Bugün içinden geçtiğimiz süreç, modernliği yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Tarihi bir dönemde yaşıyoruz. Esaslı kırılmaların gerçekleştiği bir süreksizlikler çağına tanıklık ediyoruz. Tarihin akışı açısından bir dönüm noktasındayız. Sözü edilen bu kritik öneme sahip dönemi “bilimler çağı” olarak nitelemek, fevkalade doğru olacaktır. Doğanın dönüştürüldüğü çok uzun bir tarihsel dönemin bugün zirvesindeyiz. İnsanın kendisinin de parçası olduğu ama uzun zamandır dışsallaştırdığı doğadan ve bizzat kendi biyolojik sınırlılıklarından kaynaklanan engellerin önemli ölçüde aşıldığı bir dönemdeyiz. Bu dönem, bilimlerin yeniden yükselişe geçtiği bir dönem. Bu defaki yükselişin daha önce görülmemiş benzersiz bir yükseliş olduğu mutlak.
Ancak, bilimler çağında, ilerlemenin özünden sapan bir gidişata da tanıklık ediyoruz. Bilim-merkezli teknolojik icatlar, baş döndürücü bir hızla toplumu değiştiriyor. Değişimin hızı elbette on dokuzuncu yüzyıldan itibaren hep baş döndürücü olageldi ama, bugünkü değişim hızı, daha önce görülmemiş bir boyutta. Üstel değişim hızı, ilk bakışta anlaşılması zor görünen bir sapma da yaratıyor. Bunun nedenini açıklayabileceğimizi düşünüyorum. Epey bir zamandır ilerleme ile ilgili olarak dikkat çeken bir “huzursuzluk” kendisini günden güne somutlaştırıyor. İnsanın toplu halde yaşama, davranma ve örgütlenme özü ile yine kendi eliyle yarattığı bilim-teknoloji-ilerleme süreci arasındaki mesafe gittikçe açılıyor hatta bu iki özellik arasında bir uçurum oluşuyor.
Eşitlikler Toplumu ve Özgürlükler Çağı
İnsanlar, dayanışma “güdüsüyle” hareket eden varlıklardır. Yaşamlarındaki önemli meseleleri “yönlendirme” hatta “yönetme” başarısını göstermelerinin temelinde dayanışma vardır. Devasa kalabalıkların bir araya toplanabildiği, birlikte yaşayabildiği ve hedeflerini birlikte gerçekleştirebildiği “düzenli” toplumlar inşa etmek, insana özgü bir beceridir. Bu becerinin temelinde dayanışma vardır. İşbirliğiyle başarılara imza atan ve başarılarının devamı için dayanışmak zorunda olan insanın tarihi, “eşitlikler toplumuna” yönelen değişimler dizisini içermektedir. Bu tarihin özellikle modern dönemi, insan toplumunun daha eşitlikçi olmaya yöneldiği çabaların, örgütlenmelerin ve hatta mücadelelerin çağı olarak tarif edilebilir. Diğer canlıların eşitlik kurma hedefi yoktur. Eşitlikler toplumu inşa etmek, insanlara özgü bir meşgaledir. Tarihsel ilerleme bu yönde olmuştur. Tarihsel olarak her yeni aşama, bir önceki aşamaya oranla daha eşitlikçidir.
İlerleme, demek ki, ağırlıklı olarak insanın eşitlikçi yönünün gelişimine yön vermektedir. Ancak, bu yön, aynı zamanda, insanın ilerlemeyi kontrol edebilme kapasitesine ve başarısına bağlıdır. İlerlemenin kontrolden çıkması, eşitlikler toplumu idealini zayıflatmakta ve ilerlemeye dair huzursuzluk yaratmaktadır. İlerlemenin kontrolden çıkmasının engellenmesi ise; tarihsel olarak eşitlikler toplumuna yönelen ilerlemeyle eşzamanlı gerçekleşen diğer bir ilerlemenin dengede tutulmasıyla başarılmaktadır. Bu diğer ilerleme, bireyleşme süreci olarak ifade etmemiz gereken ilerlemedir. Demek ki eşitlikler toplumuna doğru ilerleyen tarih, eşzamanlı olarak bireysel özerkliği ortaya çıkaran, kurumsallaştıran tarihtir. Nasıl ki modern çağı eşitlikler toplumu idealine yönelen bir çağ olarak anlamamız gerekiyorsa, aynı çağı hiyerarşik yapılanmaları çözen, bireyi doğuran özgürlükler çağı olarak da anlamamız gerekiyor.
İlerlemedeki Sapma
Bu iki ilerleme arasındaki ilişki, hiç kolay bir ilişki değil. Bireysel özerklik ne kadar modern topluma özgü bir olgu ise, eşitlik de o kadar modern topluma özgü. Demek ki modern toplum esasında bir “denge toplumu” olarak öne çıkan toplumdur; özgürlükle eşitlik arasında denge tutturmak, modern toplumun varlığını korumasının en temel yollarından biridir. Bu yolun inşacısı, modernliğin kalbinde yer alan özerklik idealidir. Bir taraftan bireyin özerkliğini gözeten modernlik, diğer taraftan kolektif olarak toplumun self-determinasyonunu vazgeçilmez bulmaktadır. Kolektif kendilik olarak modern toplum, aynı zamanda, bünyesinde bireylerin bulunduğu toplumdur. Ancak, bu dengeyi sürekli kılmanın zorluğunu modern tarih gösterdi. Zaman zaman kolektivizm, zaman zaman da bireycilik, modern toplumun temelindeki özerklik idealinden sapmalar yarattı. Bu sapmaların sonuçları ise ağır oldu. Bugün ise sözü edilen denge gittikçe bozulmakta ve yeniden kazanılması zor görünmektedir. Demek ki ilerlemeden sapma, dengenin bozulmasından kaynaklanmaktadır. Bugün insanın ilerleme ile bu ilerlemeyi toplum yararına kontrol etme kapasitesi arasındaki mesafenin açılması, tam da insanın eşitlik ve dayanışma özünün zayıfladığını ve bireysel özgürlük özü karşısında öngörülemeyen bir yenilgiye uğradığını işaret etmektedir.
Eğer bir tür eşitlikler toplumu olma yönündeki modern toplumun bu sözünü ettiğimiz özü ağır bir yenilgiye uğradıysa, bugün modernlik olarak söz edebileceğimiz insanlık durumundan pek eser kalmadığını kabul etmemiz gerekir. O halde içinden geçtiğimiz süreç, bir yönüyle ultra moderndir ama diğer yönüyle modernliği tüketmektedir. Bir taraftan modern bilimler kısa zaman öncesine kadar hayal edilemeyen ilerlemeler yaratmaktadır ama diğer taraftan modern toplum bu ilerlemeleri kendi yararına kontrol edebilecek bir kapasiteye sahip görünmemektedir. Sonuç olarak, insanın bilimler aracılığıyla yarattığı ilerleme, insanın örgütlenmesini, birlikte yaşama becerisini, dayanışma ve işbirliği niteliğini çözmektedir.
Bireyci-hazcı ve Kültürelci İlerleme?
Bu çözülüşte modernliğin ekonomik ve siyasal temellerini oluşturan kapitalizm ve demokrasi arasındaki gittikçe asimetrikleşen ilişki ana nedeni oluşturmaktadır. Eşitlikler toplumunun siyasal temeli yani demokrasi, ekonomik modernliğin bireyci formu yani liberal-kapitalizm karşısında ağır bir yenilgiye uğramıştır. Bu yenilgi, ilerlemeyi eşitlikler toplumuna yönelen süreç olmaktan uzaklaştırmaktadır. Dayanışmayı, işbirliğini zayıflatan bireyci-hazcı bir anlayış ilerlemeyi kendi imgesinde yeniden kurmaya meyletmektedir. İlerlemenin kolektivist modelleri modernlikten sapmaydı, bu kesin ama bireyci-hazcı ilerlemenin de günümüzün büyük sapmasını oluşturduğu kesin. Bireyci-hazcı ilerleme anlayışıyla eşzamanlı olarak “kültürelci” bölünmelere dayanan otoriter yapılanmaların güç kazanması da modern toplumun çözülüşünde etkilidir. Cemaatleşen, kendi içine kapanan ve “grup hiyerarşisine” duydukları sadakatle ayakta duran yapılar, bireyci-hazcı sapmaya alternatif olmak şöyle dursun onunla asıl meselede yani modernlikten sapmada uzlaşı içindedir. Her ikisi de insanın ilerlemeyle ilişkisindeki kolektif kapasitesini zayıflatmakta ve huzursuzluk yaratmaktadır.
Kilit önemdeki bilim insanlarının üstel ilerleme hızının bütün insanlık adına bir ilerleme yaratmaktan çok, insanın kolektif kapasitesini zayıflatan bir sapma yarattığını düşünmelerinin zamanıdır. Sapma, bireyci-hazcı çevrelerin ve kültürelci yapılanmaların lehine işlerken, dayanışmayı, işbirliğini, insanın kolektif kapasitesini zayıflatmaktadır. Bilginin merkezi önem kazandığı yeni süreçte, bilimsel bilginin bireyci-hazcı ve kültürelci modern-dışılaşmaya kalkan kılınmasının önüne geçmek için bilgi sahiplerinin toplum yararına ilerlemeyi yeniden düşünmeleri esastır. Böylece ilerlemeyi eşitlikler toplumuna yönelik süreç ile bireysel özgürlükler süreci arasındaki dengeye yeniden oturtmak mümkün olabilir. Aksi halde insanın biricikliğinin temeli olan ilerleme, bireyci-hazcı ve kültürelci sapmaların yönlendirdiği bir yıkıcılık olma yolundan geri çevrilemeyebilir.