“Sadece kendilerini hayatta tutacak şeyleri sağlamak için didinen insanlar keder beslemezler ve hayal kurmazlar.”
Eric Hoffer
Gündemimizden hiç eksik olmayan para konusu özellikle Ocak ve Temmuz aylarında -altı ayda bir gelecek maaş zamlarıyla- daha çok meşgul ediyor bizi.
İktisatçı ya da ekonomist değilim. Haliyle para ve gelir konusunda ahkâm kesecek konumda olmadığımın farkındayım. Ama her insan gibi parayla ilişkisi mecburi olarak devam eden birisiyim. Bu yüzden işin teknik kısmını bir yana bırakıp benim perspektifimden görülenleri aktarmakta bir beis yoktur sanırım.
Gelir dağılımı deyince herkes gibi ben de paranın insanlar arasındaki paylaşımını anlıyorum. En az kazananlarla en çok kazananlar arasındaki uçurumun da önemli bir gelişmişlik düzeyi olduğunu tahmin ediyorum. Fakat kanaatimce bu sadece ekonomik gelişmeyi değil toplumun kültürel gelişmişliğini de yansıtır, diye düşünüyorum. Bir ülkenin gelir düzeyi ekonomik bir konu olabilir ama gelir dağılımı arasındaki uçurum kanaatimce daha çok felsefi bir konudur. Açıklayayım.
Bir kere abartılı bir gelir düzeyine sahip olmanın kolay bir yolu olmadığını hepimiz biliriz. Özel bir yetenek ya da özel bir buluş gibi istisnai durumlar çok az sayıda kişinin sıra dışı gelirlere sahip olmasını sağlayabilir. Bunun dışında çok fazla geliri olanların önemli bir kaynağının az gelire razı pek çok insan olduğunu kabul etmek gerekir. Hele bir de çok kazanan kişiler paylaşmak gibi önemli bir erdemden uzaksa gelir dağılımdaki uçurum gittikçe artar.
Asgari ücret ifadesini en çok kim telaffuz ediyor?
Sendikacılar, medya mensupları ve siyasiler gibi bir kısım hedefleri olan insanlar…
Deneyimlerim göstermiştir ki, geçim sıkıntısını kendisine gerçekten dert edinen bir kimsenin asgari ücret düzeyiyle pek işi olmaz. Hiçbir eğitim, diploma ve torpil gerektirmeyen o kadar çok iş sahası var ki. Evlere temizliğe giden, dağda koyun otlatan hatta sokaklarda kâğıt toplayan insanlar asgari ücret düzeylerini ikiye katlayacak gelir düzeyine ulaşırken asgari ücretin önemini tekrar sorgulamakta fayda var. Beden sağlığı yerinde olup da temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir iş bulamadığını söyleyen kişi kendine karşı olan dürüstlüğünü sorgulamalıdır.
Kendi hayatının sorumluluğunu üstlenmiş bir insan özgürlük ve mutluluk gibi paradan da önemli şeyler olduğunun farkındadır. Şahsen gelir düzeyimi tayin edecek birilerinin dudakları arasından çıkacak fermana bakmaktansa çalışır ve hak ettiğimi kazanırım. Asgari ücret rakamları beni ilgilendirmez artık. Kimsenin ne kadar para kazanacağıma karar vermediği bir hayat harika olmaz mı?
Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım. Eric Hoffer der ki; “Sadece kendilerini hayatta tutacak şeyleri sağlamak için didinen insanlar, keder beslemezler ve hayal kurmazlar.”
Gerçekte çok az şeye ihtiyacımız var ve bunlara kolayca ulaşabiliriz. Temel gıdalarımız doğada mevcut olup onları elde etmek zor değildir. Soluyacak hava, içecek su gibi en temel ihtiyaçlarımız doğada ücretsiz olarak bize sunulmuştur. Bizi sıkıntıya sokan temel ihtiyaçlarımızın ötesindeki beklentilerimizdir.
İstek, ihtiyaçlardan öte bir şeydir. Zevklerimizi tatmin etmek için istediğimiz lezzetli yiyecekler, gösterişli giysiler, lüks otomobiller pahalı şeylerdir ve ulaşılması güçtür. Oysa bize daha derin ve kalıcı huzur sağlayacak olan şeyler ucuzdur ve ulaşılması kolaydır. Gün batımını seyretmenin, ormanda yürüyüşe çıkmanın, dostlarla buluşmanın, şakalaşmanın, balık avlamanın, resim yapmanın ve şiir yazmanın mali külfeti yoktur. Bu masrafsız aktiviteler o kadar eğlenceli ki, aslında pek çok zengin de bu şeylere özeniyor ama kendilerini gece gündüz meşgul eden servetleri nedeniyle bu ucuz zevklerden kendilerini mahrum bırakıyorlar.
Hâsılı kelam, aşırı zenginlik de aşırı fakirlik de iki uçtur. Aristo’nun altın ortasından bakarsak herkesin ihtiyacıyla yetindiği bir dünya en güzelidir. Bunun yolu da bilgeliktir.
Bilgelik ve erdem düzeyi arttıkça asgari ücrete ihtiyaç duyacak insanların sayısı da azalacaktır, para tutkunu aşırı zenginlerin sayısı da. Haliyle gelir dağılımı arasındaki uçurumu azaltmanın yolu politik mücadelelerden ziyade toplumun bilgelik düzeyini yükseltmektir, diye düşünüyorum.
Cebi zengin olandan çok gönlü zengin olanların sayısının arttığı bir dünya özlemiyle…