Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Yüce Allah, başlangıçtan bu yana insanlara hakkı, doğruyu, güzeli, huzuru, saadeti, mutluluğu, kısacası temiz inancı ve güzel ahlakı öğretmek için peygamberler göndermiştir. Tarih boyunca her millete peygamberler gönderilmiş ve o peygamberler kendi halkına onların dili ile onlara tebliğde bulunmuştur. Tüm peygamberler insanlara hakkı anlatmış, doğruyu öğretmişlerdir. Zaman zaman Allah tarafından bu peygamberlere kutsal metinler gönderilmiştir. Bu kutsal metinlerin sonuncusu, Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’ân-ı Kerim’dir. Bu yazımızda, Kur’ân-ı Kerim’in ilk inen ayetlerinden ve bu ayetlerde verilen hükümlerden bahsetmek istiyorum. Tefsir kaynaklarında verilen bilgilere göre, ilk indirilen ayetlerin meali şöyledir:
“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir alak’tan/kan pıhtısından yarattı. Oku! Kalem ile yazmayı öğreten Rabbin, en cömert/kerem sahibi olandır. O, kalemle yazmayı, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak 96/1-5).
Bu ayetlerin ilk hitabı, “İkra!” yani “Oku!” şeklinde olmuştur. Buna göre Allah’ın Müslümanlara ilk hitabı, “Oku!” emridir. Düşündüğümüz zaman hiçbir şeyin cehaletle, okumadan öğrenilemeyeceğini öğreniyoruz. Ona göre dünya ve ahiretin huzur ve saadetinin yolu okumaktan geçmektedir. Okurken Allah’tan gafil olmamak, O’nu tanımak, O’na inanmak ve O’nun bilinci ile hareket etmek gerekir. Çünkü devam eden ayetlerde dile getirildiği gibi insan, basit bir alak’tan yaratılan zayıf bir varlıktır. Kerem sahibi olan Allah ise her şeyi bilen, gücü her şeye yeten, her şeyi yaratan yüce İlah’tır. O, insana bilmediği çok şeyi kalem ile öğretmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in ilk nazil olan ayetlerinde bu mesajlar yer almaktadır. Bir süre sonra indirilen ayetlerde ise aşağıdaki ilahi hükümler yer almaktadır:
“Ey örtüye bürünen! Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terke devam et. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbin için sabret.” (Müddessir 74/1-7).
Bu ayetlerde ise insanların aydınlatılması, tebliğ görevinin yerine getirilmesi emredilmektedir. Bu görev esnasında ve onun dışında her zaman ve her yerde Allah’ın yüceliğinin unutulmaması hatırlatılmaktadır. Çünkü Allah bilincinin, insan hayatında önemli bir yeri vardır. Bu bilince sahip olan insan, hiçbir zaman ve hiçbir yerde kötü davranışlarda bulunamaz, bulunmaması gerekir. Ardından gelen ayetlerde, giysilerin temiz tutulması ve rics denilen maddi manevi her pislikten uzak durma emredilmemektedir. Buna göre Kur’ân-ı Kerim’in ilk indirilen ayetlerin bazılarında, maddi manevi temizliğe dikkat çekilmekte ve kirliliğin, pisliğin her çeşidinden uzak durmanın gerektiği vurgulanmaktadır. Çünkü maddi kirlilik sağlığın bozulmasına ve manevi kirlilik de ahlakın bozulmasına sebep olmaktadır. Bu ayetlerin devamında, sosyal hayatın bir gereği olarak yardıma muhtaç insanlara yardım etmenin, onlara iyilikte bulunmanın ve bunu da sadece Allah rızası için yapmanın gerektiği anlatılmaktadır. İslâm ahlakının gereği olarak her şey Allah rızası için yapılmalıdır. Hiçbir ibadet veya iyiliğe rüya ve gösteriş karıştırılmamalıdır. İyilik yapan kişi, asla bunu iyilik yaptığı kişinin başına kakmamalı, minnet etmemelidir. Çünkü yaptığı iyiliği minnet edip başa kaktığı zaman, yaptığı iyiliğin hiçbir değeri kalmamaktadır. Son olarak bu ayetlerde, bu görevleri yerine getirirken sabırla davranmanın gereği hatırlatılmaktadır. Çünkü sabır ve metanet olmadan bu görevlerin hiçbiri olmaz. Bu nedenle olmalı ki, İslâm ahlakında sabrın üzerinde çokça durulmaktadır. Bu hitaplar Hz. Muhammed’e (s.a.v.) yönelik olduğu gibi, inanan tüm insanlara da yöneliktir.
Netice olarak ilk indirilen Kur’ân ayetlerinde bizlere okumak, kalemi tanımak, haddimizi bilerek Allah bilincine vakıf olmak emredilmektedir. Bunun yanında insanları aydınlatmak, beden, çevre, ahlak ve benzeri her çeşit temizliğe uygun hareket etmek, sosyal hayatta gerektiğinde insanların dertleri ile ilgilenip onlara yardımda bulunmak ve yapılan iyiliği asla başa kakmamak emredilmektedir. Bütün bunların olmazsa olmazı olan sabır, her şeyin başında gelmektedir.
Bugün için İslâm âleminin içinde bulunduğu perişan hali anlatmaya gerek yoktur. Müslüman geçinenlerin acı halleri meydandadır. Olmaması gereken iç kavgalar, savaşlar, akan kanlar, menfaat duyguları, kişisel hırs ve egolar, egemenlik mücadelesi neticesinde yaşanan bin bir türlü yalan dolanlar, birbirlerini inkârlar, adaletsizlikler ve daha nice olumsuzluklar, Kur’ân-ı Kerim’in ilk indirilen ayetlerin bilincinden mahrum olmanın birer mahsulüdür. Müslüman geçinenlerin okumayı, bilimi ve bilgiyi ön planda tutmaları, Kur’ân’ın ahlak kurallarını kendilerine şiar edinmeleri, insanlar arasında cins, renk, ırk, dil, inanç ve benzeri ayrımları asla yapmamaları gerekmektedir. Çünkü kendi malına, canına, nesline / namusuna, inancına, fikir ve düşüncesine, diline, kültürüne, kısacası maddi ve manevi tüm değerlerine tanıdığı hak, hukuk ve hürriyeti, eşit düzeyde tüm insanlara tanımayanların imandan ve İslâm’dan bahsetmeleri, kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir. Kur’ân-ı Kerim’in baş tarafında Allah’ın Rabbülalemin yani tüm âlemlerin Rabbi olduğu vurgulanmaktadır. Allah bilincine, Kur’ân kültürüne vakıf olanların bu ölçüleri göz önünde bulundurmaları icap eder.
Müslüman geçinenler, Kur’ân-ı Kerim’in ilk indirilen ayetlerdeki mesajları doğru algılar ve onlara göre hareket ederlerse dünya milletlerine ders verecek düzeye gelirler. Aksi takdirde, sürünmekten kurtulmaları mümkün değildir.
Aziz kardeşim! Oku! Bilgilen! En yakın dostun, kitap olsun! İnsanlığını iyi kavra! Allah’ını iyi tanı! Maddi manevi temizlik karakterin olsun! Her kişiyi insan olarak değerlendir. İnsanlar arasında ayrım yapma. Herkese, sadece Allah rızası için yararlı ol! Bunu yaşamak kolay değil. Onun için bu yolda yürürken, asla sabrı elden bırakma!
Herkese selam, saygı ve hürmetler.