Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, nonsteroid antiinflamatuar olan Meloxicam kullanırken mide kanaması geçiren bir hastanın doktorunu şikâyetini haklı bulmuş, Asliye Hukuk Mahkemesinin doktoru beraat ettiren kararını bozmuş ve bozma gerekçesi şu olmuştur: “Doktor, görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Doktorun sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Doktor, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup hafif kusurundan dahi sorumludur. O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastanın ve hastalığının özelliklerini göz önünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yolu seçmelidir.”
Bilindiği gibi hekim-hasta ilişkisi Borçlar Kanunu’na göre akde dayanan bir vekalet ilişkisidir. Bu ilişkide hekim teşhis ve tedavi işlemleri için yeterli çabayı göstereceğine dair bir akid yapmış olmaktadır. Sözel veya yazılı olmak üzere iki çeşidi olan akdin sözel olanı, hastanın hekime başvurusu ile başlar. Kansız teşhis ve tedavi işlemlerinde geçerli olan bu akidde, hasta bilgilendirme isteme hakkına sahiptir. Yine bilgilendirmeye dayanan yazılı akid, ise kan alma dışındaki kanlı işlemler için (ameliyat, anjiyografi vs) şarttır (acil durumlar hariç).
Akdin tarafları olan hekim ve hasta arasında karşılıklı hak ve sorumluluklar söz konusu olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanan bir tedavide bir taraftan hekim, tedavi süreci boyunca, sorumlu olduğu hastasına uygulamakta olduğu örneğin ilaçlı bir tedavide, verdiği ilaçların yan etkileri yanında, birlikte kullandığı ilaçlar arasındaki etkileşimler konusunda da yeterli bir bilgi donanımına sahip olmalı ve gerekli dikkat ve özen çerçevesinde hem temel önlemleri almalı, hem de bu konuda hastayı da ürkütüp, yapılması şart olan bir tedaviden vazgeçirmeyecek şekilde de bilgilendirmelidir. Sözleşmenin diğer tarafı olan hasta da, tedavi sırasında gerekli özeni gösterip, hekimin önerilerini yerine getirmek ve sağlığı ile ilgili olabilecek en ufak bir olumsuzluğu hekimi ile paylaşmakla yükümlüdür. Çünkü tedavi sırasında ilaçların yararlarının yanı sıra, doğal olarak öngörülen ya da öngörülemeyen yan etkiler, toksik etkiler, alerjik reaksiyonlar, idiyosenkrazi ve ilaç etkileşmeleri gibi istenmeyen durumlar da ortaya çıkabilmekte, hatta hastaların 0.1\’inde bu etkiler ölümle sonuçlanabilmektedir. Yargıtayın almış olduğu kararın gerekçesinde, sözleşme taraflarından sadece hekim ve sorumluluğu irdelenmiş, hastanın dikkat etmesi, sağlığını izleyip özen göstermesi ve olabilecek başlangıç mide şikâyetlerinin farkına varıp, hekimini haberdar etmesinin gerekliliği göz ardı edilmiştir. Hele hasta, bilinçli ve ilkokul düzeyinde de olsa eğitimliyse, bu sorumluluğunu mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir. Kaldı ki hastanın, bir hekimi şikâyet etmiş olması, sorumluluk bilincinde olduğunu zaten göstermektedir.