Arkadaşlar, gün geçmiyor, gazetelerde olaylarla ilgili haberleri okuyoruz. Yok falanca hastanede alım ihalesinde fesat karıştırılmış, yok temizlik ihalesinde şunlar olmuş, yemek ihalesinde şunlar yapılmış diye. Bazen ilaç alımı bazen malzeme alımı bazen başka ihalelerde bu türden işler duyuluyor.
Yakınlarına şirket kurduranlar mı ararsınız, tanıdık şirketlere koltuk çıkanlar mı ararsınız, ihalelerden yüzde alanlar mı ararsınız. Her türden yolsuzluklar oluyor ülkemizde.
Bu işler şimdi oluyor da eskiden olmuyor muydu? Pekâlâ eskiden de oluyordu. Bazısı haber oldu da duyuldu, ama çoğu sır olarak kaldı, duyulmadı. Bazısı adliyelik oldu. Kimileri aklandı, kimileri suçlu bulundu. İşler, en alttan hangi düzeylere kadar yükseliyor, orasını bizler bilemeyiz. Araştıranlar, sorgulayanlar, bir de gazeteciler, belki onlar bilebilirler.
İktidar demek, icraat demek. İcraatlarda sistem olabildiğince şeffaf, olabildiğince düzgün ve dürüst olmalı. Ancak bu sayede işlerin hakkaniyetle yürütüldüğünü ve adaletli çalışıldığını söyleyebiliriz.
Her konuda, pek çoklarına göre, çamur atmak çok kolaydır. Ancak bir süre sonra, söylenilenlerin ispatı istenebilir. İşte bu durumlarda zorlanır insanlar. Bizler, sadece adliyelik olup, gazetelerde haber olmuş olanları okuyoruz. Birkaç gazetede önce ilk sayfada, daha sonra iç sayfalarda çıkar bu türden haberler. Sonrası, ne gazeteler yazar ne de okuyanlar hatırlarlar.
Bu nedenle, özellikle idarede üst düzey görevde olanlar, davranışlarında ve söylemlerinde çok daha fazla dikkatli olmalı. Ne dediğini sonradan bir punduna getirip, hatırlatıverirler adama. Bu nedenle eskiler, “Söylediklerini kulağın duymalı.” derler. Şimdilerde değişik platformlarda, “üniversite hastanelerinin iyi idare edilmediği” dile getiriliyor. Neye dayanarak söyleniyor, bir bilebilsek. Peki devlet hastaneleri iyi idare ediliyor mu?
İşte size ihale yolsuzlukları, nerede olacak hastanelerde. İşte size hastane yangınları, nerede, kimi zaman üniversitede, çoğunlukla devlet hastanelerinde. Merak edenler, nerelerde olmuş, ne zaman olmuş, basılı yayınlardan, gazete arşivlerinden ve internetten öğrenirler.
Ankara’da yağmur yağar, seller hastaneleri basar. Nereyi mi? ‘Atatürk Eğitim Hastanesi’ni. Yağmur yağar, acil servisler sular sellerle dolup taşar. İnsanlar, hastalarımız ölüm korkusuyla, can havliyle kaçışırlar. Ölen olmuş mudur, artık bilemiyorum.
Şimdi soralım bakalım. Önlemler alındı mı? El cevap alındı, alındı. Hastanelerde yangın tatbikatları yapılıyor. Peki özellikle hastane çatılarında elektrik kaçaklarına karşı neler yapıldı? Sellere karşı ne gibi önlemler alındı?
Üniversite hastanelerinde, “Cyber Knife” tedavileri için hastalardan ek ücret alınıyorsa, otoyollardan da, boğazdaki köprülerden de ücret alınıyor. Kimlerden? Otoyolu kullanandan, köprülerden gelip geçenlerden. Cihazları kullanıp şifa bulanlardan. Bunu, mal bulmuş gibi dillere dolamak hiç doğru değil.
Bakanlıkta, kendi hastanelerine aldığı gibi, üniversitelere de parası bütçeden ödenmek kaydıyla cihazlar alsın. Ancak o zaman ek ücret konusunu sağlıklı bir şekilde tartışabiliriz.
Başkaları hakkında olumsuz sözler sarf etmeden önce, insan kendi evine ve etrafına bakmalı. Devlet hastanelerinde olan eksiklikler ve yolsuzluklar nedeniyle, Ankara’daki üst düzey yöneticileri asla suçlamak istemiyorum. Ancak, dikkatsizlik, kontrolsüzlük ve eksiklikler nedeniyle hâlâ aynı sorunlar yıllardır olageldiği gibi, olanca hızıyla hatta artarak devam ediyorsa, ihale yolsuzlukları hâlâ oluyorsa, birilerinin bunlara dur demesi gerektiğini düşünüyorum.
Hem etkin yerlerde bulunacaksın hem de olayları, bakarak ve salt demeç vererek geçiştireceksin. Hiçbir sorumluluk yüklenmeyeceksin. İşte bu olmaz.