1963 yılında Polatlı’da orta okuldan mezun oldum. Babam önüme iki seçenek koydu. Ya okumak için liseye gidecektim, ya da Alat’ların tamirhanesinde çalışacaktım. Ben birinci seçeneği seçtim. Seçtim de, Polatlı’da henüz lise bile yok. Mecburen yatılı gideceğiz. Arkadaşlarımdan bazıları İstanbul Kabataş lisesine gidecekler. Ancak orası devlet memuru olan babama, pahalı geldi. Daha ucuz olan, kendi ilimizdeki Kütahya Lisesi’ne kaydım yapıldı. Babam arada bir Simav’daki akrabalarına da gidersin dedi.
Patiskadan daha ucuz, bir top Amerikan bezi alındı. Kireç kaymağında ağartıldı. Annem ölçüsüne uygun çarşaf, nevresim ve yastık kılıfları yaptı. Her birinin kenarlarına 531 şeklinde okul numaramı işledi. Eylül ayı geldi, artık okul açılacak. 1940 larda yapılmış, dayıdan kalma tahta bir bavulla trenle yola çıktık. ( O bavul hala duruyor). Lisenin yanındaki pansiyon binasında kalacağız. Polatlı’dan Ziya, Şahin ve ben ayni odada kalmak istedik. Bize bodrum kattaki dairenin yanında, içinde ufak bir sobası olan, kömürlükten bozma, tavana yakın bodrum pencereli, üç ranzalı bir odayı gösterdiler. Ben ve Ziya lise bire başlıyoruz, Şahin ortaokulda. Daha sonra İstanbul’dan Hüseyin, Gediz’den Feridun ve Simav’dan Haldun adlı arkadaşlar geldiler. Onlar bizden büyükler, lise ikinci sınıftalar.
Okul başladı. Bizim gibi yatılı olanlar. Yemekte, mütalaa denilen etüdlerde ve yatakhanelerde hep birlikte olduğumuzdan kısa süre içinde kaynaştık. Bize ‘Polatlı’lar’ diyorlar.
Yemekler, karavana usulü büyük bir kap içinde masaya konuluyor. Oradan masa sorumlusu kalayı çıkmış tabaklarımıza dağıtıyor. Sabahları bir gün peynir bir gün zeytin veriyorlar. Zeytin dediysem ancak 8-10 kadar. Hafta sonlarında sana yağı ve reçel birlikte oluyor. Böyle olunca da o sabah çay verilmiyor. Bizler bakır tabakla, öğretmenlere ise porselen tabakla servis yapılıyor. Bakıp bakıp imreniyoruz. Yemekleri anında silip süpürüyoruz. En sevmediğim yemek, kapuska. Çıktığı gün, açız demek. Yemekhane on dakikada boşalıyor. Öğleden sonra nöbetçi öğrenciler artan ekmekleri dörde bölüp dağıtıyorlar. Çeyrek ekmek için bile sıraya giriyoruz. Bazılarının tahta kutularda pekmezcilerden getirdikleri ağda’ları oluyor. Onlardan otlanıyoruz. Ağda yoksa yavan ekmeğe talim.
Paramız varsa Dede’nin köfteci dükkanında köfte ekmekle ayda bir kez bile olsa midelermiz bayram ediyor.
Televizyon olmasa da radyodan haber alıyoruz. ABD Başkanı Kennedy cinayeti gibi. İki alman turist arkadaş, Reneta ve Peter, Polatlı yakınlarındaki Sakarya nehrinde geziye çıkmışlar. Gece çadırlarında uyurken de iki köylü tarafından cinsel taciz ve saldırıya uğramışlar. Cesetleri nehir kenarında bulunmuş. Kısa sürede yakalanan caniler, mahkeme sonucunda, idam edildiler. Hepimiz çok üzgünüz. Yatılıdaki arkadaşlardan bazıları bize ‘Polatlı canavarları’ diye isim bile taktılar.
Ardından Simav’dan yine üzücü bir olay daha duyuldu. İlk okul öğrencisi bir erkek çocuk, okul tuvaletinde cinsel tacize uğramış. Öğretmen, okul müdürü, polis, derken çok geçmeden ahlaksız, olay gecesi yakalanmış. Sorguya alınacak. O sabah erkenden, kasabada büyük bir hareketlilik var. Ahali hükümet meydanında toplanmaya başlamış. Okula gidenlere, ‘bugün okul yok, herkes meydanda toplanacak’ denilmiş. Artan kalabalığın içinden birileri hükümet konağına dalarlar. Kaymakamlıkta gizli bir yerde tutulan ve korkudan altına işemiş olan ahlaksıza ulaşırlar. Orada bıçaklayıp, hesabını görürler. Ertesi günkü gazetelerde olay şöyle duyuruldu. ‘Simav’da yakalanan cinsel taciz sanığı, hükümet meydanında toplanan halk tarafından linç edildi.’ Bildiğim kadarıyla kasabamızda, o olaydan sonra cinsel taciz sonucu cinayete hiç rastlanılmadı!
Bizde idam cezası yok diyen Avrupalı’lar, İspanyolların, Güney Amerika’da milyonlarca Aztekli’ yi, Amerikalıların kuzeyde Kızılderilileri, Belçika ve Hollandalıların Afrika’da milyonlarca yerliyi katlettiklerini, hatta İngiliz’lerin sırf düzeni sağlamak için, her hafta, suçlu olsun olmasın, bir yerli yakalayıp, meydanlarda ibret olsun diye idam ettiklerini, orta çağda Avrupa’da insan eti yediklerini ne çabuk unutuvermişler.
Okuyanlar bilirler, Haçlı seferlerinde, yakalayıp öldürdüklerinden, çocuk ve genç olanları kızartıp, yaşlıları haşlayıp yediklerini kitaplarında bile yazmışlar.
Avrupa hariç, gelişmiş, gelişmemiş, dünyanın pek çok ülkesinde idam cezası halen uygulanıyor. Örnek mi, ABD, Rusya, Güney- Kuzey Kore, Çin, Japonya, Hindistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Suudi Arabistan, İran, Kazakistan, Fas, Cezayir ve daha pek çok ülke.
Hangisi daha mantıklı, bu ahlaksız canilerin cezalarını, hapishanelerdeki kader mahkumlarına mı ihale etmek mi, ya da kanunen idam cezalarını uygulamak mı?
Şimdilerde idam tartışmaları nedeniyle bilenlere, bilmeyenlere, bir kez daha hatırlatayım dedim.