“Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir”
Başlıktaki deyişi bilmeyenimiz yoktur. Burada vurgulanan gerçek, biz Türklerin işe müthiş bir motivasyon ve enerjiyle başladığımız ama ilerleyen zamanda bu enerjiyi kaybettiğimiz, yani işi sonlandırma aşamasına getirmekte zorlandığımızdır. Neden konuya bu deyişle girdiğimi merak ediyorsanız, yazının geri kalanını da okumalısınız.
Geçtiğimiz günlerde medyada yer aldı. İsveç’te Prof. Dr. Mats Brannstrom, canlı bir donörden yaptığı uterus nakli ile dünyada ilk doğumu gerçekleştirdi. Otuz altı yaşında, doğuştan uterusu olmayan bir kadına geçen yıl aile dostları bir kadının rahmi nakledilmişti. İşte bu hasta, eşinin spermleri kullanılarak kendi yumurtası ile gebe kaldı ve geçtiğimiz günlerde 31. gebelik haftasında iken “erken doğum” yaparak sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi. Brannstrom ve ekibinin gebelikten önce en çok sevindikleri husus, hastanın transplantasyondan altı hafta sonra adet görmeye başlamasıydı. Çünkü donör 61 yaşında ve çoktan menopoza girmiş bir kadındı. İşte, bu uterusun nakledildiği hastanın adet görmeye başlaması, nakledilen uterusun fonksiyon gördüğünü gösteriyordu. Ardından gebelik ve doğum geldi.
Gelelim madalyonun öteki yüzüne, İsveç’teki başarılı nakilden önce ülkemizde de bir meslektaşımız uterus nakli yaptı, hatta hasta gebe kaldı ama maalesef düşük yaptı. Bu olay hepimizi gururlandırdı. Meslektaşımız ödül üzerine ödül aldı. Eminim hepsini fazlasıyla da hak etti. Ancak bir nokta herkesin gözünden kaçtı. “Organ nakli yapılan bir hastada başarı, o organın fonksiyon görmesidir.” Yani kalp nakliyse kalp atacak, gözse görecek.
Uterus naklinin de tek amacı sağlıklı bir bebeği doğurmaktır. Bu gerçekleşmeden bütün medya kanallarında, hele hastayı da deşifre ederek programlar yapmak etik olmadı. Bakınız, İsveç’te nakil, gebelik ve doğumun başarıyla gerçekleştiğini bir basın bülteninden öğrendik. Hasta mahremiyetine saygının gereği olarak hastanın ismi devlet sırrı gibi saklanıyor. Aynı zamanda gebeliği 27. haftaya ulaşmış diğer iki hastayla da ilgili sadece tıbbi verileri biliyoruz, onu da tıbbi dergilerden.
Burada asıl tartışılması gereken konu, uterus nakli gibi “hayat kurtarıcı” olmayan bir organ naklinin canlı donörden yapılmasının ne kadar etik olduğudur. Sonuçta siz böyle bir operasyonla sağlıklı donörü de cerrahinin morbidite ve mortalitesiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam ülkemizdeki nakil kadavradan oldu. Görünen o ki bu konuda pek çok yeni düzenlemeye ihtiyaç olacak.