Emekli olduktan sonra insanın boş vakti çok oluyor. Bu boş vakitleri yerli yerinde değerlendirmek lazım. Duydum ki Semih Baskan Ağabeyim de İstanbul’da. Okan Üniversitesi Tıp Fakültesine dekan olmuş.
Yeri Anadolu Yakası’nda, bana da oldukça uzak. Ziyaret etmemek olmaz diyerek, geçen eylülde, düştüm yollara. Üniversite Yerleşkesi Tuzla’da, çok da güzel, öğrenciler cıvıl cıvıl.
Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’ye giderken boş gitmemek için dağdan alıç toplayıp götürdüğünü çoğunuz bilir. Genelde ben de ziyaretlerimde, kitaplarımdan birini götürürüm. Semih Ağabey’e de son kitabımı götürmüştüm. Çok memnun oldu. Bana kendisinin de yazar olarak katıldığı, “İkinci Vatan ve Ankara Üniversitesi (1933-1970)” adlı kitabı verdi.
Büyük Atatürk’ün, o eşsiz ileri dünya görüşü ile Almanya’dan kaçmak zorunda kalan Yahudi bilim adamlarının teklifini hemen kabul edişini, ülkemizde çalışmaya başladıklarında, günün güç koşullarına rağmen maaş ödendiğini, bilimimize ve üniversitelerimize olan unutulmaz katkılarını anlatan o müthiş belgeseli bir çırpıda okudum. Çok etkilendim. İstanbul Üniversitesinden sonra Ankara’da; Hukuk, Siyasal, Dil ve Tarih-Coğrafya, İlahiyat, Ziraat, Veteriner, Tıp, Eczacılık ve Fen fakültelerinde çok önemli bilimsel katkılarda bulunduklarını kaynağından okudum. Çok önemli bir belgesel olan kitap sayesinde üniversitelerimizin, çağdaş bilimsel düzeylere ulaşmasında üstlendikleri rolleri öğrenme fırsatım oldu.
İkinci ziyaretim, bu yıl nisanda, torunumun ameliyatı nedeni ile henüz tanıştığım Baltalimanı Metin Sabancı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Vedat Şahin Hocamıza oldu. Ona da son kitabım “Üniversitede Dostlara Hoşçakal Diyebilmek”i götürdüm. Hoca, deontoloji ve etik değerlere son derece bağlı ve çok titiz bir hekim. Bana, Cengiz Can ve Ahmet Eryüksel ile birlikte yayına hazırladıkları “Saraydan Hastaneye” adlı referans eseri armağan etti.
“Baltalimanı Sarayı”nı yaptıran zamanın sadrazamı Mustafa Reşit Paşa, bilindiği gibi, 1838 yılında Osmanlı’nın çöküşüne zemin hazırlayan meşhur “Baltalimanı Ticaret Anlaşması”nı İngiltere ile Baltalimanı Sarayı’nda imzalamış, yine Batılıların etkisiyle 1839 yılında halka okuduğu Tanzimat Fermanı’nı da orada hazırlamıştır. Paşa, sadrazam olduğundan, 250 bin altına mal olan sarayı, sonradan hazineye geçirip, parasını da cebine atmıştır. Daha sonra, oğlu Galip Paşa sultanın kızıyla evlenince saray tekrar kendilerine geçmiştir! Zamanın teknolojisiyle yapılmış şaheser bir eser. Muhteşem pembe rengiyle, avizeleri, mermerleri, şömineleri ve tavan süslemeleriyle Boğaz’da dalgalanan eşsiz bir bayrak gibi.
Cumhuriyet ile birlikte boşta kalıp balık deposu olarak kullanılan Saray, 1944 yılında Sağlık Bakanlığına devredilerek, “Ortopedi ve Kemik Hastalıkları Hastanesi”ne dönüştürülmüş. Ortopedi alanında referans hastanelerin başında gelen hastanede her gün çok sayıda ameliyat yapılıyor. Başta Vedat ve Timur hocalar olmak üzere, hekimleri son derece bilimsel. Etik ve deontolojiye titizlikle önem veriyorlar.
Kapısından döndüğüm başhekimlerini de görüp, keşke bir de teşekkür edebilseydim. Sanırım sekreter arkadaşlar, başhekim müsait olduğunda aramak için aldıkları telefon numaramı yanlışlıkla çöpe atıvermişler. Zira günler geçti, bugüne kadar arayan da olmadı. Ne diyelim, sağlık olsun!