Son zamanlarda hekimlere karşı açılan tıbbın hatalı uygulanması veya diğer yaygın bilindik adıyla malpraktis davaları, tıpla hukuku yakınlaştırdı! Bu tabii çok arzu edilen bir karşılaşma hâli değil. Meslektaşlarımız sürekli sorguluyorlar haklı olarak. Özellikle hekimin yetki alanının sınırları son zamanlarda sıkça muhatap kaldığım bir soru.
Daha önce de zaman zaman yazmaya çalıştım, yine tekrarlayayım. Hekimliği kutsal kılan şey, insan bedenine dokunabilme ayrıcalığıdır. Bu da hekimlik mesleğini hikmetli hâle getiren durumdur. Hekim olmakla sadece bu sebepten gurur duymak bile mümkündür. Anayasamızın 17. Maddesi kişi dokunulmazlığını güvence altına almıştır. İstisnalardan birisi tıbbi zorunluluk hâlidir. Bir kişiye tıbbi müdahale yapabilmek için bir tıp/uzmanlık diplomasına, doğru bir endikasyona ve hastanın bilgilendirilmiş rızasına ihtiyacımız vardır. Bu saydığım üç unsur hekime, hastaya tıbbi işlem yapma yetkisini verir.
Uzmanlık alanları arasında bazı sınır ihlalleri veya fazlaca sınır müdafaasına rastlamaktayız. Aslında sınırlar ve yetkiler o kadar açık ki tartışılacak bir yanı bile yok! Bir hekimin hangi işlemleri yapıp yapamayacağı TUKMOS’taki müfredatlarda belirlenmiştir. Uzmanlık eğitimi süresince aldığı eğitimler hekimin yetkinlik alanını oluşturur. Kimsenin bu alanı sınırlama yetkisi ve hakkı yoktur. Bir hekimin fakülteden mezun olduğu zaman elde ettiği haklar artık onundur. Diyelim ki temel tıp alanlarından birisini seçti ve hasta tedavi etmiyor. Bu, o hekimin tıp diplomasındaki yetkilerini kullanmasına engel olamaz. Mesela enjeksiyon yapar, bir pratisyen hekimin yapabileceği her şeyi yapar. Uzmanlıklar ve üst ihtisas/yan dallar için de aynı durum geçerlidir.
Son zamanlarda bu konuların yanlış bir platforma taşındığına tanıklık etmekteyiz. Hekimi bu kadar sınırlamak ve kısıtlamak kanımca ne hastaya ne de sağlık sistemine olumlu bir katkı sunmaz. Hekimlerin bu kadar şiddetle ve hiddetle hukuk sopası ile korkutulması hak değildir! Hekimler, artık ne yapacaklarını ve nasıl davranacaklarını bilemez hâle getirilmiştir. Oysa endikasyon ve yetki haricinde hekimi kısıtlayan hiçbir şey yoktur. Bu kulaktan kulağa yayılan yanlış bilgilerle hekimler ürkütülmekte, elleri kolları bağlı hâle gelmektedirler. Hekimi doğru endikasyon ve hastanın bilgilendirilmiş rızasından başka kısıtlayan başkaca ne olabilir? Küçük çıkar gruplarının yararına olacak ve bütüne zarar verecek konulardaki söylemlere herkes dikkat etmelidir. En önemli konu da “Ben bu konuyu bilmiyorum.” diyebilmektir. Bazen de yanlış bilgiler gerçek otorite olmayan kişilerce yayılıvermektedir. Demek istiyorum ki herkese ve her bilgiye itibar etmeyiniz.
Belki de hem tıp hem de uzmanlık eğitim müfredatlarının yeniden düzenlenme vakti gelmiştir. Unutmayalım, tıpta bilginin yarı ömrü 3-5 yıl arası, daha da kısalmış bile olabilir. Mutlaka bilgilerin yenilenmesi, bilgi yenileme ortamlarının oluşturulması gereklidir. Endikasyonların doğruluğu hekimin bilgisinin tazeliği ile doğru orantılıdır. Hekimin en önemli yükümlülüklerinden birisi şüphesiz güncellenmiş bilgiye sahip olmasıdır. Doğru endikasyon ve tedavi de bu şekilde mümkün olabilir ancak. Tıp değişmekte, ihtiyaçlar farklılaşmakta. Hekimin bilgisini güncellemesi ve değişen tıp anlayışına uyum sağlaması da bir gerekliliktir. Yönetimlerin de bu konuda sorumlulukları bulunmaktadır. Hekimlerin içinde bulundukları ağır çalışma şartlarında bir de başka sorunlarla uğraşmak zorunda bırakılmaları düşündürücüdür.
Her dersimde ve vizitimde genç meslektaşlarıma tekrarladığım bir cümle var, “Doğru endikasyonla iş yapan hekim daima haklıdır!” Hekimlik yeteri kadar zor bir meslek zaten, bir de her hasta müdahalesinde başıma ne gelecek kaygısı yaşamak çok ürkütücü. Umarım ana fikri doğru iletebilmişimdir meslektaşlarıma. Hepinizi saygıyla selamlar, benim gibi grip salgınlarına yakalanmamanızı dilerim.
GEL BİR DEFÂ
(Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün)
Solmasın asla yüzün, gülsün felek hep bahtına.
Zühre kıskansın, saçılsın tüm ışıklar tahtına.
Sen Hümâ’sın düşlerimden çıkmayan tek Sevgili,
Yok mu hiç merhâmetin gel bir defâ bîbahtına.
Dâi Dilek