أشهد أن المشاركة في الخطر وأشهد أن المقاسمة في النِّعمة.
Nasları, parçacı ve dar açıyla değil de bütünsel ve geniş açıyla okuduğumuzda; tevhidin birlikte yaşam projesinin ana ilkelerini bulmamız mümkündür. Bu ilkeler, birlikte yaşam projesinin olmazsa olmaz ilkeleri olduğu görülmektedir. İslam’ın anayasal ve genel ruhuna vâkıf olanlar, İslam dinini tek kelime ile ifade etmek isteseler; birlikte yaşam tevhidinin temel kurucu ilkesinin tehlikede ortaklık kurmak, geliri adil paylaştırmak olduğunu göreceklerdir. Bu ilkeye iman etmeyen gerçek ve tüzel kişiler, toplumsal birlikteliği sağlayamayacaklardır. Müminler kardeştir, ilkesini pratikte gerçekleştirmeleri de mümkün olamayacaktır. Sözde kardeş olsalar da özde kardeş olamayacaklardır. Kardeşlik söylemleriyle, kardeşlerini aldatacaklardır. Aldanan ve aldatan mümin de olamaz.
PAYLAŞTIRMAK:
Nimetin paylaştırılması, taksimatı, bölüşümü konusu bugün en önemli problemlerimizden birini oluşturmaktadır. Paylaşmak kavramı maddi ve manevi geniş alanı kapsamaktadır. Paylaşım kültürü çocukluktan kazanılmalıdır. Bizim paylaşımdan kastımız, daha çok sosyal adalet gereği, ekonomik paylaşımdır. Paylaşım konusu, sosyal barışımızı bozan en kapsamlı tehlikelerden biridir. Paylaşımda adil bir taksimat yapamadığımız sürece, biri yiyecek diğeri bakacak bir toplum yapısı kurulmuş olacaktır. Hani derler ya sevgiler paylaşılırsa artar, acılar paylaşılınca azalır. Bu kadim ilkemizin de pratiğe yansıtılması gerekmektedir.
Gayri iradi riziko gerçekleşince, bu rizikonun zararları toplum bireyleri tarafından paylaşılmalıdır. Gerçekleşen riziko bertaraf edilmelidir. Hiçbir kimse tehlikede bırakılmamalıdır. Tabi ve sosyal nitelikteki tehlikelere karşı güvence sağlanmalıdır. Bu teminat, mal ve can güvenliği alanını kapsamaktadır. Mal ve can sigortası yapılması zorunlu olmalıdır. Sigortasız bir hayat düşünülemez. Can güvenliği sigortası, teminatı da verilmelidir. Hataen ölen veya öldürülen kimselerin, iktisadi potansiyel gelirinin canlı tutulması gerekmektedir. İktisadi tehlikelerin teminatı da böylece sağlanmış olacaktır.
Bu tevhidin kurucu vahiy projesinden anlaşılan, tehlikede tevhit olma yanında, gelirin de adil paylaşılması zorunludur. Böylece sosyal hukuk ve sosyal adalet gereği, Allah’ın nimetlerinden kardeşler olarak birlikte istifade etme yolu açılmış olacaktır. Tehlikelere karşı topyekûn sigorta cephanesiyle savaşmış olurlar. Yoksa müminler arasında toplumsal birlikteliğin kurulması mümkün olamayacaktır.
Müslümanlar arasında bugün en önemli konu gelirin adil paylaştırılmasıdır. Paylaşımı adil gerçekleştiremeyen toplumlar, birbirlerinin makam ve mevkilerine göz dikerler. Paylaşımdan maksadımız, devletin toplamış olduğu vergilerin adil paylaşılmasını ihtiva etmektedir. Zenginin malında fakirin hakkının alınıp kendisine teslimiyetini zorunlu kılar. Paylaşımın adil yapılması en önemli konulardan biri olsa gerektir. Naslara bakıldığında, tehlikelere karşı sosyal güvenlik teminatları sunulmuş olduğunu görmekteyiz.
Keza naslarda, sizlere verdiğimiz nimetlerden infak ediniz diye pek çok nas ve rivayetler bulabilirsiniz. Hatta öyle ki fazlasını zaten vermek gerektiği halde, rızık olarak yiyeceğiniz, bize ait olandan bile infak etmemiz lazım geldiğinin ifade edilmesi daha derin bir manaya işaret ettiği anlaşılmaktadır. Gelirin adil bölüşülmesi ve taksimatının da adil yapılması, haksız iktisabın da önüne geçilmiş olur. Eğer taksimatta adaletsizlik yapılırsa, vicdanlar kanatılmış olur. İki kelbe bile ayrıcalıklı taksimat yapıldığında bu canlı bile darılabilir. Kaldı ki insanlar arasındaki taksimatta adaletsizlik dargın bir toplum yapısı oluşturabilir.
Adil ücret taksimatı yapılamazsa, vicdanlar kanatılabilir. Dargın bir toplum yapısı oluşabilir. Meslek kuruluşları arasında çatışma çıkabilir. Sonuçta emek gelirleri ile emek dışı gelirlerin bölüşümü de adil yapılmalıdır. Sermaye faktör gelirleri dengeli tutulmalıdır. Desene gelirin bölüşümü, paylaşımı işin odak noktasını oluşturmaktadır. Adil paylaşım yapamayan toplumlar, mutluluğu da yakalayamazlar.
Keza paylaşımda nitelikli ve niteliksiz vatandaşların durumu elbette ki birbirinden ayrılmalıdır. Vasıflı ve liyakatli bireylerin emeklerinin eşitlik ilkesi ile zayi edilebileceğinden; bunlar için paylaşımda kısd adaleti daha doğru olsa gerektir. Sonuçta paylaşımda adl adaleti mi yoksa kısd adaleti mi esas alınacaktır konusu önemli bir konu olsa gerektir. Haklar konusunda bu konuyu detaylı olarak ele almıştım. Burada adalet konusunda ayrıntıya girmek istemiyorum.
Problem, toplumsal gelirin taksimatında nasıl adil olunacaktır? Bu taksimatın adaletini kim ve ne şekilde belirleyecektir? Bütün problem bu sorulara verilecek cevapta yatmaktadır. Burada vasıflı bireylerle vasıfsız bireyler arasında paylaşım nasıl olacaktır? Temel hak ve özgürlüklerden olan adl adaletini gerektiren alanlarda, eşitlik ilkesi gereği asgari geçim standardı esas alınabilir. Ancak vasıf, tecrübe ve liyakat esaslı görevlerde çalışanların paylaşımında kısd adaleti kapsam alanında değerlendirilmesi mümkün müdür bilemiyorum. Bu konuda uzman heyetin daha fazla zaman harcamaları gerekmektedir. Saygılarımla.