Şu köhne dünyamız var oluşundan beri müthiş bir dengeyle durmadan dönüp duruyor. O müthiş denge olmasa kim bilir kainatta nerelere savrulurdu. Ya güneşe ya da sonsuzluğa. Hem denge hem de hesap işidir bu. Her yerde her işte her olayda ilahi bir denge var. Heybetli dağlar ve tepelere karşılık, okyanuslarda derin çukurluklar var. Bir yerde ormanlar çoksa başka yerlerde ki çöller onu dengelemiştir. Bir yerleri sular seller götürüyorsa başka yerlerdeki insanlar da, bir damla suya hasret kalıyor. Bir yerlerde insanlar açlıktan ölüyorsa, inanın başka yerlerde de çok yemekten ve tokluktan ölüyordur. Toplumların tamamı geri zekalı ya da dahi olmaz. Çoğunluk orta zeka grubundadır. Uçlarda olanlar dahiler ve geri zekalılarsa, daima azınlıkta kalırlar. Onlar, dengeyi bozmaya ya da başka şekilde kendi lehine yeniden oluşturmaya çalışan ana gruplardır. Ortalama dengeyi sağlayanlar daha çok orta halliler, çok zengin ya da çok fakirler değil. Bu denge bir kere bozulmaya görsün düzelmek için doğada ve sosyal hayatta hemen bir şeylerin başladığına tanık oluyoruz. Ufak çatışmalardan dünya savaşlarına, basit hastalıklardan dünyayı saran salgınlara, hatta pandemilere kadar.
Kimilerinin malı mülkü olmadığından düşmanı ya çok azdır ya da hiç yoktur. Bir başkasının malı mülkü çok olduğundan, dostu da düşmanı da çoktur. Potansiyel enerji diye bir şey var. Çok hızlı araba kullanırsanız, kaza yapıp ölme ihtimaliniz de bir o kadar artar. Bir yerde çok konuşanlar varsa başka yerlerde çok susanlar vardır. Bir yerlerde çok gürültü varsa, başka yerlerde sessizlik ve dinginlik vardır. Kutuplar ne kadar soğuksa, ekvator kuşağı da bir o kadar sıcaktır. Birileri yerin binlerce metre altında maden kazalarında ölüyorsa, bir başkası yerin kilometrelerce üstünde kendi özel uçağında ölüyordur.
Pandemi nedeniyle ekranlarda belgeseller eskisinden çok daha fazla izlenir oldu. Başta aslanlar olmak üzere yırtıcılar etoburları yakalıyorlar önce öldürüp sonra onlarla karınlarını doyuruyorlar. Ne vahşi değil mi. Pençelerle toynakların bitmeyen savaşlarında kim galip kim mağlup diye hiç düşündünüz mü? Yırtıcılar tarafından öldürülenler milyonlarca ürüyor. Yırtıcılar ise ancak ellili, yüzlü sayılarla ifade ediliyor. Hatta yok olup nesilleri bitmesin diye, devletler onlarla ilgili olarak önlemler almaya çalışıyor. Denge işte burada. Doğada bir hayvan, daha doğar doğmaz veya yumurtadan çıkmadan başka hayvanlara azık olabiliyorsa, neslinin yok olmaması için üreme miktarını inanılmaz sayılarda arttırmış olduğuna tanık oluyoruz. Her doğan yüz yavrunun doksanı başkalarınca yeniyorsa, kalan on tanesinin o neslin devamını sağladığını hayretle izliyoruz. Herkesin bir derdi var bu dünyada, ‘kimi bayatta olsa ekmek bulamıyor, bir başkası ise daha iri bir pırlantayı’. Mutluluk, acaba kimler daha çok mutlu? Özel yatlarıyla dünyayı turlayanlar mı, yoksa ufacık gecekondusunun bahçesine kurduğu sofrasında içine parasızlıktan kıyma koyamadığı bir tas tarhana çorbasını içenler mi?
Doğa, işte bu ilahi dengeyi daima sabit tutmaya çalışır. İnsanlar, ne zaman dengeyi bozmak için bir şeyler yaparsa kısa ya da uzun vadede dengeyi düzeltmek adına tanrı ve dolayısıyla doğa ona gereken cevabı verir. Bilerek ya da bilmeyerek doğayı geçici olarak kandırabilirsiniz hatta bilinçsizce ona zarar da verebilirsiniz ama çoğu zaman bu devamlı olamaz. Günün birinde er ya da geç doğanın cevabını mutlaka alırsınız. Dere yataklarına bilinçsizce evler yaparsanız artık rahatça akamayan sular, günün birinde sel oluverir. Sonra da yıkılan evinizin başında dizinizi döversiniz. Doğada ve bu köhne dünyada, her şeyin matematiği hesabı kitabı vardır. Bunu iyi hesap edemeyip, ‘ben yaptım oldu’ zihniyetinde olanlar er ya da geç hüsrana uğruyorlar. Bu konuda çok fazla örnek verilebilir. Ama en iyisi ve işin doğrusu bunun yetkililer ve bizzat kendi insanımız tarafından düşünülmesi ve hesaplanmasıdır.
İşte bu yüzden bazı ülkelerde, insanlar çok çalışıyor ve gelişiyorlar giderek oralar gelişmiş ülkeler oluyorlar. Bilgisiz, tembel ve menfaatperestlerin bilmediği; bilmek ve görmek istemediğini göz ardı ederek yapmadığı hesabı işte o insanlar yapıyorlar. Potansiyel enerji ne kadar yüksek olursa er ya da geç günün birinde kinetik enerjiye dönüşebilir. Her işin bir matematiği, fiziği ve kimyası varsa; biyoloji, hukuk, sosyolojisi ve daha pek çok şeyi de var. Çok dikkatli şekilde bir işe başlamadan o işi önceden yapanlara bakmak lazım. Nerelerde yanılmışlar, doğru yolu nasıl bulmuşlar diye araştırmak lazım.
O büyük komutan, büyük deha, Sakarya Savaşları’ndan sonra Büyük Taarruz için niçin bunca zaman beklemiş. Kurmaylarıyla birlikte, en ince teferruatına kadar her şeyi hesap etmiş, bozulan dengeyi nasıl lehime çeviririm diye kafa patlatmış da ondan. Mecliste aleyhinde homurtular yükselirken, sen tut hafta sonu elçilere çay partisi davetiyesi gönder. Herkes onun Ankara’da olduğunu düşünürken gizlice cepheye gidip ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri’ emrini ver.
Bilenler çok iyi bilirler. Denge işidir, hesap işidir bu işler. Ben büyüğüm demekle asla büyük olunmuyor arkadaşlar. ‘Time’ dergisine, ondan başka kapak olan kaç devlet büyüğümüz var? Osmanlı döneminde başkentimiz İstanbul’a, ‘Konstantinopolis’ yani Konstantin’in şehri deniyordu. Osmanlı, bundan hiç mi hiç gocunmazdı! Ne zaman ve nasıl oldu da İstanbul yapıldı, hiç düşündünüz mü? Araştırın bulursunuz. Peki, o hiç yurt dışına gitmediği halde, devlet başkanları hatta anlı şanlı krallar onun ayağına niye geldiler? Her işte olduğu gibi devlet işlerinde de çok büyük hesap ve sosyal denge vardır da ondan.
4 yorum
Harika bir yazı.. hepimizin içimizde bir yerlerde çok iyi bildiğini kaleminle harika ifade etmişsin dayıcım ellerine kalemine sağlık..
Gönlünüze, üretkenliğinizi sağlık.
Sevgi ve saygılarımla 🌻
Herkesin göremediği , fark etmediği konuları anlaşılır bir şekilde ne güzel yazıyorsun sevgili Hocam. Teşekkürler size
Haldun Hocam,
Elinize, kaleminize sağlık.
Saygılarımla,