Bütün bu isimleri birleştiren ne olabilir? Açıklayacağım.
Bu yıl, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Gentile Bellini’nin daha önce pek bilinmeyen bir Sultan II. Mehmet (Fatih) tablosunu satın alarak ülkemize getirmesi kuşkusuz çok önemli bir ulusal heyecan kaynağı olmuştur (1). Tablonun yad ellerdeki garipliğinin biterek yuvasına dönmesi değerinin çok daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Eserde Fatih ile karşılıklı olarak bir genç insanın betimlenmesi, diğer tüm Fatih eserlerinden ayrılan özel bir yandır. Kanımızca resim, günü sürmekte olan ile günü gelecek olanı betimleyen, yani yaşamın en üst devlet katında da sürekliliğini vurgulayan özel bir çalışmadır. Bilindiği üzere, Bellini’nin İstanbul ziyaretinden birkaç yıl sonra Fatih hayata veda edecektir. Tabloda gençliğe verilen önem, görevini başarmış sultanın abartısız özgüveni gibi bir dizi psikolojik okuma mümkün.
Bizans’ta İkon Kırıcılığı Dönemleri
İstanbul’un fethedilmesi sonrası kente giren Fatih’i karşılayan yapıtların arasında dinsel betimlemeleri yansıtan pek çok ikona, fresk ve mozaik bulunmaktaydı. Sağlam kalanları günümüzde de görebilmek mümkündür. Bu eserler, gözle görülen dışında, Bizans açısından belki de kendi yıkılışı ile ilişkili çok özel bir tarih barındırmaktadır.
Kutsal Musevi ve Hıristiyanlık metinlerinde okuduğumuz On Emir’in ikincisi, resim yapma yasağını kesin olarak duyurmaktaydı. Bu yasağa karşın Bizans döneminde dinsel tasvirlerin yaygınlaşması üzerine 8. ve 9. yüzyıllarda bütün dinsel fresk, mozaik ve ikonaların tahrip edilmesiyle karakterize, yoğun toplumsal çalkantı dönemleri yaşanmıştır. Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki kopuşun somutlaşması, İstanbul’un Latin istilası (1204) ve en sonunda zayıflayan Bizans’ın 1453’te İstanbul’un alınmasıyla yıkılmasının izlerini bu İkon Kırıcılığı dönemlerine kadar sürmek mümkündür. Her ne kadar bazen entelektüel ortamlarda “ikon kırmak” yerleşik dogmalara başkaldırmak gibi olumlu bir anlamda kullanılsa da, çeşitlemeleri sonraki yüzyıllarda da sayısız kez görüldüğü üzere, görsel sanatlara ve düşünceye düşmanlık nedeniyle bu kavram aslında geriye götürücü bir nitelik taşımaktadır. İkon kırıcılık dönemleri aşıldıktan sonra da Hıristiyan dünyasında tam bir sanatsal özgürlük yaşandığı söylenemez, bu kez de yalnız din temalı çalışmalara izin verilirdi.
Sabuncuoğlu Şerefeddin ve Gentile Bellini İstanbul’da
O dönemde, dinsel kaynaklara getirilen yorum nedeniyle İslam ülkelerinde resim yapmak hala yasaktı. İstanbul’un alınmasını izleyen yıllarda ise ilginç bir gelişme yaşandı. Amasya bölgesinde yaşayan Hekimbaşı Sabuncuoğlu Şerefeddin (1385-1470), Arap cerrah Al-Zahrawi’nin (Abulcasis) Kitap al-Tasrif adlı tıp kitabını Türkçe’ye çevirdi, kendi katkılarını ekledi ve en önemlisi, kitabı resimleyerek özgün bir yapıt haline getirdi. Al-Zahrawi’nin kitabında dinsel tasvir yasağı nedeniyle yalnız cerrahi aletlerin resimleri bulunmaktaydı. Alışılmış tabuyu yıkan “Cerrahiyetül Haniyye” adını verdiği çalışmasını İstanbul’a giderek Fatih’e sundu (2). Söz konusu kitap ve içindeki görseller, bugün bile pek çok tıp disiplini için ilkleri barındırdığından sık sık başvuru kaynağı olmaktadır. Eserde ruhsal sorunların tedavisini gösteren görsellerden bir tanesi, tarafımızca alanın en eski eğitsel görselleri olduğu görüşüyle ünlü American Journal of Psychiatry dergisinde yayınlanmış, dergi konuyu kapaktan vermiştir (3). Aynı görsel sonraki tarihlerde Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, Clinical Microbiology and Infection gibi uluslararası dergilerin kapaklarında da kullanılmıştır.
Sabuncuoğlu Şerefeddin, mesleğinde akla uygun hareket eden bir hekimdi. Dönemin Arapça-Farsça yazma akımına kapılmayarak yapıtlarını Türkçe yazmayı seçmiş ve böylelikle tıbbi Türkçe’nin en kapsamlı ve özgün örneklerinin çağlar sonrasına kalmasını sağlamıştır. Ayrıca, tıbbi deney yapmış ve kadın hekimlere (tabibe) çalışma olanağı tanımıştır. Bütün bunlar onu tıp tarihimiz içinde çok özgün ve ileri bir konuma getirmektedir. İstanbul’un alınmasıyla değişen dünyanın ruhu olan Rönesans onun çalışmalarında buram buram hissedilmektedir. Bu konuda görüşlerimizi daha önce bir başka makalemizde ortaya koymuştuk (4).
Sabuncuoğlu Şerefeddin’in resimli tıp kitabının Anadolu coğrafyasında tabuların aşılmasında ilerletici bir rol oynadığı ortadadır. İstanbul’u başkent yapan bir dünya devletinin tutması gereken yol İkon kırıcılık dönemiyle aynı olamazdı. Elimizdeki kronolojiye göre, “Cerrahiyetül Haniyye”nin Fatih’e sunulması Bellini’nin İstanbul’a gelmesinden önce gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, Sabuncuoğlu’nun tıbbi resimlerinin Fatih’in kendi portrelerini yaptırma iradesini göstermesinde pekiştirici bir rol oynadığını düşünmemiz yerinde olacaktır.
Gerek Bellini’nin Fatih tablolarının, gerekse Sabuncuoğlu’nın kitabının yazgıları birbirine benzemiştir. Anlaşılıyor ki, Bellini’nin bütün Fatih çalışmaları zamanında yurtdışına çıkarılmış. Sabuncuoğlu’nun “Cerrahiyetül Haniyye” adlı eserinin en iyi durumda olan kopyası da günümüzde Paris’te Fransız Milli Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
İnsanın yücelişi sürecinde mağara resimlerine en eski zamanlarda bile rastlanmaktadır. Öyle ki, Neanderthal insanı bile yaşadığı mağaralarda bu türden izlerini bırakmıştır. Yaşadığımız coğrafyada da, adı geçen atalarımıza ait söz konusu eserlerden çok güzel örnekler bulmak mümkündür. Demek oluyor ki, kendini ifade etme, kendini yansıtma, kendinden bir yapıt bırakma çok eski bir ruhsal gereksinimdir. Biliyoruz ki, ruhsal aygıtta “sergileyici kendilik” tamamen “baskılayıcı kendiliğin” etkisi altına girerse bunun ruh sağlığı üzerine ciddi olumsuz sonuçları ortaya çıkar. Bu yazıda, güncel bir gelişmeden yola çıkarak Anadolu’da betimleme yasağının aşılması sürecine katkıda bulunan ilişkili bazı olaylar bir arada değerlendirilmiştir. Hani derler ya her resmin bir hikayesi var diye; baktığımız her resimde, incelediğimiz her tıbbi görselde o geçmişi arada bir anımsamak yerinde olacaktır, özellikle de yaşadığımız topraklarda.
KAYNAKLAR
1. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/fatihin-portresini-ibb-aldi-1747453
2. Uzel I: Cerrahiyetü’l Haniyye. Ankara, Turkey, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992 (Turkish)
3. Sabuncuoglu O. Early color illustrations of psychiatric treatment methods, as drawn by physician Serefeddin Sabuncuoglu (1385–1470). Am J Psychiatry 2006;163(12):2071.
4. Sabuncuoglu, O., An evaluation of physician-surgeon Serefeddin Sabuncuoglu’s work in a Renaissance perspective, Salud Ciencia, https://www.siicsalud.com/dato/experto.php/98317 (2009).