Yazdan sonraki bu yeni yazıma başlarken bazı öğretim üyelerimizin emekli olurken sanki bulundukları kurumdan değil de, ilimden de emekli oluyormuş gibi düşünceleri ve bu yoldaki davranışları beni hayrete düşürüyor. Bir kere ilim yapmak herhangi bir işi ya da melekeyi yapmak değildir. İnsan doğuştan ya araştırıcı olarak doğar ya da doğmaz. İlim yapmak da tıpkı san’at ve müzik gibi insanın doğuştan hamurunda ya vardır, ya da yoktur. Eğer yoksa bugün bazı kişiler gibi bunu rutin bir meslek olarak görür ve hatta bu yolda neler bulacağını, araştıracağını değil, nasıl maddi bir kazanç elde edeceğini düşünür.
Doğaldır ki insanların yaşamak için maddi kazançlarının da olması gerekir.Ancak ilim yapan kişi, araştırmayı ve okumayı bir yaşam tarzı yapmalıdır. Zaten bu durum bu tip insanın içinde vardır. İleride para kazanmak ya da sükse yapmak için doktora yapanlar, toplumun üst sınıfında olmanın lüksünü yaşamak için doçent veya profesör olmak isteyenler beni gerçekten hayrete düşürüyor. Çünkü bu kişiler bulundukları bilim kuruluşlarından ayrıldıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar.Bilim insanlığını rutin bir iş görerek devam ettirenler, bu iş bitince yaşamlarını boşlukta geçirirler. Bu kişiler bağlı oldukları kurumdan ayrılınca kitaplarını da dağıtacaklarını ve bundan sonra herhangi bir kişinin hayatını yaşamak istediklerini belirtiyorlar ve doğaldır ki ilim yapmaya gerçekten tutkun olanları şaşırtıyorlar.
Yine bazıları yalnızca insanları tenkitle meşgul oluyorlar. Örneğin; bir kongrede bildiri sunanlara karşı acımasızca karşısındakini rencide edici şekilde tenkiti de aşan ve saldırma düzeyinde tartışmalar yapmak bilim insanlığıyla bağdaşamaz. Elbetteki anlatılan konuya eleştiri ve sorular olacaktır. Ancak bunlar insanları kırmadan ve medeni bir şekilde olmalıdır. Bazıları eleştiriyi öyle uzun yapıyorlar ki adeta ayrı bir bildiri sunuyorlar.
Bu arada yalnızca birkaç rutin yazı yazarak akademik kariyerde yükselme yolunu bulanlar da insanı hayrete düşürmektedir. Yükselmeyi makale sayılarına bağlamak ve yükseldikten sonra da bu konuyu kapatmak gerçek bilim insanlığıyla bağdaşamaz. Birçok araştırıcı var ki, en güzel çalışmalarını doçent ya da profesör olduktan sonra yapmışlardır. Böyleleri ilmi gerçekten seven ve onu hayat tarzı yapmış kişilerdir.
Öyle insanlar vardır ki eğitim kurumlarında hiç çalışmadıkları halde değerli araştırmalar yaparlar, kitap yazarlar ve büyük kütüphanelere sahiptirler. Araştırmak, yazmak ve okumak insanın mayasında varsa ve bu durum onun hayat tarzıysa çalıştığı yerden ayrılması veya emekli olması, onun bu çok ulvi hayat tarzını değiştirmez ve bundan sonra ne yapacağım, diye düşünmez.
Emekli olan bir iki arkadaşımız şu anda devamlı alanlarında araştırma yapmakta ve günlerini kütüphane ve arşivlerde geçirmektedir. Bu kişilerin emekli olduktan sonra yaşamları hiç değişmedi ve ilim yapma tutkuları ise hiç bitmedi. Doğaldır ki sonunda çok verimli olan bu çalışmalarını değerlendirmekte ve yine eskiden olduğu gibi eserler vermektedirler. Onlar eskisinden çok daha fazla bilimsel çalışma yaparak insanlığa yararlı olmaktadırlar. Böylece kitaba ve kütüphanelere bağlılık bu insanlarda doğumdan ölüme kadar devam edecek bir olgudur.
Sonuç olarak akademik kariyer yapmak çok özverili ve çok bağlılık isteyen bir durumdur. Bu alanda fedakârlık, sevgi ve tutkuyla bağlı olma faktörleri önemlidir. Üniversite mezunu herkes mesleğinde yükselebilir. Ancak herkes akademik kariyer yapamaz. Akademik kariyerde gerçek ilerleme, ona büyük bir tutkuyla bağlı olma ile olabilir.