Malumdur ki Alim ve Hakim olan Allah, ayetlerini bizlere enfüste ve afakta gösterir. Bu ayetler Allah’ın bize gönderdiği müjde veya uyarı risaleleri, mektuplarıdır. Risaleyi doğru okuyup, doğrulayan ve onun gereğini ikame edenler dünya ve ahirette korkudan, azaptan emin olurlar. Heva ve heveslerine uyan, bencil ve acul olarak yalanlayıp gereğini yapmayanlar ise eninde sonunda azaba düçar olurlar. Ayetler mubindir, kesindir ve gereği yapılmazsa sonuç kaçınılmazdır, zira Sünnetullahtır söz konusu olan; değişmez, ertelenmez.
6 Şubat depreminden sonra İliç Madeni Faciası ikinci bir ayettir. Eğer doğru okuyup, taakkul, tezekkür, tefekkuh, ve tedebbür eylemezsek, belki de bizlere çok daha büyük ve ülke sathında bir felaketler serisinin domino taşları gibi ard arda geleceğini işaret eden bir uyarı ayetini ıskalamış olabiliriz.
Erzincan’ın İliç ilçesinde Fırat nehrinin 350 metre civarında bir altın madeni, 20 yılı aşan bir hikâye. Önce kum haline getirip sonra siyanürlü suyla yıkamak suretiyle altını ucuz çıkarmanın bir yolu var ama çevreye zararlı ve bölge için tehlikeli. Ama Türkiye’de henüz bu yöntemi yasaklayan bir kanun yok. Yasaların ruhuna değilse de cesedine uygun davranılıyor; ÇED raporları düzenleniyor; kağıt üstünde tüm izinler resmi olarak alınıyor ve bir konsorsiyumla altın çıkarılmaya başlanıyor. Tahkim yasası güvencesinde aslan payını siyanür teknolojisiyle altın çıkarma maharetini haiz yabancı şirket alıyor. Kalan payı yerli ortak firma, kırıntıları da orda dünya fiyatlarına göre çok ucuza çalışan Erzincanlı işçiler ve yapılan alışverişlerden yerel esnaf alıyor. Siyanürlü toprak ve diğer çevre kirliliği de toprağında altın barındırmanın bedeli olarak İliç’ e kalıyor. Erzincan Üniversitesi de 15 milyon bağışla bilimsel katkı payını alıyor. Tehlikenin farkına varıp uyaran rical, yani afaktaki ayetleri doğru okuyup tafakkuh eden ehli namus kimseler/uzmanlar/nebiler kale alınmayıp, göz ardı ediliyor, tahkir, tahfif ve tazyif edilerek bir nevi katlediliyorlar.
Ve kaçınılmaz son, beklenmeyen bir zamanda gerçekleşiyor. Siyanürlü yığma topraktan oluşan suni dağ doğaya yenik düşüyor ve dokuz insanımızı yutarak sel olup vadiye akıyor. Yetkililer tehlikenin önlenmesi için sadece toprağın taşınması için 400.000 kamyon gerekiyor diyorlar. Yani toprağı eski haline getirmek için 20 yılda ondan alınanı geri vermek bile yetmeyebilir. Bu maliyeti kimse üstlenmeyeceği için muhtemelen akan toprağın üstü örtülecek (küfür) ve bir şey olmaz deyip gelecek nesillere bir cereme olarak miras bırakılacak.
Sonuç olarak 20 yıllık bir sürede icra edilen kusurlar, ihmaller, görmezden gelmeler, yalanlar, olmaz diyen uyaran uzmanları ve bürokratları etkisizleştirip görevden almalar; yerlerine omurgasız bi insaf, zavallı bencilleri madenin salatını ikame etmek için görevlendirmeler, madenin zekatından kaçınmak için vergi afları çıkarmalar serisinin kaçınılmaz, ertelenemez azabı gerçekleşti.
İliç hadisesi bir örnek olaydır. Yunik değildir. Halının altına değil dağın üstüne süpürülen toprak aktı. Kim bilir daha nice böyle salatını ikame etmeyip zekatını vermediğimiz iş ve işlemler vardır son yirmi yılda yaptığımız. Derhal tezekkür etmemiz, yanlış yaptıklarımızın tövbesini edip telafisi için gereken tedbirleri behemehal almamız yani salatlarını doğrultup zekatlarını ita etmemiz şarttır. Aksi takdirde felaketler üst üste gelecektir.
Yapılması gerekenler:
- 20 yılın muhasebesi yapılmalı. Gerçekleştirilen tüm kamu işlerinin (umur) envanteri çıkarılıp, yanlış veya eksik olanlar tadat edilip ortaya konulmalı.
- Yanlışların telafisi için gereken salatlar (kurallar, kurumlar, ilkeler) ikame edilmeli.
- Ödenmeyen zekatlar (vergiler) geriye dönük olarak tahsil edilmeli.
- Bu salatları ikame etmek için görevlendirilecek kişilerin istihdamında ehliyet ve liyakat ilkelerine eksiksiz riayet sağlanmalı. Omurgasızlar değil konunun uzmanı Sıddıklara (Devlet Ricaline) emanetler devdi edilmelidir. Zira anladık ki, yığma topraktan dağ (cebel); omurgasızlardan rical (devlet adamı, kamu görevlisi, kıyamı gerçekleştirecek irfan ve ihtiyarı haiz kişiler) olmaz.
Sonuç ya da hisse yerine: Sistemin omurgasını, (salatları kayyum kılacak ilkeleri, kanunları, kuralları ihdas ve bütün bunları icra edecek ricali) heva-hevesimiz, küçük bencil çıkarlarımız yönünde eğilmiyor diye adeta söküp bir kenara atarsak, elbette zamanla çok yumuşak bir yığın elde ederiz. Ama o artık en ufak bir sarsıntıda sel olup akacaktır. Meyli bize yönelik olduğu için de üzerimize kapanacaktır.
Sanki öyle mi oldu ne!?
9 yorum
Hikmet, ilim ve irfanın buluştuğu bir yönetim anlayışının hakim olması veya yöneticilerimize bu yönde taleplerde bulunulması hem insan hayatı hem de diğer canlılar için önemli bir husustur. yazının teması güncel bir konu üzerinde buna işaret etmektedir. ellerinize sağlık
Yazar arkadaşımız bu makaleyi çok duygu dolu ifadelerle yazmıştır. Acıları dile getirmiş, ancak net ve açık çözüm ifade edilmemiştir. Benim kanaatime göre, Allah’ın Rabbülalemin/tüm alemlerin rabbi olduğunu iyi kavramak gerekir. Adaletin herkes için eşit bir şekilde uygulanmadığı, şu veya bu şekilde insan ayırımının yapıldığı bir yerde İslam’dan ve insanlıktan bahsetmek, kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Tüm vatandaşlara adalet ve liyakat ilkeleriyle güven verildiği zaman İslam’dan ve insanlıktan bahsetmeye hakkımız olur. Kendimizi kandırmayalım.
İnsanlık onurunu elde etmiş olan şahsiyetli her kişiye selam, saygı ve hürmetler!
Elinize, gönlünüze sağlık. Yazının bize belirttiği, söylediği genel ilkelerin, kuralların, kanunların ne yazık ki sürekli göz ardı edildiğine ilişkin toplumumuzdaki yozlaşmayı ve çürümüşlüğü dile getirmektedir. Kur’an’da bir bütün olarak evrenin ve evrende bulunan bütün varlıkların birer “âyet” olduğu bildirilir. Yazının genel muhtevası da bize bu kâinatın ve tüm varlıkların yaratılışı ve varlığı hakkında düşünmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Burada düşünmenin farklı boyutlarına da sıklıkla dikkat çekilir. Tedebbür, tezekkür, taakkul, tefekkür, tefakkuh, teemmül, bu derin, ince, ayrıntılı inceleme ve düşünmenin farklı isimlendirilmelidir. İslam toplumlarında kâinat âdeta bir kitap olarak telakki edilmiştir. Kâinatın bir kitap gibi okunması ve onda mevcut sistemin ve güzelliklerin öğrenilmesi ve ona olan hayranlıkla kâinâtın yaratıcısına olan saygı ve hürmeti içselleştirme, insanın yaratıcısına karşı şükretmesinin ne derece önemli olduğunu hatırlamamıza vesile kılınmıştır. Modern dönemle birlikte insanın düşünebilme şirazesi dağıldığı gibi şehevi arzu ve istekleriyle tabiatı târumar etmedeki aç gözlülüğü de zirve yapmıştır. Yedikçe semiren, semirdikçe midesinin guruldamalarına aldırmadan daha yok mu diyerek oldukça saldırganlaşan bir insan oluştu. Binlerce insanın aç ve sefalet içinde olması kimsenin umurunda bile olmadı. Aç ve sefil insanlar doymak bilmez arzu ve iştahlara basamak kılındı. Bunun meşruiyeti de siyasal, politik oyunlardan geçirildi; liyakatsiz, işin ehli olmayan sadece kendi taraftarlarının istekleri doğrultusunda hareket eden kural tanımayan bir kitlenin oluşması sağlandı. Rüşvet alma, adam kayırma, baştan savma, işini sağlam yapmamanın üstü yaldızlı kurallarla örtülür oldu. Her şey kılıfına uyduruldu. Tüm yapılanlar tekelci, sorgulanamaz bir yapıyla hesabı dahi sorgulanamaz hale getirildi. tabiatın muhteşem nizam ve yapısı her yönüyle düşünmenin talep edildiği biz insanlar tarafından yerle bir edildi. Kısacası işin çivisi çıkarıldı. Tabiat da buna karşılık vermektedir. Hasılı söylenecek sözün en beliğ olanı Kur’an’ın “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, hâlis niyetlerinin karşılığı vardır.”(Necm 53/39.) yüce buyruğudur, vesselam.
Yazar makalesinde genel olarak tedbirsizliğin sonuçlarına dikkat çektikten sonra ehliyet ve liyakat vurgusu yapmaktadır. Buna katılmamak mümkün değil. Fakat ehliyet ve liyakatin kriterlerinde nasıl uzlaşılacak? Cevaplanması gereken en önemli sorulardan biri de budur kanaatimce. Yazının müellifine teşekkür ederim. Güncel bir konuda yazmış olması oldukça değerli.
İnsan’da liyakat’in ASGARİ kriterleri;
1) Felsefi Kriterler;
– Yalan söylemeyecek
– Verdiği sözde duracak
– Emanete sahip çıkacak
2) Psikolojik Kriterler;
– Sabırlı olacak
– İstikrarlı olacak
– Fedakar olacak
3) Sosyolojik Kriterler;
– İnançlı (yaptığı işe inanacak) olacak
– İstişare yapacak
– İtaat (istişare kararına) edecek
4) Vizyoner Kriterler;
– Bağımsız düşünecek
– Bilimsel düşünecek
– Evrensel düşünecek
5) Mesleki Kriterler; İşini;
– İyi yapacak (ahlak felsefesi)
– Güzel yapacak (sanat felsefesi)
– Doğru yapacak (bilim felsefesi)
6) Misyoner Kriterler;
“Yaparak öğrenme, yaptırarak öğretme” felsefesiyle, insanları eğiterek;
– İyi’ye kılavuzlayacak
– Güzel’e kılavuzlayacak
– Doğru’ya kılavuzlayacak
Bir HAP şeklinde hazırlanmış bu ekstreyi yutarsanız şifa bulur, yutmazsanız HAPI YUTARSINIZ!
Erzincan’ın İliç ilçesinde gerçekleşen dramatik hadise ile ilgili yazılmış düşündürücü ama güzel bir yazı. Tabiatla çatışma pahasına aşırı kazanma ve para hırsının nelere yol açacağı ortada. Bu yüzden benzer hadiselerin yaşanmaması için gerekli tedbirlerin yetkililer ve ilgililer tarafından topyekün biçimde alınması gerekiyor; aksi halde buna benzer pek çok hadisenin yaşanması kaçınılmaz.
Bu arkadaşımızın düşüncelerine katılmamak mümkün değil, son bir kaç yüzyıldır ülkemizin akılcı ve uzun vadeli programları yok. Yeraltı varlıklarını yabancılara bırakmak zaten vahim, bir de tüm canlı varlıkların hayatını tehdit eden siyanürle altın çıkarmak affedilmez bir gaflet. Uyarılarda bulunan arkadaşımızın diline ve kalemine sağlık.
Ülkemde, ilahiyat fakültelerinin sayıca arttığı halde, bu artışa tezat bir şekilde varlıklarını güncel sosyal hayatın içinde göremediğimiz, hissemediğimiz ve arandığımız bir vahada bu yazıyı görünce, kim bu ilahiyatçı, başkaca yazıları da var mıdır diyerekten yazar profiline doğru bir koşu yaptım ki ne göreyim…
“Okuyucu’dan” köşesi; bağımsız okuyucuların gönderdiği köşe yazılarından oluşur.
Okuyucu; yayımlanmasını arzu ettiği köşe yazısını, “Editöre Yaz” butonu üzerinden Akademik Akıl platformuna gönderir.
Okuyucular; köşe yazarları gibi, periyodik köşe yazısı gönderemez.
Okuyucudan gelen köşe yazılarının içeriği öncelendiğinden, yazar ismi yayımlanmaz.
Okuyucudan gelen köşe yazılarının içeriğinde, Akademik Akıl platformu taraf değildir.
Okuyucudan gelen köşe yazıları, yayın kurulunun onayından geçtiği takdirde yayımlanır.