İlk Çağlardan Rönesans’a, Hekim Haklarından Bazı Örnekler ve Yorumlamalar
İlk çağlardan beri hekimin önemli bir mesleğin sahibi ve hayat kurtaran bir kişi olduğu bilinir. Bu bakımdan da onun haklarını gözetmek ve ona değer vermek gerektiğine inanılır. Doğaldır ki bunun bugün de olması gerekir.
Eski Hint’te MÖ X. ve XV. yüzyıllarda yazılan ve “Veda” denen kutsal kitaplarda, MÖ VII. yüzyılda yazılmış bulunan“Susruta”da ve MS I. yüzyılda yazılan “Şaraka”da hekimlerin görev ve hakları belirtilmektedir. Genelde hekimlik, eski Hint din kitaplarında açıklanan yaşamın üç temel amacını yerine getirir: Dini görev, memnuniyet elde etme ve para kazanma. Hekim hastanın acısını azaltır, mutluluk verir ve böylece dini görevini tamamlamış olurdu. İyileştirdiği kişiler ona minnet duyarlar, hekim ise ün kazanmış olur ve hizmeti karşılığında varlıklı kişilerden karşılık alırdı. Böylece, hekimin yaptıkları, dini yaşamıyla uyumlu olurdu.
Rönesans’ta tıp bilimindeki yenilenme, Batı Avrupa’nın ticaretin karmaşık yapısının olanaklarının farkında olduğu bir dönemde oluşuyordu. Hasta ile hekim arasındaki mali ilişkinin, mutlak özelliklerle belirlenen ticari bir iş gibi görülmesi ise artıyordu. Yüzyıllar boyunca doktor ücreti, antik bir Roma geleneği olan“honoraria”(Öğretmenlik, kâtiplik ve hekimlik gibi akademik mesleklerle uğraşanlara patron veya müşterinin memnuniyetini gösteren bir hediye veriliyordu)’ya göre belirleniyordu. Rönesans’ta ise Roma kanunlarındaki başka bir terim olan“salarium”, hekimlere yapılacak ödeme ile ilgili olarak tıp kitaplarında yer almaya başladı. Salarium, bir işin nitelik, kalite ve başarısına bağlı olarak ve sıklıkla sözleşmeye göre hesaplanan sabit bir meblağ idi. Hekim yazarlar maaşlarını (emolumantum) “honorarium”yerine “salarium” olarak düşünmeye başladılar ve artık işlerini kalite, meslek ve yeteneklerine saygı için yapmak zorundaydılar. Hekimler, bu ücretin hasta ile hekim arasındaki ilişkiye ait bir konu olduğunu tartıştılar. Hangi tedavi için ne kadar ücret verileceğini bilen hasta, bunların değdiği zahmeti bilecek ve parayı kazanan hekime de saygı duyacaktı. Bu değerlendirme, hekime duyulan güveni artıracak ve böylece tedavi şansı da artacaktı. Henri de Mondeville gibi hekimlerin, zenginlerin fakirlere para yardımında bulunabileceklerini belirtmesine rağmen, Tanrı sevgisi için tedavi edilmesi gereken fakirlerden ücret alınmayacaktı. Rekabetçi bir dünyada hekim ücretlerinin uygunluğu ve eşitliği tıp etiğinin ana konusu hâline geldi. Böylece doğaldır ki hekim de hak ettiği ücreti almalıydı.
Bir tıp profesörü olan Gabriele de Zerbi (1445-1505)’nin 1495 yılında Padua’da yayımlanan Hekimlere Öğütler (De Cautelis Medicorum-Advice to Physicians)kitabında, hekime saygı gösterilmesi gereken kişi olarak bakılır. Bir tarihçi tarafından “tıp etiğinin ilk sistematik açıklaması” olarak adlandırılan bu kitap, öncelikli etik yükümlülüğü hastaların güvenini kazanmak olan hekimi, burjuva veya üst sınıfın eğitimli kişisi olarak açıklar. Zerbi’nin yazdıkları şu şekilde yorumlanır: “Hekim, hastasıyla acı çeken ve sağlığından dolayı sevinen sadık bir arkadaştır. Hastayı yüz üstü bırakmak, evinde uygunsuz hareketlerde bulunmak, genel ahlak kuralları veya tıp etiği tarafından yasaklanan herhangi bir şeyi yapmak hasta ile arasındaki güveni yıkar.” Sadakat sadece hastaya olmamalıdır; hekim öğrenilmiş tıp geleneğine, diğer meslektaşlarına ve kutsal din öğretilerine ahlak ve tıp etiği kurallarına göre sadık olmalıdır. Zerbi, hekimin Tanrı tarafından iyileştirme gücü verilen ve insanların tedavi için ruhlarını ortaya koydukları bir din adamı gibi olduğunu söyler. Modern bir tarihçinin dediğine göre, “Zerbi Etiği, Rönesans Dönemi’nde bir grubun kendi düzeninin kurallarını gösteren en erken ifadelerden biri gibi görünür. Bu yapıt altı bölümden oluşur. Zerbi, kitabın giriş bölümünde, kitabın amacının, hastaların insani zayıflık (cehalet, ihmal, zayıf muhakeme, dikkatsizlik) ve kötülük (sahtekârlık, rezalet, hile) yüzleri karşısında ve genel olarak saldırgan davranış göstermeleri karşısında hekimlere şereflerini korumanın en iyi yollarını göstermek olduğunu açıklamaktadır. Bu kitabın birinci bölümü hekimlerin özelliklerine ayrılmıştır.
Görüldüğü gibi, eski Hint’ten ve Rönesans’tan verdiğimiz bu iki örnek, geçmiş dönemden bugüne hekimin saygı duyulan ve hakları korunan bir meslek mensubu olduğudur. Bu durumun bugün de böyle olması gerekir.