Yaradılış sisteminde;
Değişme, gelişme ve büyüme doğal bir süreçtir.
Bu süreç;
Tüm toplumsal, fiziksel ve biyolojik yasalar için geçerlidir.
Belirleyici unsur;
Zaman ve mekan farklılıklarıdır.
Bireyin ve toplumun değişme, gelişme ve büyüme sürecinde;
Zaman ve mekanla ilgili aşama ve ihtiyaçları tespit etmek,
Buna uygun altyapı oluşturup, çağa göre geliştirmek,
“Ekonomik Dengede Devrim” için temel bir ihtiyaçtır.
Böyle bir durumda;
İnsanın ve toplumun gelişme sürecinde,
Her toplumda;
Zorunlu ihtiyaç, Temel ihtiyaç ve Teknolojik ihtiyaç kavramlarını yaşam biçimi haline
dönüştürmüş,
Değişik katmanlara rastlamak kaçınılmaz olmaktadır.
İhtiyaçların altyapı dengesini kurabilmek için,
Bu üç kavramın bireysel ve toplumsal planda,
Nedenleri kavranmalı, değerlendirilmeli ve dengelenmelidir.
Hedef;
Organizatörlerin “İhtiyaç Üretim Birimleri”ni harekete geçirerek,
Tüm ihtiyaçları sağlayacak ve dengeleyecek bir akışla,
Gelişme sürecini izlemek olmalıdır.
Bir süreçtir o;
Bireyin gelişmesinde,
Toplumun gelişmesinde,
Üretimin gelişmesinde bir süreçtir.
Bir gelenektir o;
İhtiyaca göre hizmeti gündeme almak geleneği,
İhtiyaç olmayanı israf saymak geleneği,
İnsanın ihtiyaçlarının hakları olduğunu canlı tutma geleneği.
Bir felsefedir o;
Sağlık sektöründe üretim,
Eğitim sektöründe üretim,
Bilim sektöründe üretim,
Ve bir devrimdir o;
“ÜRETİMİN BİLİMSELLEŞTİRİLMESİ”
KONFİÇYUS’TAN DERSLER
Düşünenden!
“Eskiden insanların sözlerine kulak verir ve söylediklerine inanırdım. Şimdi ise sözlerini dinliyorum, sonra yaptıklarını gözlüyorum.”
“Her şey boşuna! Hatalı olduğunu gördüğü halde kendisine karşı davacı kesilen birine rastlamadım.”
“Doğa eğitimin önüne geçerse, bir dağ adamı yetiştirmiş olursunuz. Eğer eğitim doğanın önüne geçerse, kâtip yetiştirmiş olursunuz. Doğa ve eğitim doğru oranlarda harmanlanabilirse ancak o zaman üstün özellikleri olan insanlar yetiştirebilirsiniz.”
“Hakikati bilenle onu seven birbirine denk değildir, hakikati sevenle ondan zevk alabilen de birbirine denk değildir.”
“Erdemli kişi, ne kadar zor olursa olsun, hizmeti öne koyar, ondan ne fayda temin edeceği ise daha sonra düşünülecek bir meseledir. İşte buna erdemlilik denilebilir.”
“Devlet hizmetinde bulunmayan kişi onun siyasetini de tartışmasın.”
Biri şöyle sordu:
“Kötülüğe iyilikle karşılık vermek ilkesi için ne dersiniz?”
“Peki o zaman iyiliğe neyle karşılık vereceksiniz?” diye cevapladı Üstat, “Kötülüğe hakkı neyse onunla karşılık verin, iyiliğe ise iyilikle.”
“Ülkede kanun ve düzen hakimse, insan söz söylemede ve davranışlarda cesaret gösterebilir. Fakat ülkede kanun ve düzen bozuksa, cesurane davranabilse bile, insan istediği gibi konuşamaz.”
“Üstün insan olup da erdem sahibi olmayan insanlar bulunabiliyor. Fakat erdem sahibi olan düşük insan yoktur.”
“Üstün insan sözlerinde alçakgönüllü, fakat yaptığı işlerde ataktır.”
“En akıllılarla en aptallar hiç değişmez.”
“İnsan ahlaki bir vazifeyi üstüne alırsa, üstadına bile yol vermemelidir.” “Hükümdarınıza hizmet ederken, dikkatinizi işinize verip, maaşınızı ondan sonra düşünün.”
“Yolları ayrı olanlar birlikte plan yapamazlar.”
“Dilde anlam her şeydir.”
…Düşünene!
ŞİFRE VE AYAR Dünyanın gidişini izlediğimizde açık ve net görülebilen fotoğraf, paranın gücüyle egemenliğini devam ettirmek isteyen “İnsanoğlu”nun, değişik tonlara uyan eylemlerinden vazgeçmezliğidir. Egemen güçlerin dünyanın değişik yörelerinde hep başkalarını ezmek için kullandıkları para güçlerini, iki binli yıllarda nasıl kullanacakları merak konusu olmaya başlamıştır.
Egemen güçler, fiziksel yasaların keşfiyle geliştirdikleri yöntemlerle biyolojik dünyanın mazlum insan, bitki ve hayvan mozaiğini bozmaya devam ederken, insanın şifresini keşfettiğinde kendini nasıl soyutlayabileceğini düşünmeye başlamalıdır. İnsanın genetik yapısının 2000’li yılların başlarında tamamen çözümleneceği beklentisi içindeki insanoğlu, kendini hangi tehlikelerin beklediğini, günümüzün “medya kaosu” içinde seçebileceğini beklememelidir.
İki bilim adamını (Dr Craig Venter ve Dr. Francis Collins) bir araya getirerek bilgilerin paylaşılmasında örnek bir davranışla, Dünya kamuoyunu bilgilendiren Bill Clinton, tıpta yeni bir çağ açma mesajını vermişti.
Tüm Dünya medyasının “Medya kaosu” içinde “Gen devrimi” ve/veya “insanı çözmeye başladık” mealinde verdiği haberler insanoğlunu heveslendirmişti. Üstüne üstlük Clinton’un konuşmasında altını çizdiği, “Bugün biz, Tanrının yaşamı yaratırken kullandığı dili öğreniyoruz. Tanrının bu kutsal armağanının karmaşıklığı, güzelliği ve olağanüstülüğü karşısında huşu içinde ilerliyoruz. Bu engin bilgiyle birlikte insanlık, hastalıkları iyileştirme konusunda çok önemli eşiğe geldi” mesajları bir süre sonra Afganistan’da, “Bir avuç dolar” için genetiğin “G”sini hiç duymamış mazlum bir halkın kafasına bomba olarak düştü.
Clinton konuşmasında değindiği ABD haritasının bağımsızlığını kutsallaştırırken, ondan sonra gelen başkanın, haritaları şaşırmasının hangi genetik şifre ile açıklanacağı ciddi bir araştırma konusu olmalıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, insanın genetik şifresini çözerken, Dünya’yı yönetmeye kalkışan insanların, sadece biyolojik yasaların belirlediği gen zincirini değil, insan ilişkilerini de belirleyen sosyal yasaların belirlediği “Sosyal gen zinciri”ni de çözümlemek zorundayız. Demek ki sadece şifreyi keşfetmek yetmiyor. “Ayar”ları da yönlendiren “Şifre”de keşfedilmelidir.