İnsanların hayatlarında ilkler hiç unutulmaz ve hep ilginç bulunmuştur. Hele cerrah isen ve hatta beyin cerrahı isen asla…
Ben de kendi hayatımla ilgili olarak birçok hususu, daha önce neşredilen “BİR BEYİN CERRAHININ ANILARI” (Girdap Kitap, İstanbul, 2017) isimli kitabımda, mümkün olduğu nispette kısmen ifade etmiştim. Ancak; çok ilginç, sıra dışı ve hatta kendi açımdan bile hayretamiz olan yaptığım ilk ameliyatım (!) bazı televizyon programlarında söz konusu olunca ve çok ilgi çekince, özellikle gençlerin beyinlerinde bir ışık yakabilmek adına burada detaylandırmak istiyorum.
İlkokul birinci sınıf öğretmenim Sayın Murat Özdemir’in beyninde bir tümörün olduğu ve bu ameliyatı yapacak bir beyin cerrahının o vakit Türkiye’de bulunmadığı (!) haberini duyunca, “Asrın İmam-ı Azam’ı”(!) olacağım idealleri ve hayalleri ile beş yaşında, Trabzon Maçka’da Kaynarca (Limli) köyünde okula başlatılan ben, bu hedefi bir kenara itip bir an önce “Beyin cerrahı” olmaya ve Murat muallimimi (öğretmenimi) ameliyat edip (!) kurtarmaya karar verdim!
Ancak, beyin cerrahlığı için öncelikle doktor olmak gerekliliğinin bile farkında olmadığım bu yaşta, bir ameliyat ve hatta beyin ameliyatı acaba nasıl yapılır diye etrafı gözlemlemem ve ilk fırsatta böyle bir ameliyat için prova yapmam (!) icap ettiğinin bilincindeydim!
Bahçemizde bir komşunun tavuğunu yakalayıp başını kesmeye (!) çalışırken, kanın üzerime sıçraması ve tavuğun çırpınması sonucu hastayı (!) elimden kaçırdım. Tavuk çok fazla uzağa gidemeden kan kaybından (!) öldü! Başarısız bir deneme oldu bu benim için. Annemden yediğim sopa da cabası… Ama başarmalıydım!
Gerçi daha sonra öğretmenim ameliyat olmuş, çok şükür iyi huylu bir tümör (Menengiom) olduğu anlaşılmıştı ama ben de başarılı bir operasyon için en azından vakayı (!) hareketsiz tutabilmek gayesi ile bir yardımcıya (asistana) ihtiyaç olduğunu öğrenmiştim. Yaşayarak öğrenmek de işte böyle bir şey!
Ertesi yıl, hayatımı şekillendiren ve yönlendiren, adını bana emanet eden, izanımı, irfanımı, bilgimi ve muhakememi elinde büyüten hocam, dedem Hacı Hafız İsmail Hakkı Efendi, kaydımı Maçka Merkez İlkokuluna aldırarak, eğitimime kendi yanında ve kontrolünde devam etmemi sağladı. Benim cerrahi ihtiras, arzu ve heyecanım ise artarak devam ediyordu. Bu hususta yine de “Gayeye matuf” gözüme kestirdiğim farklı hayvanlar açısından, ufak tefek vukuatlarım oluyordu!
Bir gün Maçka’daki komşumuz fırıncı Salih (Aytaç) amcanın hanımı İlve (Ulviye) teyzenin, bahçede tavuğunun yorgan iğnesi yuttuğunu ve iğnenin hayvanın kursağında olduğunu söyleyerek benden yardım istemesi, bana başarılı bir ameliyat yapmamın ilk kapısını açmıştı! Hiçbir komplikasyon düşünmeden hemen “Ben tecrübeli cerrahım, hallederim!” havalarında, kendisinden bir jilet getirmesini ve tavuğu sıkıca kucağında tutmasını istedim. Sonra, İlve teyzenin asistanlığında (!) tavuğun kursağını jiletle yararak ameliyata (!) başladım! Kursaktaki taşları boşalttım, ucunda on-on beş cm uzunluğunda ipliği olan iğneyi çıkarttım. Kesi yerini, ameliyat masraflarını azaltmak amacı (!) ile aynı iğne ve ipliği kullanarak, yorgan diker gibi diktim ve operasyona son verdim! Tavuk iyileşti. Her gün yumurta payım gelmeye başlayınca meslekteki ilk hediyemi de almış ve cerrahlığın bu dayanılmaz hazzını ve havasını da tatmış oldum! Artık hiç kimse beni yolumdan çeviremeyecekti! Nitekim altı yaşında yaptığım bu ameliyat (!) tam bir “Beyin ameliyatı’ olmasa da beyne yakın bir bölgede icra edilmesi hasebiyle artık Maçka’da tanınmış, “namı yürüyen” başarılı (!) ve ünlü bir cerrah(!)tım…
Yıllar sonra, hayatın garip bir tesadüf ve tecellisi, ilk asistanım (!) İlve teyzenin torunu Prof. Dr. Çetin Refik Kayaoğlu, üniversitede, tıp fakültesinde, nöroşirürji ana bilim dalında benim öğrencim ve asistanım olacak, disiplinim altında, akademik kariyerinin bütün aşamalarını geçerek beyin cerrahisi alanında profesörlüğe kadar yükselecek ve daha sonra emekli olarak meslek hayatını idame ettirecekti!
Gerek ilk asistanım İlve teyzeyi ve eşi Salih amcayı rahmetle anıyor, Murat Özdemir öğretmenime sağlıklı uzun bir ömür temenni ediyorum.
Aforizmalar ve rubaimizle bu mazi esintili makalemizi bitirelim.
1. Nöroşirurjikal aforizma!
Glial tümörlerle yeterince baş edemememizin esas sebebi, hep hedeflerinde glioblastom ve daha sonra da gliosarkom olabilme hayali ile kollektif gayret göstermeleridir!
2. Beyin, tanrısal bir parçacık!
Hiçbir fani bilim ve teknolojinin üretemeyeceği bir kompitür!
3. Beyin; her biri farklı bir beyin gibi çalışan yüz milyar kutsal nöronun, kollektif yapılanmasıdır.
AKREBİN ZEHRİNDE DERMAN
— • — — /— • — — /— • — — /— • —
(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)
Ey gönül! Fark eyle, her bir canda, cânan gizlidir.
Canlı cansız her ne varsa, Hakk’a îman gizlidir.
Sanma! Rabbim hikmetinden boş yaratmış Âlemi,
Akrebin zehrinde, binbir derde derman gizlidir.