Peygamberimiz Hz. Muhammed’e iftiralara devam ediyorum.
- Yedinci haksızlık ise Miraç rivayetine senaryo eklenmesidir.
İsra-1. Tüm noksanlıklardan arınmış, yüceler yücesi Allah, ayetlerini /yüceliğinin delillerini göstermek için, bir gece kulu Muhammed’i, Mescid-i Haram’dan, etrafını da mübarek kıldığı Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Şüphesiz Allah, her şeyi işiten ve görendir.
Ayette geçen Mescid-i Aksa ile ilgili birden fazla görüş ileri sürülmektedir.
- Bir görüşe göre Mescid-i Aksa, Hz. Muhammed zamanında Mekke’nin dışında Arafat bölgesindeki Ci’rafe’de bulunan ilk mescittir.
Mekke’nin dışında uzak bir yerde olduğu için de “Uzak Mescid” anlamında bu isim verilmiştir. Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa ise Bizans Kralı Konstantin tarafından yaptırılan ve inşaatı Milattan Sonra 565 yılında bitirilen ve Bazilika şeklinde olan bir kilisedir. Yani Hz. Muhammed’in doğumundan 5 yıl önce inşaatı bitmiştir.
Daha sonra 639 yılında Halife Ömer Kudüs’ü alınca bu kilise camiye çevrilmiş ve Ömer camii veya Beyt-il Makdis adı verilmiştir. Emevi Kralı Abdülmelik Bin Mervan, Kubbetül Sahra’yı 691 yılında yanına yaptırınca da bu caminin ismini Mescid-i Aksa olarak değiştirmiştir (M. Sağ. Çağrı. s.233 ve YN Öztürk. İmam-ı Azam Ebu Hanife, s.293).
Dolayısıyla da İsra demek olan gece yürüyüşünün, Necm-5-18 nci ayetlerde belirtildiği gibi, bizzat Allah’ın bazı ilâhî gerçekleri bilgilendirmek üzere, Hz. Muhammed’in, evinden Mekke’deki Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Sıdret-il Münteha denilen bahçeye götürülmüş olduğu anlaşılmaktadır. Bu götürülüş için ya ilham edilerek gitmesi sağlanmış veya Astral seyahat diye tanımlanan bir yol izlenmiştir.
- Diğer bir görüşe göre, Hz. Muhammed Astral yolculukla Mekke’den Kudüs’e geçiyor ve Peygamberler mağarası nedeniyle Mescid-i Aksa ismi ile anılan Mağaranın kayasının kenarındaki bir bölümden Miraç’a çıkıyor. Halife Ömer 639 yılında Kudüs’ü ele geçirince bunun yakınına küçük bir Mescid yaptırıyor ve bu Mescid Abbasiler zamanında daha büyütülüp Mescid-i Aksa ismi veriliyor.
- Bir görüş de Hz. Muhammed’e zamanda yolculuk yaptırılıp, şimdiki Mescid-i Aksa’nı yapıldığı Kudüs’e götürülmüş olduğudur.
Bu üç görüşten hangisinin kesin doğru olduğunu tabi ancak Allah bilir diyorum.
Bu iki görüşe göre Miraç denilen ilahi gerçekler konusunda bilinçlenme gerçekleşmiştir.
Hz. Muhammed’e birçok yönden haksızlık ve değer küçültme amaçlı uydurma bir senaryo eklenmesi, Miraç çıkışında Hz. Musa ile diyalogu şeklinde yapılmıştır.
Bu diyalogda 50’den başlamak üzere Allah ile günlük Namaz vakitlerinin sayısı gündeme gelmiştir. Bu konuda Hz. Musa’nın müdahaleleri ve önerileri doğrultusunda Hz. Muhammed’in yolu kesilmiş ve birkaç defa Allah’a geri gönderilip bir nevi pazarlık yapması istenmiş ve en sonunda Hz. Musa’nın öneri ve kabul etmesi ile 5 vakit namazda anlaşmaya Allah’ın razı edildiği allanarak ve pullanarak anlatılmıştır.
Hz. Musa’nın dahil edildiği bu ekleme senaryoda, Hz. Musa’nın hem Allah’a daha yakın ve insanları Allah’tan ve Hz. Muhammed’den daha fazla tanıdığı ve bilgili olduğu, dolayısıyla da Hz. Musa’nın daha üstün olduğu ve yüceltildiği gizli mesajı bulunmaktadır. Büyük ihtimalle, Hz. Muhammed’e yapılmış olan bu yakıştırma, iftira ve prestijini küçültme girişiminin kökeni, Müslümanlığı sözde kabul etmiş dört Yahudi Haham ve Hıristiyan bir Papaza dayanmaktadır diye düşünüyorum.
Çünkü Al-i İmran-33-34’ncü ayetlerde Peygamberlerin Ruh düzeyinde de bir aile olduklarına değinilmiştir.
Al-i İmaran-33. Şu gerçek de bilinsin ki, Senin dışında Allah Adem’i, Nuh’u, İbrahim’in ailesini ve İmran ailesini de seçerek tüm alemlere birer önder, yetkili ve örnek elçiler kıldı. 34. Birbirlerine bağlı zürriyetler olarak. Şüpheniz olmasın ki Allah, her şeyi işiten ve bilendir.
- Sekizinci iftira şudur: Asırlardır Hz. Muhammed’e yapılan iftiralardan biri de çok sayıda eşli oluşuna yönelik olmuş ve halen bu iftira devam ettirilmektedir. Bu iftiranın devam ettirilmesi de Nisa-2 ve 3’üncü ayetlerin yanlış tercüme edilmeleri ve yorumlanmaları ile sağlanmaktadır.
Nisa-2. Yetimlere mallarını tam verin. Kendi habis /kötü-pis /haksız elde etmiş olduğunuz mallarınızı onların temiz olanlarıyla değiştirmek ve mallarına el koyup, kendi malınızmış gibi yemek üzere sahiplenmeyin. Böyle yapmak, gerçekten büyük bir hak yeme suçudur. 3. Eğer böyle bir hak yeme durumu olacağından endişe eder ve adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, mallarına bu haksız şekilde el koymayın. Böylesine hak yeme amaçlı bir hata yapmaktansa, maddi gücünüze göre iki, üç, dördü gibi ne kadarına gücünüz yetiyorsa, (onlarla evlenin diye tercüme edilmiş ve bu tercümeye dokunulmamaktadır) malları ile birlikte onları sadece korumanıza /nikâhınıza alın, koruyup kollayın veya gücünüze göre evlenmelerine destek olun ve evlendirin. Çünkü evli olduğunuz bir eşiniz varken, onlardan siz alır ve evlenirseniz, adaletli davranamama korkusu yaşarsınız. Bu nedenle, korumanıza alma ile ilgili olması yanında, bu tek bir kadınla evlenmeyi tercih etmenize yönelik önerimiz, haksızlığa ve adaletsizliğe sapmamanız için en uygunudur.
Araplarda bir erkeğin bir kadını cinsel münasebet olmaksızın sadece koruması altına almasına, sahiplenmesine “Nikâhlanma”, cinsel münasebetli birlikteliğe de yerine göre “Evlenme” veya “Nikâhlanma” ifadeleri de kullanılmaktadır. Zor durumda kalmış sahipsiz kadınlara yönelik bu cinselliksiz “Nikâhlanma uygulaması Ahzab-51’nci ayette açıkça önerilmektedir.
Ahzab-51. Tabi onlardan karşılıklı anlaştıklarını bizzat kendin koruman altına alabilir ve yine karşılıklı anlaşırlarsa korumaları için başka müminlere verebilirsin. Evlenmeksizin sadece koruman altında bulunsun diye birisini almanda bir sakınca /günah yoktur. Böylece onlar koruma altında olacakları için hoşnut olurlar, sıkıntı çekmezler ve Senin her verdiğine de razı olurlar. Allah sizin kalbinizde olanı /gerçek niyetlerinizi çok iyi bilir. Çünkü Allah her şeyi en iyi bilen ve şefkatli /Halim olandır.
Bunun örneğini, yalnız bir kadının Hac’ca gidebilmesi için bir erkek tarafından sahiplenilmesi için onunla nikâhlanması işleminde görmekteyiz. Yine nikâhlanma kelimesi hem aktif olarak “Evlenin”, hem de pasif olarak “evlendirin” anlamında da kullanılan bir kelimedir.
Hz. Muhammed zamanında Arap Bedevileri, sözde himayelerine alıp çok eşli olacak şekilde evlendikleri ve yapılan savaşlarda yetim kalmış kadın-kızları mal varlıklarını da alıp harcıyorlardı. Bu geleneğe son verilmesi için bu ayet inmiş ve daha sonra böylesi istismar edici evliliklere kimse yanaşmamaya başlamıştır. Çünkü bu ayetten önce artık savunma savaşları bitmişti. Savaşlar döneminde Hz. Muhammed de Nisa-3’üncü ayet ile birden fazla kadın ile evlenme kaldırılınca, artık birden fazla dul kadını koruma altına almak, yani nikâhlanmak şeklinde uygulamayı başlatmış ve cinsel münasebetli bir evlenme yapmamış, ortada kalmış olan dul kadınları sadece nikâhlamış, yani koruması altına almış olduğunu duyurmuştur. Ve İslâm dininin yayılması amacıyla bu yöntemi kullanmıştır.
Hz. Muhammed ilk evliliğini 595 yılında dul Hatice ile, 619 yılında Hatice’nin vefatından sonra 623 veya 624 yılında 19-20 yaşındaki Ayşe, erkek çocuğu olmadığı için de bu amaçla Mısır Kıpti kralının hediye amaçlı gönderdiği Maria ile yapmıştır. Bu evlilikleri yanında koruma amaçlı ve himayesine aldığı, diğer bir ifade ile sadece nikâhlandığı 10 dul kadın olmuştur. Evlenme beraberliği olsaydı, bu kadınlardan herhalde 40-50 çocuğu olması gerekirdi.
Asırlardır erkekler tarafından yapılan yorumlar nedeniyle toplumlarda kargaşalara yol açan ayetlerden biri de bu 3 ncü ayettir. Hâlbuki ayetin indiği Hendek savaşı sonrasında, yetim veya dul kadınların sayısının iyice arttığı döneme ve surenin diğer ayetlerine ve Kur’an’ın ana fikrine dikkat ettiğimizde, bu ayetin gerçek mesajını çözebiliriz. Ayette varlıklı yetim bir kadını korumak bahanesiyle evlenip onun malına haksız bir şekilde sahip olmaya kalkışmaktansa, o dönemdeki savaşlar, yapılan eziyetler ve göçlerle, ortada korumasız veya yetim kalmış kimsesiz kızlar-kadınlar ve dul kadınlardan 2-3-4 veya daha fazlasını onlarla evlenmeksizin sadece koruma altına alma ve sahiplenme, yani sadece nikâh fedakârlığı veya evlenmelerine ön ayak olma istenmektedir (onlarla evlenme değil, evlendirin). Arapçasına bakarsak bu ayette “fenkihu”, Nur-32’nci ayette ise “enkihu” kelimesi kullanılmakta ve her iki kelime de “evlenin veya evlendirin, evlenmelerini sağlayın” gibi pasif veya aktif gibi iki anlamı olan bir kelimedir. Maide-6’ncı ayetteki “fettahharu – temizlenin, sakinleşin, temizletin, sakinleştirin, arının, arındırın” ifadesi gibi. Ve bu ikili anlam, Kur’an’ın genel özüne ve ruhuna uygun olacak şekilde kullanım esnekliği sağlamaktadır. Halbuki “Nikah akdi yapın, onlarla evlenin” ifadesi için Bakara-221’de “tenkihu – nikahlanmak, evlenmek”, Bakara-235’inci ayette “ukdeten nikahı – onlarla nikah akdi yapın, evlenin”, Nisa-22’de “la tenkihu – evlenmeyin”, “nekeha – evlenen, evlenmiş olan”, Nisa-25’te “fenkihuhunne – onlarla evlenin” yine Nisa-25’inci ayette “yenkihal- evlensinler”, Nur-49’da da “nekahtu – nikahlamak, evlenmek” ifadesi kullanılmıştır. Ayette “Kendinize nikahlayın” denseydi, “fenkuhu a la nefsikum” veya “fenkuhu ileyk” gibi açıkça aktif anlamında denmesi gerekirdi. Nisa-129’uncu ayette de, birden fazla kadınla evlilikte adaletin sağlanamayacağı belirtilmiş ve bu yönü ile de zaten çok eşli evliğin yanlış olacağı vurgulanmıştır. Yine Nur-32’nci ayet ile tek eşli evliliğin tercihine değinilmiştir.
Ayette tek eşli evlilik önerilmektedir. Ortak istemeyen Allah’ın, ortaklı bir evliliğe onay vermesi düşünülemez. Çünkü Kur’an, evliliği bir nevi Tek Allah ve tek insan nesli düşüncesine götürecek çekirdek bir kurum olarak görmekte ve bu nedenle desteklemektedir. Dolayısıyla eşlerin, birlik oluşturmak üzere anlaşmayı sağlamaları, değilse boşanmaları istenmekte ve eşlerden herhangi birinin zina suçunu işlemeleri de bu nedenle büyük günahlardan sayılmaktadır. Çünkü gerek çok eşlilik, gerekse başka biri ile olmak (zina), o kişi veya kişileri şirk koşma kolaylığına yönlendirici etki yapacaktır diye düşünüyorum.
- Kur’an dışı din kuralı eklememesi ikaz edildiği halde ve Kur’an’ın isimleri arasında Hadis bulunduğu halde, çoğunluğu Kur’an’a uygun olmayan, hatta ters gelen sözlerin Hz. Muhammed söylemiştir diye iddia edilmesi ve Hadis ismi verilerek 200 yıl sonra kitap haline getirilmeleri, Peygambere yapılan iftiralardan biridir. Ancak Kur’an’a uygun olmayanların kabul edilmemesi, Kur’an’a uygun olan sözleri için ise “Hadis” ifadesi yerine “Peygamber söylemiştir veya Peygamber Sözleri” diyebiliriz veya “Peygambere rivayet edilen söz” ifadesi kullanılmalı ve bu isim altında kabul edilmelidir diye düşünüyorum. Çünkü Kur’an’ın eksiksiz tek uygulayıcısı Hz. Muhammed olmuştur. O’ndan sonraki Kur’an tebliğcileri de Fatır-32’nci ayette belirtilmiş olduğu gibi Peygamberin ve dolayısıyla da Kur’an mirasçıları ve Kur’an’ın yine ücretsiz ve bir menfaat beklemeyen tebliğcileri olmaktadırlar.
Fatır-32. Ya Muhammed! Senden sonra da Kur’an’ı, siz insanlara miras bırakmışızdır. Fakat Kur’an’daki buyruklarımızı bilmelerine rağmen, bu mirasçıların kimi yanlış yola sapıp kendi nefslerine zulmedecekler, kimi orta yolu tutacak, kimi de Allah’ın izniyle en iyisini yapmada örnek olacaklardır. İşte Allah’ın en büyük lütfu bunlara olacaktır.
Ayetteki “en iyisi” ifadesi demek, ayetleri değiştirmeden, bilgilerini gizlemeden, Kur’an Ruhunun Temel ilkelerine sadık kalarak yorumlamak ve tebliğini anlaşılır bir dil ile ve ücretsiz tebliğ etmek demektir.NOT-1: Bu kitaplarımın gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Almanızla bize destek olursanız, öğrenci sayımız artacaktır: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN TERCÜMESİ”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “OKU! KONULARINA GÖRE KUR’AN AYETLERİ”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR” ve “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR
2 yorum
Allah razı olsun sizden elinize emeğinize sağlık .
Anam,babam,canım sana kurban olsun YA RESULULLAH… RABBİM SENİ BÜTÜN NOKSANLIKLARDAN TENZİH EDERİM BENİ ANAMI BABAMI VE BÜTÜN MÜMİNLERİ BAĞIŞLA… Bizlere hidayet nasip eyle…