İletişim sorunlarından kaynaklanan ölümlere kadar uzanan şiddet; bugün çözümlenmesi gereken sorunların başında gelmektedir. Herkesi bir ölçüde etkilediği görülen bu sorunun çözümünde herkese sorumluluk düştüğü konusunda birleşmemek olası değil. Anlaşmazlıklarda tarafların kendilerini daima haklı görme eğiliminin, tartışmaları çözümsüzlüğe götürdüğü ve bunun da hiç kimsenin yararına olmadığı kabul edilirse, anlaşmazlıklarda doğru sonuca ulaşmak için tarafların iyi iletişim kurma ve bunu sürdürmede çaba harcamaları en mantıklı yoldur, denilebilir. Ancak, niyet iyi iletişim kurmak olsa da insanın tartışma sırasında kendisine karşı yenik düştüğü ve iletişimi aksattığı durumlara rastlanmaktadır. Eğer amaç hayatın gerçekleri olan sorunlarla baş etmek, sorunları çözüme kavuşturmak, tartışmaları yapıcı bir biçimde sonlandırmaksa, her bireyin bu konuda çaba göstermesi beklenir. Bu yüzden insanın öncelikle duygu ve düşüncelerini özgürce yaşayabileceği, kendisi ile tüm yalınlığı ve çıplaklığı ile yüzleşebileceği, kendisini objektif bir yaklaşımla sorgulayabileceği kendine özel bir dünyası olmalıdır. Söylenmek istenilenin yanlış anlaşılma olasılığını da göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü bu öneri kimilerine göre kişiselleşmek, kendisini dış dünyaya kapatmak, dış dünyadan soyutlamak ve bencillik gibi yorumlanabilir. Yorum; yorumu yapanın kişinin kişilik yapısı, değer yargıları, eğitimi, özgürlük algısı, bilinç ve farkındalık düzeyi ve beklentileri gibi daha pek çok faktöre bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Diğer bir deyişle, kişi kendi değerleri ölçüsünde öneriye anlam yükleyebilir.
Oysa söylenmek istenilen; kişinin kendisiyle baş başa kalabileceği, kendisini sorgulayabileceği olaylar hakkındaki düşündüklerini ortaya koymadan önce süzgeçten geçirebileceği bir dünyadır. Eğer böyle bir dünya kurulabilirse, kişi diğer insanlarla olan ilişkilerini gözden geçirebilir, anlaşmazlıklarda nedenleri araştırabilir, kendisinin neden olduğu anlaşmazlıklarda egosunu bir kenara bırakarak yüzleştiği kusur ve yanlışlarını düzeltebilecek formüller arayabilir gibi geliyor. Anlaşmazlıklarda her ne kadar insanın kendisine “Ben bu istenmeyen durumu önlemede ne yapabilirdim?” sorusunu sorması gerekiyorsa da bunu yaparken kendisini suçlama yerine, ileride benzer olayların dışında kalabilmek için kendisini koruyucu önlemler alması içindir. Çünkü iletişimde iki taraf vardır ve iletişim sonucunda ortaya çıkanlarda her iki tarafın da katkısı vardır. Çoğu iletişim hatalarında ortaya çıkan iyi ya da kötü her neyse, bunlarda her iki tarafın da payı bulunmaktadır. Bunun bilinmesi ve kabul edilmesi, ortaya çıkan çatışmalarda “olanlara” tarafsız bakılmasını ve durumun ona göre değerlendirilmesini sağlar. Bunun yerine Amerikalılardan kopya “Thats’s your problem/Bu senin problemin” diyerek iletişimi koparmak ve öfkeye neden olmaktan başka bir sonuca ulaştırmaz.
Tartışmalarda soruna iyice vakıf olmadan konu hakkında laf üretmek, konunun başka taraflara çekilmesine neden olabilmekte ve esas soruna odaklanılması gerekirken konu ile hiç ilgisi olmayan başka bir tartışma içine girilmektedir. Bu durumda asıl sorunun çözümsüzlükle sonuçlanması kaçınılmaz olmaktadır. Bunun nedeni ise sorun ya da konu hakkında söylenenlerin iyi dinlenmemesi, sorunun duyulmaması, duyulmayan sorunun anlaşılmaması, sonuç olarak konunun başka yönlere saptırılmasıdır.
Ayrıca, taraflardan birinin tartışılan konu ya da sorunla ilgili yeterli donanıma sahip olmaması durumunda kişinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak konuyu saptırmak için savunucu bir tutum içine girmesinin de tartışmalarda çözümsüzlüğe katkısı olabilir. Bu tür davranışlar soruna çözüm getirmediği gibi, bu yola başvuran kişiyi başarısız kılmaktadır.
Aslında yazıda değinilen kavramlar hakkında yazılabilecekleri bu köşeye sığdırmak olası değildir. Yazıda amaçlanan; iletişimin hayatımızdaki yeri, önemi ve bu konuda her birimize düşen sorumluluklara bir köşesinden bakmaktı.