Bitkilerin ve minerallerin tıpta kullanıldığını belgeleyen ilk kaynaklara Çin, Hint, Akdeniz uygarlıklarında rastlanır.
Milattan önce 1700’lerde Babil’de hazırlanmış bir taş tablet, bilinen en eski ilaç kataloğudur.
Milattan sonra 77’de Dioskorides “İlaç Bilgisi Üstüne” adlı kitabı tıpta kullanılagelen 600 bitkiyi tanımlar.
8. yüzyılda Emevilerle Avrupa’ya giren tıp, yüzyıllarca ilaç tedavisinin ilkelerine kaynak olur.
William Harvey’in 1628’de kan dolaşımını tanımlaması ile ilaçların etki ettikleri dokuya kan yoluyla gittikleri anlaşılır.
Bu yazının amacına uymasa da antiparantez olarak ilave bilgi vermekte yarar görüyorum. Tıp tarihinin en büyük keşiflerinden biri kan dolaşımının keşfidir. Harvey’den çok önce ilşk defa İbn ün-nefis tarafından keşfedildiğini yeni tarih araştırmaları göstermektedir. (Prof. Bayraktar- 1989)
19. Yüzyıl’da tedavi edici maddeler içeren bitkilerden bu maddelerin elde edilmesi ile modern farmakoloji gelişmeye başlar.
Çeşitli ilaçların keşfedilip rutin kullanıma alınmadan önce dozlarının saptanması konunun en önemli yönünün oluşturur.
İlaçların dozlarının saptanması için saf bileşiklerin elde edilmesi ve benzer bileşiklerin bulunması amacıyla maddelerin kimyasal yapısının incelenmesi ortaya çıkar.
Keşfedilen ilaçlar ve etkileri üzerine yapılan araştırmalar 19. yüzyılın ortalarında Alman Farmakoloji Bilgini Oswald Schmiedeberg’in çabalarıyla akademik bir disiplin haline gelir.
Paul Ehrlich 20. yüzyılın ilk yarılarında yaptığı çalışmalarla belirli hücreleri seçerek onlara bağlanan kimyasal bileşiklerin var olduğunu ileri sürer; seçilen hücreler mikroorganizmalar hastanın dokularına ve organlarına zarar vermeden ortadan kaldırılmalarının sağlanabileceğini düşünür.
İlk defa mikrop öldürücü ilaç olarak frengide kullanılan Salvarsan’ı önerir.
1930’larda da ilk seçici antibiyotik olan Sülfonamid bulunur ve giderek antibiyotikler geliştirirlir, çeşitlenir.
Mikroplarla mücadelenin en güçlü araçları olan antibiyotikler doktorların ve hastaların yüzlerini güldüren en güvenilir dostlarıdır.
Dostlarla, dostluklarla “doz”larını dengeli tutalım ve oynamayalım.
Dostluk bir formalite değildir. Bir davranış asla. O yaşamın kendisidir. (Grayson)
Dost edinmenin yolu, dost olmaktır. (Emerson)
Dostluk karşılıklı sorumluluklardan tad almaktır. (Sibron)
DOSTLUKLAR DA KİTAP GİBİ OLMALIDIR; SEÇKİN, İÇERİKLİ VE YETERLİ SAYIDA.