Ses bayrağımız olan güzel dilimiz Türkçe, hiç kuşkusuz ki, dünya üzerinde en çok konuşulan dillerden biridir. Yine hiç tereddütsüz olarak söylenebilecek bir husus da, Türkçe’nin farklı dillerden etkilenmiş olmasıdır. Orta Asya’dan Anadolu’ya geliş sürecimizde ve Avrupa içlerine yolculuğumuzda komşuluk yaptığımız milletlerin dillerine ait birçok kelime ya da deyim dilimize geçmiştir. İslamiyeti kabul ediş sürecimizde Farsça ve özellikle Arapça, Türkçe’yi çok etkilemiştir. Öyle ki, çoğu Türk bilim adamı (İbn-i Sina) ve gönül adamı (Mevlâna) Türkçe ile yazmadıklarından başka milletlerce sahiplenilmişlerdir. Karaman Beyi Mehmet Bey’in tüm çabalarına rağmen özellikle Osmanlı Devleti egemenliğinde Türkçe, Anadolu’da halk dili olarak kalmıştır.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Türk Dil Kurumunun da katkıları ile Türkçe önemli bir döneme girmiştir. Ancak; hemen söylememiz gerekir ki, son çeyrek yüzyıldır özellikle bilgisayar ve iletişim alanındaki hızlı gelişmeler maalesef Türkçe’ye olumsuz etkilerde bulunmuştur.
Türkçe’nin her daim yabancı etkilere açık en önemli alanlarından biri tıp diğeri ise hukuk olmuştur. Hatta bazı zamanlar tıpta hekimin raporu, hukukta hâkimin kararı ne kadar Türkçe dışı mesleki terminoloji (terimler dizgesi) ile yazılırsa o kadar güçlü bulunmuştur.
İnsanın bireyselleşme sürecine paralel olarak tıp uygulamalarında babacıl (paternalist) davranışın yerine özerklik ilkesinin geçmesi ile birlikte hastanın ya da hasta yakınlarının bilgilendirilmesi (aydınlatılması) sorumluluğu hekim raporunun anlaşılmasını da beraberinde getirmiştir. Hukukta ise adil yargılanma hakkının gereği olarak sanığın, yargılandığı konuların farkında olması hâkim kararını da anlaşılır hale getirmiştir. Bu çabalar neticesinde son dönem hukuki metinler daha anlaşılır halde kaleme alınmıştır.
Yaşayan Türkçe’nin korunmasının önemli olduğunu vurgularken, doğal olarak yüzyıllarca kullanılarak içselleştirilmiş yabancı (özellikle de Arapça, Farsça, hatta Fransızca) kökenli kelimelerin dışlanması gerektiğini söylemek mümkün değildir. Ancak; bu kelimeleri kullanırken bazen anlamda önemli farklılaşmaların yaşadığını vurgulamak istiyorum. Örnek isterseniz; ihbar, şikâyet, şahitlik verilebilir.
Sağlık personelinin adli görevleri arasında yer alan ihbar yükümlülükleri vardır. Suçun ihbarı Türk Ceza Kanunu madde 280; şüpheli ölümün ihbarı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 159; bulaşıcı hastalıkların ihbarı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu madde 57 gibi. “İhbar”ın anlamı Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlük’ünde haber verme, bildirme olarak verilmektedir. Hekimlik uygulamasında hekim-hasta arasındaki ilişkiyi tanımlayan “vekâlet sözleşmesi”nin en önemli unsuru, müvekkilin (hastanın) vekile (hekim) olan güvenidir. Böyle bir ilişkide “ihbar” kelimesinin yeri olmamalıdır. İhbar, hekime olan güveni azaltıcı bir etki yapar. İhbarın doğasında, diğer kullanımlarındaki anlam nedeni ile ihbar edilenden gizli bir eylem mantığı vardır. Bu ise hekimlikle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle “ihbar” yerine, “bildirim”in kullanılması aynı amaca ulaşılsa da hekim-hasta ilişkisinde daha az travmatik olmaktadır. Çünkü ihbar eden ihbarcıdır. Hekime ihbarcılık yakışmaz.
Benzer durum “şikâyet” için de söz konusudur. “Şikâyet”in anlamı Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlük’ünde yakınma, sızlanma olarak verilmektedir. Şikâyet, doğasında hoşnutsuzluk içerir. Bu nedenle şikâyet edenin (şikâyetçinin) amacı, yaşadığı bu hoşnutsuzluğun giderilmesidir. Bu nedenle şikâyetçi kimliğini saklamaz. Şikâyet toplumsal yaşamın bir gerekliliğidir de. Bu nedenle kimlik bilgileri içermeyen şikâyetnameler ihbar olarak değerlendirilmeli, işleme konulmamalıdır.
Hekimlikte farklı bir öneme sahip diğer bir husus ise “şahit” ve “şahitlik”tir. Şahit, yani tanık Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlük’ünde bildiğini ve gördüğünü anlatan, bilgi veren olarak tanımlanmaktadır. Ceza yargılamasında olsun hukuk yargılamasında olsun, tanık çok önemlidir. Tanıklık, hukuki bir sorunun çözümünde yargının resen ya da tarafların istemine dayanır. Toplumsal hayatın en önemli aktörü olan insanın en önemli görevlerinden biridir. Bir davada eğer bir hâkim olayın aynı zamanda tanığı ise hâkimliği bir başkası yapar, o hâkim ise tanıklık.
Verilen örnekler daha da çoğaltılabilir. Son cümle olarak; dil en iyi anlaşma aracıdır. Anlaşmanın en önemli olduğu öncelikli sahalar ise hiç kuşkusuz ki, tıp ve hukuktur.