotik Cerrahi, Nanoteknoloji, Biyomatematik, Kuantoloji, Nörokuantoloji, Kuantik Çağ, Nanonöroşirurji, Nanonöroteknoloji, CRISPR Cas9 Teknolojisi, Genetik Cerrahi, Nöroengineerin (Nöromühendislik/Sinir Bilimi Mühendisliği) ve daha neler neler…
İşte bu sebeple, bilim ve teknolojinin sunduğu imkanlarla birlikte, organ naklinden embriyonik kök hücre tedavisine, genetik müdahaleden, İlâhî tefekkürün laboratuvarı olan beynin kimyasını değiştiren nörolojik tedavilere, çip ve aşı teknolojileri, yapay zeka, siborg, humanoid, android, transhuman ve immortality’e, kuantik ve holistik çağın eşiğinde, “post-human”a kadar pek çok konuyu, sadece pratik düzeyde değil, tam aksine ve özellikle teorik düzeyde de, metafizik, felsefi, dini, ahlaki düzeylerde uluslararası platformda dikkate alınarak tartışılması ve kesin kurallarının belirlenmesi gerekir vakit geçmeden…
Romalı siyasetçi, Appius Claudius Caecus’un “Faber est suae quisque fortunea” (Herkes kendi talihinin mimarıdır) sözünü şiddetle hatırlatarak, herkese “Akl-ı Selim” için zikir etmek istiyorum.
Hiçbir ön şart aramadan, “iyilik” ve “hayata katkı” için merak ve gayretle, cihanşümul “bilim” ve “bilgi” üretmeliyiz. “İyilik”, sahip olmaktan ziyade, bilmiş olmaktan, evrensel boyutta paylaşmaktan ve ânı yaşamaktan doğan sevinçtir. “Merak” ise bilmek değil, zihnin meşguliyeti muvacehesinde gayret ve hayretle sual sorabilmektir. Bilgelik de, böyle gayret ve hayretle başlar. Gerisi zaten gelir… Medeniyetler çok, kavimler çok, ırklar çok, milletler çok, devletler çok… Ama “İnsanlık” tek! Zaten, iki çeşit de insan vardır. İnanmak isteyenler ve bilmek isteyenler…
Unutmayın ki; Bilim ve Teknolojide de “Fetva” arayan zihniyet, yarışı baştan kaybetmiş demektir! İnancı bilime karıştırmak bilimin zaafiyeti, bilimi inanca karıştırmak da inancın zaafiyetidir. Binaenaleyh, Allah da yardım için gayrete bakar, hayrete bakar. İmana, ibadete değil… Çare, multidispliner ve evrensel çarelerin entegrasyonudur. Hiçbir ayırım yapmadan, evrensel boyutta “İyiler İttifakı” oluşturulmazsa, kaçınılmaz son…
Aksi takdirde; hayatın kullanma kılavuzu olan Kur’anî ifade ile, “Fe Eyne Tezhebun?” sorusunun muhatabı olur ve cevabını veremeyiz.
“Nereye gidiyorsunuz?”.
İşte aforizmalarımızdan bir demet ve bestelenmiş bir rubaimiz.
*Herkes, hak ettiği derecesince dert ve dem çeker!
*Rahatla ilim de bilim de olmaz, gaflet ve illet artar!
*Ezber, bilmeye engeldir.
*Bilim bir bütündür. Parçalanmaz!
*Bilgisine güvenen, kendisine güvenir.
*Haksızlığın “hak” kabul edildiği yerde, “haklı” daima haksızdır!
*Görmeyi, duymayı, hissetmeyi, anlamayı ve bilmeyi öğrenememek ve öğretememek esas problem…
*Okudukça doğdum, anladıkça inandım, öğrendikçe büyüdüm, öğrettikçe yaşadım, düşündükçe var ve kitaplarımla ölümsüz…
*Fikirlerimi kitaplarıma yazmadım. Yazdıkça kitaplarımı, fikirlerim gelişti…
*Görmüş geçirmiş bilgelerden uzaklaştıkça, tecrübe kazanmak için sıfırdan başlıyoruz! Hayvanlardan örnek almak gerek….
*Uzaklaştıkça yaklaşıyorum!
*Yalnız değilim, ama tek başımayım!
Tek başıma değilim, ama çok yalnızım!
*Yeni Dünya Düzeninde, teknoloji pahalı, insan ucuz!
*Hastalığın hafifini de ağırını da kendi seyrine bırak! Sen, diğerlerine bak!
*Geleceğin tefeciliği ve ahlaksız mesleği, Veri Bankerliği…
*Sürücüsüz araçlar gibi otonom haraketli sistemlerin sanal olarak kumanda edilmesi, ışık hızındaki gecikmeler sebebi ile tehlike arz edebilir.
*Silyalar, vücudumuzdaki hücrelerin nasıl hareket edeceğini belirleyen sinyal alıcı antenleridir.
*Doğdum doğalı, kendimi okumaya gayret ediyorum!
*Akıl irâdeyi, irâde mesûliyeti gerekli kılar!
*Sağır, ama duyuyor. Kör, ama görüyor…
*Genellikle bir âmânın görme kudreti, bazı bakanlarda yoktur!
*Beynin ihtişâmı karşısında, Kâinat ne kadar da âciz…
*Kâinatı tanımak için, kendini tanı!
Kendini tanımak için, beynini tanı!
Çünkü beynin Kâinat’tan çok büyük…
*Bilgi hem gücü, hem cehaleti, hem de aciziyeti arttırır!
*Mevcudiyeti ve istikbali, fânî prensipler üzere bina edilenler fânîdir.
*İllüzyondan başka bir şey olmayan bu frekanslar Âlemi’nde hemdem olabilmek, Allah’a ulaşmanın tek yoludur!
*Kur’ân-ı Kerim’in manevi nüzulünün, devam ettiğini ve ebediyyen de devam edeceğini fark edemeyenin fikiri, hükümsüzdür.
*Kâinatın beyni olan Kur’an-ı Kerim’in de kendisine mahsus bir konnektomu(!) vardır.
*Yapılan bir bilimsel araştırma, yazılmamışsa da okunmamışsa da, yapılmamıştır
*Uykudan uyanmanın adına “ÖLÜM” demişler!
*Hayat, küllî irâdenin cüz’î irâdeye tahakküm etmediğinin delilidir.
*Rahmânî merhametten mahrûmiyet, en korkunç mahrûmiyettir.
*Ne evrimi bilenler Kur’ân’ı anlıyor. Ne Kur’ân’ı bilenler, ne Kur’ân’ı ne de evrimi…
*Batılın “hak” kabul edildiği yerde, “Hakk”ın hükmü olabilir mi…
*Ölüm, adaletin tecelli ettiği tek gerçektir.
*Dua, had bilmenin itirafıdır!
*Varlığa kul olmaktansa, yokluğa efendi ol!
*Yokluk da, çok büyük nimetmiş meğer…
*Her nefes aldıkça, her nabzım attıkça, ömrümden bir parça kopar!
Kainatta her şey, tabiatın Matematik ve Fizik kurallarının, bizâtihî Kainat ise İlâhî tâlimatların idaresindedir.
*Tabiatta hayatiyetin devamı, “Bağlantısallık Bütünselliği” ilkesine bağlıdır.
*Bir şeyin ne olmadığını ispat etmek, onun ne olduğunu anlamaktır.
*Aklın kabul etmediği inançlara ilk karşı çıkan düşünürler, Milet’li Tales ve Anaksimandros’tan bile ders çıkartamayanların fikir sahibi olmaları mümkün değildir.
*Gelenek din, din de gelenek olursa, her şey tanrılaşır!
*Neden Cihan bu kadar küçük, neden beyin bu kadar büyük! Çöz çözebilirsen…
*En büyük ve amansız rakibiniz, “kendiniz” olsun!
*Hangi iş olursa olsun, onu en iyi yapan siz olun!
*Çalışanın masası ve kafası, toplu ve düzenli olmaz!
*Yaptığınız hangi iş olursa olsun, o işin bir imtihan ve hayatınızın en önemli ve en son işi olduğunu düşünerek yapın!
*Zorluklar, haksızlıklar ve kıskançlıklar, bizi güçlü kılar.
*Herkes, kendi hayat tarzının, ideallerinin, talihinin ve istikbalinin mes’ul mimarıdır.
*Tefekkürün kaynağı, Nanofilozofi…
*Müslüman olmayanların günahının, müslüman olduğunu idda edenlerden sorulacağından korkarım!
*Sahtekârlığın, soytarılığın, şarlatanlığın ve dalkavukluğun muteber olduğu bu âlemde(!), insan(!) iki yüzlü olmasın da ne yapsın!
*Cehâlet, mutluluktur! Câhil mutlu, bilge mutsuz…
*Felsefi boyutta inançlar da, tüm canlılar gibi evrimleşir!
*Bilim Kâinati izah etme, felsefe kurma, din yönetme peşinde…
*Filozofun dindarı, dindarın filozofu olmaz!
*Felsefe bilgi değil, bilgeliktir.
*Beyin, İlâhî tefekkürün laboratuvarıdır.
*Nekrolojisini yazmak istediğim öyleleri var ki…
*Allah, insanları havraya, kiliseye ve mescitlere tıkmak gayesi ile değil, hayata katkı sağlamaları için kitap göndermiştir.
*Molla Lütfi’leri(Ölümü, 1495) katleden zihniyet, bilimin önündeki en büyük engeldir!
*Müesses nizamı, Kardinal Roberto Bellarmino’lar(1542-1621) olduğu müddetçe, değiştirmek mümkün değildir!
*Sevgi, hayatın “Kilit Taşı”dır.
*Kitaplarla dolu bir evde doğup, ilmî tartışmalar ortamında büyümek, bana “Bilim Adamı” olmaktan başka bir çıkar yol bırakmamıştır!
*Her şey, “Hiç”den ve bir matematik kaidesine göre yaratılmıştır!
*Olmayan bir Âlem/de olsa/n ne olur, olmasa/n ne olur!
*Haz ve orgazm, hayatın idamesi için Tanrısal bir rüşvettir!
*Laboratuarlar, bilim insanlarının Allah’la istişare mekanlardır!
*Kuantik Çağ; her şeyin, her yerde, her şey olabileceği çağ!
Güfte: İsmail Hakkı AYDIN
Beste: Salih UYAN
Makam: Hüzzam
Usul: Aksak
Sazende ve Hanende: Dr. Necmi GÜNGÖR
BİR DEMET GÜL DER GÖNÜL!
(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)
Sen baharsın, ben hazânım, gülşen ister her gönül.
Böyle bir gülzâre meftûn bülbüle, gül, der gönül.
Bir çözümsüz sır içinde, geçmeden fânî ömür,
Gel bu sevdâ bahçesinden, bir demet gül der, gönül!
KAYNAKLAR
- https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_205.pdf
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-hayat-quo-vadis/ismailhakkiaydin/
- http://nazifesisman.com/insan-i-kamilden-yeni-insana/
- https://youtu.be/AWMAVM9Sa3U
- https://www.akademikakil.com/kuantik-cagdan-holistik-caga/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/antikor-muhendisligi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/gen-ve-dna-bankasi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/norokuantofilozofi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-hayat-quo-vadis/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantik-cagin-kapisinda/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-ben/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantik-felsefe/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/dunya-beyin-agi-beyinlerarasi-internet-wbw-gercek-oluyor/ismailhakkiaydin/
- https://www.acapublishing.com/magazine
4 yorum
Hayran oldum imrendim sizin gibi dahilerin.çoğalmasını dilerim
Teşekkür ediyorum.
sonun başlangıcımı?
başlangıcın sonumu?
”SON” perdesinin çekilmeden hemen önceki kıpırtıları…
İsmail hocam *Haz ve orgazm, hayatın idamesi için Tanrısal bir rüşvettir!” sözünü şöyle revize etsek nasıl olur:
*Haz ve orgazm, hayatın idamesi için ilahi bir ödüldür!” Zira Tanrı rüşvet vermez; ama altın tepside insanoğluna ödüller verir; ilahi bağış ve lütuflarda bulunur. Saygılarımla…