Gelişmiş ülkelerin vizyonunu, en çok sağlık sektörünün işleyiş şekli belirler. Buradaki dinamikler her ülkenin siyasi görüşü, geçim refahı ve elbette bilim adamları ile şekillenir. Asıl olan konuysa, sağlık sektörünün can alıcı tarafı olan ilaçlardır. Reçete edilen ilaçlar, halk sağlığının daimi olabilmesi için her zaman ulaşılabilir olması gereken ilaç grubudur.
Bu sebepten, her ilacın reçete edilmesi gerekir mi, reçetesiz ilaçlara ulaşılabilmeli mi veya neden yurt dışından ilaç getirtmek zorunda kalınıyor, reçete edilen ilaçların ilaç firmalarına veya devletin kurumlarına bıraktığı gelir nedir, gibi konuları da ayrı ayrı ele almak hatta mercek altında incelemek gerekir.
Süreklilik arz eden ilaçları ilaç firmalarının formüle ettiği, ancak bir tekel doğrultusunda satıldığı gerçeği de burada dikkat çekmektedir. Eğer reçeteye bağlı olmadan ilaç alabilme özgürlüğü söz konusu olsaydı, bugün ilaç sektörü hangi noktada olurdu, elbette bilinmez.
Ancak bilinen o ki, reçeteli ilaç üreten firmaların çoğu araştırma geliştirme veya reklam pazarlama giderlerini bu kanaldan elde ettikleri kazançla yönetmektedir. Çünkü hekimlerin reçete ettikleri ilaçları neye göre nasıl ve ne şekilde yaptığı ile ilgili yapılan araştırma göstermiştir ki, tanıtım yolu ile reklam çalışması yapılan ilaçlar en fazla reçete edilen ilaçlar olmaktadır.
Dolayısıyla burada yapılan tanıtım pazarlama giderlerinin karşılanması için yapılan masraf, ortalama olarak kârın %20’sine denk gelmektedir. Nitekim ar-ge ve tanıtım faaliyetlerine en büyük yatırımı yapan sektörlerin başında ilaç sektörü gelmektedir.
Türkiye’de ilaçlar, piyasaya reçeteli veya reçetesiz olmak üzere eczaneler kanalı ile dağıtılmaktadır. Eczanelere ise üretici firmaların satış kanalı olan depocular aracılığı ile ulaşmaktadır.
Burada nihai satışı gerçekleştiren eczaneler sadece ilaç satışında değil, aynı zamanda yönlendirme tarafında da etkin bir biçimde rol almaktadır.
Hal böyle olmasaydı, durum daha tehlikeli olabilirdi. Çünkü devletin koyduğu reçete gerekliliklerinin arkasındaki mantık da esasında tüketici güvenliği içindir. Yani bazı ilaçların tüketiciler için doktor gözetimi olmadan kullanılması çok tehlikelidir.
Türkiye’de ilaç sektörünün başlangıcı ise cumhuriyet öncesine dayanır. Ancak en büyük efektif gelişimini son beş yılda göstermiştir. Bu büyüme ve gelişmeye bağlı olarak da devlet tarafından alınan kararlar, yeni mevzuatlar büyüme ile beraber oldukça kritik bir süreci de maalesef beraberinde getirmiştir.
Vatandaş tarafından bakıldığındaysa durum orada da pek farklı değildir. Alınan kararla reçetesiz ilaç satışı bir anda kaldırılınca, vatandaşa da ekstra fatura çıktı. Vatandaş, ağrı kesici almak için bile doktora gidip muayene ücreti ve reçete katkı payı ödemek zorunda kaldı. Yani kontrolsüz ilaç satışını kontrol altına almak isterken, tehlikeyi önlemeyi hedef alırken, ne tarafından bakılırsa bakılsın durum daima devlet tarafından kârlı ve her geçen gün büyüyen bir sektör haline geldi.
Bulunabilirliği az ancak önemli gruplardaki ilaçların fiyatı, reçete edilmesi ve az bulunuyor olması da birçok konuda taleplerin havada kalmasına neden olmaktadır. Üstelik ilaç ham maddelerinin %90’ı da dışarıdan gelince tedarikte güçleşmektedir. Gerçekçi olmak gerekirse, Türkiye’de ilaç politikası sadece Sağlık Bakanlığı kontrolünde değil. Hal böyle olunca Maliye Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Hazine Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı gibi kurumlar da işin içinde oluyor. Maalesef bu durum Sağlık Bakanlığı’nın etkisini azaltıyor.
Bulunabilen ilacın azlığı ve zor ulaşılması ise en çok vatandaş ile eczacıları mağdur ediyor. Çoğu zaman doktor tarafından reçete edilen ilaç piyasada bulunamayabiliyor ve muadil ilaç önerilince de vatandaş sinirlenip almıyor. Hem ilaçlara erişim zor, hem reçete edilmek zorunda, hem de müşteriler aradığı ilacı her noktada bulamıyor.
Peki, fiyatlar nasıl belirleniyor?
Türkiye’de ilaç piyasasında satışa konu edilen ilaçların fiyatları, Sağlık Bakanlığı tarafından doğrudan ve SGK kurumu tarafından dolaylı olarak tespit edilmektedir. Çünkü hastanın gelir düzeyine bakılmaksızın katkı payı alınması zorunlu kılınmıştır. Bu durumda, devletin piyasaya müdahalesinin haklı olup olmadığı ise yıllardır tartışılmaktadır. Hatta bu sebeplerden ilaç pazarının tam olarak oluşamadığı da kabul edilen gerçekler arasındadır.
İlaç endüstrisi yeni tedavilere olan talebin sürekli artması ve gelişen rekabet ile beraber son yıllarda ciddi anlamda büyüme göstermiştir. Bu nedenle bu sektörle ilgili alınacak her karar, yapılacak her eylem çok ciddi adımlardır ve büyük önem taşımaktadır.