أعتقد أن المشاركة في الخطر وأعتقد أن المقاسمة في النِّعمة.
Birkaç gündür birlikte yaşam projesinin inanç temeli üzerinde durmaya çalışıyorum. İslam dininin asli inanç temellerine iman etmeden, birlik ve beraberlik içinde yaşanılmasının zor olduğunu görüyorum. Bu ilkeler, pratiğe yansıtılmadığı sürece, sürekli yorgun bir toplum yapısının oluşacağına inanıyorum.
Tevhidin birlikte yaşam projesinin paylaşım ilkesi yozlaştırılınca, yeni problemlerle karşı karşıya kalınmış olduğunu pratikte görüyorum. Bu ilkenin tahrip edilmesinin sonuçlarına baktığımızda, geleceğimiz için ciddi yaralar açmış olduğunu da görüyorum. Tevhidin, bu paylaşım ilkesinin zihinlerde yozlaşmış olması, pratikte ise söylemde kalması, toplumda derin yaralar açtığını da anlıyorum.
Tevhidin birlikte yaşam projesinin olmazsa olmaz ilkesi olan bu paylaşım ilkesinin ihlali ve ihmali, toplumda kaos ve sadece kendisini düşünen mutsuz bir toplum yapısı oluşmasına sebep olduğunu da görüyorum. Sonuçta birine beş kepçe verilirken; birine bir kepçe verilmişse, müminler, bir bataklıktan, başka bir bataklığa sürüklenip durduklarını da görüyorum. Emeğin ile sermaye arasında adil bir paylaşımın yapılamadığını anlıyorum. Sonuçta hiç kimsenin huzurlu olmadığını da biliyorum.
Oysa bu tevhidin paylaşım projesi, sosyal hayatta adeta müminlerin tek vücut, bir beden gibi tevhit olma projesidir. Bu birlikte yaşamın paylaşım projesi, bir vahiy projesi olmuştur. Bu proje Medine’de bir kurtuluş projesi yapılmıştır. Böylece Medine’de kardeşlik ilkesi pratiğe konulmuştur. Sonuçta İslam, bir güneş gibi yeniden doğmuştur.
Bugün biz de bu birlikte yaşamın toplumsal projesini hayatımıza hâkim kılabilirsek, huzurlu bir toplum yapısı kurabileceğimize inanıyorum. Aksi takdirde bir kısım insanlar tehlikede bırakılmış olacaktır. Keza paylaşım adil yapılmadığından bir kısım insanlar dargın bakacaktır. Sonuçta her birimiz birlik ve beraberlik içerisinde değil de ayrı bir köşede hayat sürerken; bir kısmımız da kurda ve kuşa yem olmuş olacağız.
Bir kısmımız onurlu hayat sürerken, bir kısmımız da onurları ayaklar altına alınmış sürüne sürüne yaşayacağız. Bu insanların dünya hayatları da zindan edilmiş olacaktır. Toplumun huzursuzluğu bizim de huzursuzluğumuz olacaktır. Sonuçta naslarda, topyekûn sulh ve barışa, sosyal güvenliğe giriniz ilkesi de ihlal edilmiş olacaktır.
Oysa bugün müminler, sadece kelimeyi tevhit ve kelimeyi şehadet getirerek ahirette alırsın mantığına yönlendirilmişlerdir. Adeta birlikte yaşamanın temel ilkesi ve şehadeti olan paylaşım ilkesi ihmal edilmiş, vahyin toplu yaşam projesi askıya alınmış ve vahiy tevhidinin kurucu projesine virüs sokulmuştur. Bugün zenginler, dünyada cenneti yaşadığı halde, fakirlere sadece şükür tesbihi layık görülmüştür.
Zenginler, dünyada mallarını adeta sigortalamışlardır. Rivayetlerle, fakirlerin cennete daha erken girecekleri akidesini oluşturmuşlardır. Bunu adeta akidevi ilke haline de dönüştürmüşlerdir. Böylece zenginler, dünya hayatındaki mallarını ve canlarını sigortalamışlardır. Oysa toplumsal yaşamın tevhidinin kurucu temel ilkesi, tehlikede tek vücut olma, nimette ise adil bir paylaşım olmalıdır. Zihinsel kirlilik akidevi olarak da sigortalanmış, kapitalizmin mabedine adeta çaput bağlanmıştır.
Sonuçta kapitalizmin zehrini içmiş olanlar, piyasa İslam’ını İslam olarak algılamışlardır. Kapitalizmi mabet kabul edenler, bu tevhidin kurucu ilkesi olan tehlikede iştirak, nimette taksimat ilkesini anlamakta zorlanacaklardır. Zira zenginler, dünyada huzurları kaçmasın, malları yağma ve müsadere edilmesin diye bazı rivayetleri çok sevmişlerdir.
Bu kapitalistler, kendi rahatlarını devam ettirebilmek için tevhidin kurucu ilkesini ihlal ederek, tehlikede iştirak etmek, nimetlerde paylaşmak yerine, fakirlerin zenginlerden daha önce cennete girecek şeklindeki rivayetlere sığınarak, kendilerini koruma altına almışlardır. Bu kapitalist ve sınıflı toplum yapısını benimseyen Mekke müşrikleri, Hz. Peygambere tevhidin bu kurucu şartlarının icrası noktasında hep karşı koymuşlardır. Menfaattarı zedeleneceğinden korktukları için Hz. Muhammed’i Mekke’den çıkarmışlardır.
Sonuçta Hz. Peygamber (sav) Mekke müşrikleri tarafından kovulsa da Medine’de tevhidin kurucu esası olan tehlikede iştirak ve nimette taksimat ilkesini pratiğe sokmuşlardır. Medine’de adil bir düzen kurmuşlardır. Bu düzenin temel esası, tehlikede iştirak, nimette taksimat olan vahyin kurucu projesini, birlikte yaşam projesi olarak kabul etmişlerdir. Hatta öyle ki bir kardeşleşme projesi ile Ensar kardeşlerine mallarının yarısını paylaşarak örnek bir paylaşım gerçekleştirmişlerdir.
Keza Peygamberimiz bir gazveye giderken; fazla bineği olan kardeşine, fazla yiyeceği ve giyeceği olan kardeşine buyurmuş olduğu, sahabe bu söylemi üzerine şu kanaate varmışlardır. Dünyada bize yetenin dışındakilerin bizim olmadığını hükmettik demişlerdir. Sonuçta Sahabe, bu pratik uygulamadan tehlikede iştirak, nimette taksimat ilkesinin pratiğe yansıtılmasına anlamışlardır.
Bu vahyin birlikte yaşam projesi, Emevîler’den bu yana ihmal edilerek, sadece iç hukukumuzu düzenleyen ahirete yönelik olan tevhit inancı benimsenmiştir. Böylece ciddi bir makas değişimi yaşanmıştır. Bugün dahi çekilen sıkıntıların bu projenin pratiğinin ihmal edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Peygamberden sonra izlenen sinsi sosyal siyasetlerle, bu ilkeden gerisin geri dönülmüştür. Bu makas değişimi, zaman sonra İslam dünyasının perişanlığını getirmiştir. Adeta baykuş gibi viran yurda konulmuştur. Üretmiş oldukları sinsi yıkım projesinde de başarılı olmuşlardır. Bu projenin başarılı olması için de kendi değerlerimizi ve insanımızı kullanmışlardır. Naslar, adeta miyop bir gözlük yerine hipermetrop bir gözlükle okunmuş, çıkardıkları lügatlerle tevhidin kurucu ilkelerini bilinçli olarak tahrip etmiş oldukları anlaşılmaktadır. Saygılarımla.