Ülkemizin değil belki de insanlığın temel sorunu iletişimsizlik. Evet bazen birbirimizi anlamıyoruz, anlayamıyoruz veya empati yoksunluğundan olsa gerek anlamak istemiyoruz. Evet; somut kavramlarda veya istemlerde ne demek istediğimizi anlıyor bunun sonucu olarak ya anlaşıyor, ya uzaklaşıyor ya da yıkıcı bir mücadeleye giriyoruz. Fakat mesele soyut kavramların altında yatan soyut nedenlere gelince birbirimizi anlayamıyoruz. Belki aynı amaca hizmet etmek istiyoruz ama farklı kelimeler ya da kavramlarla sanki birbirimizin zıttı amaçlarımız varmışçasına davranıyoruz.
Evet birbirimiz dinlemiyoruz. Bazen dinlemeye bile tahammül edemiyoruz. Birbirimizi yok saymaya yok etmeye çabalıyoruz. Yok ettiğimiz zaman sanki her şey güllük gülüstanlık olacakmış gibi düşünüyoruz. Fakat tarih bunun böyle olmadığının milyonlarca örneğine sahip olduğunu da unutuyoruz.
Bir yarış içindeyiz gibi. Tüketim yarışı; kim önce tüketecek; sevgiyi, saygıyı, birlikte yaşamı, veya yaşadığımız dünyayı. Tükettiğimizde sonu gelmeyecek bir orgazm içinde hissedecekmişiz gibi davranıyoruz. Bir şeylere hemen, hiç zaman kaybetmeden, herkesten önce sahip olmanın yarışı içerisindeyiz adeta.
Kitle iletişim araçlarının bu kadar arttığı, sosyal medya sayesinde herkesin artık bir iletişim merkezi haline dönüştüğü günümüzde acılar, aşklar, sevgiler, neşeler anlık elde edilip, anlık tüketilebiliyor artık. Aynı anda bir intihar videosuna gözyaşı döküp 5 saniye sonra izlediğimiz komik bir video nedeni ile kahkahalara boğulabiliyoruz. Biyolojik bedenin evrimselleşme sürecinden çok hızlı bir şekilde düşünsel ve çevresel olarak evrildik. Vücudun bio-psiko-sosyal dengesi bu değişime ayak uyduramıyor. Hormonlar hala 1000 yıl önceki insanın bio-ritmine göre salınıyor, biyolojik olarak tüm fonksiyonlarımız hala 1000 yıl önceki atalarımız gibi. Ama çevre değişmiş, teknoloji almış başını gitmiş, açlık, barınma, güven dürtüsü nerdeyse ortadan kalkmış, zaman ve mekan kavramı tamamen değişmiş. Bu beden günümüz yaşamına uygun mu? İnanın tartışılır.
İletişim yoksunluğu toplumun tüm katmanlarında mevcut. Yöneticilerde, bürokraside, yargıda, halkın içerisinde herkes birbirini anlamaktan uzak, birbiri ile konuşmaktan korkar hale gelmiş gibi. Ama şunu unutmayalım ki biz insanları diğer tüm canlılardan ayıran özellik konuşarak, birbirimizi dinleyerek, anlayarak meseleleri çözüm yoluna gitmektir. Hepimizin elinde öyle güçlü silahlar var ki, bu silahların arkasına sığınarak konuşmadan, dinlemeden anlaşılmak istiyoruz. Birbirimizle konuşmadan, neden? ve ne için? Ve nasıl? ları açıklamadan sadece sosyal medya takibinden çıkarak, ya da birbirimizi banlayarak iletişimin tüm yollarını kesebiliyoruz. Sonuçta söylenebilecek, söylenmesi gereken tüm kelimelerimizle baş başa kalıyoruz, karşımızda birey varmışçasına kendi kendimize diyaloglar kurarak sorunu çözmeye çalışıyoruz. Oto-diyalogu seviyoruz; çünkü kimse bize itiraz edemiyor, biz sorup biz cevaplıyoruz, istemediğimiz soruları kendimize sormuyoruz, sorulara verdiğimiz cevapları sorgulamıyoruz böylece sorunun bir parçası olan kendimizi masum çıkararak karşıyı suçluyoruz. Fakat unutmayalım ki maalesef bu davranış bırakın sorunu çözmeyi onu büyütmekten başka bir işe yaramıyor.
Empati yeteneğini yitirmiş benciller topluluğu, üzerine birde tek taraflı bir diyalog binince bırakın bizim ülkemizin tüm insanlığın ortak sorunu aslında.
Oto-diyalogdan gerçek dialoga geçeceğimiz nice günlere…
3 yorum
İnsanlık bir dönemeçte Şükrü Hocam, kendisi karar verecek dönüp dönemeyeceğine…
Keşke herkes sizin gibi düşünüp sizin kadar anlayabilse hocam beden, zihin ve sosyolojinin evriminin bubdenli birbirinden uzaklaşmasını
Muhteşem tespitler.Ana fikir olarak benim düsüncelerimi cok geniş olarak açıklamışsınız.Teşekkürler
Musadenizle paylaşacağım.