Dört yıl önce arkadaşımın kızı ilk, orta ve lise dönemlerinde iyi bir eğitim alarak üniversiteye girişte ilk 500’e girme başarısı gösterdi. Tercih ettiği bölümü sorduğumda “İletişim ” denildi. Meslektaşım olan babası seçim konusunda memnun değildi, açıkçası ben de şaşırdım ve sadece “ Hayırlısı ” dedim. Bugüne kadar bu konu bir daha zihnimi hiç meşgul etmedi. Ancak bu günlerde yaşadığımız bu deprem felaketinde iletişimin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Bu genç hanımın tercihinde ne kadar isabetli olduğunu anladım.
İletişim, İngilizce’de “communication” olarak karşılık bulmaktadır, Latince kökenli bir kelimedir ve Oxford sözlüğüne göre anlamı kısaca, gönderici ve alıcı konumundaki iki insan veya insan grubu arasında gerçekleşen duygu, davranış ve bilgi alışverişi olarak tarif edilmektedir. İletişimdeki beş temel unsur kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve geri bildirim olarak bildirilmektedir. İletişim sözlü, sözsüz, görsel veya yazılı olabilmektedir.
Sosyal bir varlık olarak insanın, sağlıklı ve mutlu yaşamı için çevresindekilerle iletişime geçmesi gereklidir. Bu ruhsal ve bedensel bir ihtiyaçtır. İletişim, ilk insanlardan itibaren var olan ve hep gelişmekte olan bir süreçtir. Başlangıçta jest ve mimiklerle sürdürülen bu süreçte daha sonra çıkarılan seslerle lisanların ortaya çıktığı görülmektedir. Görsel iletişim daha güçlü bir yöntem olmalı, nitekim ilk insanlar tarafından taşlar üzerine çizilen resimlerin de bir iletişim yöntemi olabileceğini düşünüyorum.
İletişim bir kavram olarak kullanılmış ve telefon ve telgraf gibi haberleşme araçları ile kişiler birbirlerini anlamağa ve anlatmağa çalışmışlardır. İletişimin olmazsa olmazı kaynak, alıcı ve kanaldır. Bir başka açıdan baktığımız zaman aslında buradaki süreç kanal yoluyla iletiye bir anlam kazandırma sürecidir. Dolayısıyla kanal çok önemlidir ve günümüzde teknolojinin de katkıları ile çeşitlenmiş ve gelişmiştir. Özellikle hem duyu hem de görsel iletişime olanak sağlayan kanalların çok daha etkin olması gerekir.
İletişim toplum yaşamında çok önemli bir unsurdur. Toplumsal yasalar ve kuralların işlemesi için iletişimin varlığı şarttır. Öğrenme, bilgi alış verişi ancak iletişim ile sağlanabilir. Değişim için etkin iletişime ihtiyaç vardır. Günümüzde gelişmiş ve çeşitlenmiş iletişim kanalları ile bilgiye ulaşım kolaylaşmış ve çok hızlanmıştır.
Yaşadığımız deprem felaketinde iletişimin önemini, çok açık bir şekilde gördüm. Daha önce bu gerçeği fark etmediğim için hayıflandım. Canlı yayınlarda olayları bütün detayları ile izledik. İletişim sayesinde yıkıntıların altında yardım bekleyenlerin haykırışlarına şahit olduk. Duymak istediğimiz veya istemediğimiz her türlü haber bize ulaştı. Geldiğimiz noktada iletişim sayesinde gerçeklerin gizli kalabileceğini hiç kimse düşünmemeli. Muhtemelen “gerçeklerin her zaman ortaya çıkma gibi bir özelliği var” sözünün esası bu olmalı. İletişim sayesinde gerçekler er veya geç ortaya çıkmaktadır.
İletişimin bir ayağı olan sosyal medyada birçok insan duygu ve düşüncelerini paylaşabilmektedir. Aslında bunun bir yerde kısmen de olsa bir rahatlama yöntemi olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir çeşit paylaşımdır. Ancak bu olanağı kötü niyetle kullananlar vardır. Yalan haber yayma, tehdit, kötü söz söyleme gibi huzursuzluk yaratmak isteyenler olabilir ve vardır. Dolayısıyla her iletilen habere önce temkinle yaklaşmak ve ciddi yayıncılıkta, teyit edilmemiş bilgilerin verilmemesi konusunda hassasiyetini göstermek gerekir.
Günlük yaşantımızda iletişim kelimesini iki kişinin birbirini anlaması anlamında da kullanıyoruz. Bu anlamı ile iletişim, bir uzmanını hatırlatır; Merhum Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu (1938-2021). “İletişim Donanımları” isimli kitabında, “iki kişi arasında mesaj alışverişinin olduğu her durumda iletişim vardır” diyor. Peki mesaj nedir? Doğan Cüceloğlu’na göre mesaj, anlamı olan her şeydir. Karşılaşan iki insanın birbirine hiçbir şey söylememesi ve hatta birbirinin yüzüne bakmaması bile anlamı olan davranışlardır. Cüceloğlu’na göre bu “sen benim için selam verilecek değerde bir insan değilsin” anlamına gelir ve bunun uygar toplumlar için geçerli bir durum olmadığını anlatır. İletişimin iki insanın birbirinin farkına varması ile başladığını iddia eder, farkına vardığı anda söylediği, söylemediği, yaptığı veya yapmadığı her şeyin anlamlı olduğunu belirtir. Yüz ifadesinin, beden duruşunun, sesin, bakışın dahi bir anlamı olduğunu ifade eder.
Cüceloğlu kitabında “Sürekli iletişim içindeyiz” bölümünde, çocuklar için de bir uyarıda bulunur. Karşılaşıldığı halde “umurumda değilsin” mesajının verilmesinin çok sakıncalı olduğunu bildirir. “Adam yerine konma” gereksinimi karşılanmayan çocuğun bireyselliğinin gelişemediğini ve bu taktirde olgun ve dengeli bir yetişkin olmakta zorluk çekeceğini iddia eder. Sonuçta duygusal olgunluğa erişemediği için “yetişkin çocuk” olarak kalır demektedir.
İnsanların birbirine ulaşabilmesi için sürekli iletişim içinde olmaları gerekir. Bu basitçe bir “Günaydın” veya ”Merhaba” ile de olabilir.
1 yorum
Çok doğru, gelişmiş ülkelerde insanlar yolda hiç tanımadıklarına bile günaydın diyebiliyorlar. Bizde merdivende, asansörde, kapının önünde, her gün rastladıkları komşularına bile selam vermekten kaçınıyorlar. Bu arada, Doğan hocanın soyadı ‘Cüceloğlu’ dur. Tekrar giriş yaparak, yazının üzerinde değişiklik yapabilirsiniz. Saygılarımla.