Bilimin başladığı zaman dilimini yakalamak kolay değildir. Bunun için yapılması gereken girişim aklı kullanmak, akılla çevreyi gözlemek, gözlenenler hakkında düşünmek, nesneler ve olayların sebep sonuç ilişkilerini yakalamak, nesnelerin yapılarını incelemek ve yaşamın başlangıcıyla nesne ve olayların başlangıçları arasında bağ kurarak, yaradılışın yasalarını keşfetmek ve bu yasaların bütünlüğünü düşünerek, yasalar arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerin süreçlerini yakalamak olmalıdır.
Bu kadar uzun bir cümle kurarak bir hipoteze gerekçe hazırlamak yaşam gibi sırlarla dolu bir fenomen için değer doğrusu.
Bilimin başlama, gelişme ve ilerleme aşamalarını, bulunduğumuz çağdaş düzeyden bakarak yorumlayıp yakalamaya çalışmamız, uygun bir metodoloji olabilir. Yeter ki bulunduğumuz zaman ve mekandan bakarken tüm tecrübelerimizin yanında sosyal, biyolojik ve fiziksel süreçlerin tüm boyutlarını izleyerek “Bilimin başlama aşamasını” algılama çabası gösterebilelim. Bilinenlerden bilinmeyenlerin izini bulmaya çalışabilelim. Cansız görünen fiziksel dünyadan başlayarak, canlı dünya ve giderek sosyal dünyanın iç işleyişini öğrenebilelim.
Fiziksel dünya ile uğraşmanın insan oğlu için riski daha azdır. Canlılarla uğraşmak, canlı yapıların canlılığını giderebilecek bir risk taşımaktadır.
Canlıların biyolojik dünyalarının karmaşıklığı ve sosyal olayların giriftliği, insanoğlunun dünyayı imar konusunda, cansız maddenin işleyişini öncelikle kullanmaya başlaması kabul edilebilir bir durumdur.
Mekanik dünyanın ya da fiziksel dünyanın işleyişinde insanoğlu için ilk yakalanan yasanın, yaşadığı hayatının bir kaçınılmazı olan hareketin “Hareket Yasaları” olarak kullanılması ve mekanik bir imar olayına girmesi, bilimin gelişme sürecinin ilk belirtileridir.
İnsanın kendi mekaniği ve çevresinin mekaniğini sürekli gözlemesi ve yaşaması, yoktan var etme yerine (yaratmak) var olanların bir düzene konarak kullanmayı gündeminde tutması önemli bir algılamadır. Gözlem, işleyiş, entegrasyon gibi yöntemlerle yaşamı analiz etmeye çalışan insanoğlu, eşya ve olayları tanımlamaya başlamış ve hayatı çözen bilimsel sürece girebilmiştir.
En güzel yönetim süreci insanların kendilerini çocuk gibi hür, yaşamdan zevk alan bir psikoloji ile yaşadıkları yönetim süreçtir. Bu yönetim, sadece ve sadece insanın yaradılışına uygun bir metodolojiyle özdeşleşen yönetim modeli ile olabilir. Bunun çağdaş uygulaması “İstişare kökenli demokrasi” felsefesiyle olabilir. Bu da evrensel düşünce ve evrensel adalet ilkelerini yakalamış yöneticilerle mümkündür.
Baskı yapan yönetimleri tüm bilgeliğiyle sürekli uyaran Konfiçyus, bir mezarın başında acı acı ağlayan bir kadına rastladı. Üstad adımlarını hızlandırıp hemen kadına yaklaştı, sonra da Tzulu’ya kadının ağlamasının nedenini sordurdu. “senin ağlamanın” dedi Tzu-lu kadına “acı üstüne acı çekenlerin ağlamasına benziyor” Kadın “öyle” dedi, “bir seferinde kocamın babasını bir kaplan öldürmüştü, sonra bir başka kaplan kocamı öldürdü, şimdi oğlumu da yine bir kaplan öldürdü” Üstad “öyleyse neden bu diyardan gitmiyorsun?” diye sordu. Kadın şu yanıtı verdi, “Burada hükümet baskısı yokta ondan” bunun üzerine üstad şöyle dedi, “Unutmayın çocuklarım; baskı yapan hükümetler kaplanlardan daha dehşet vericidir.”
Bu tür baskılar bir toplumda gerçekleştirildiği zaman baskıların olumsuz etkisinin en çok görüleceği kesim, düşünce yönünde gelişme sürecini yaşayan kesimdir. Yani baskı, eğitim sürecini yaşayan jenerasyona en kalıcı etkiyi bırakır. Patolojik bir yapılanma süreci bu jenerasyona yapılan baskılarla ortam bulur ve şekillenir. Böyle bir baskı gençlerin yaşama sevincini, düşünce bağımsızlığını, yeteneklerinin gelişmesini ve özgürlüğü çevrelerine yayma bilincini köreltir.
Demokrasi kültürünün gelişmesini sağlayacak etkileşimleri engeller. Üdeolojik saplantıların analiz edilmesini engeller.
Farklı görüşteki gençlerin tartışıp birbirlerini anlama ortamı oluşturma süreçlerini engeller. Bireylerin kümelenerek oluşturduğu fanatik yapılanmaların devamlılığını sağlar. İdeolojik gruplanmaların modası geçmiş, geçersizliğini yitirmiş görüşlerin beslenmesine “destek” olur.
Çağdaş yöneticiler bilimin gelişme sürecine göre “İlm-i Siyaset” uygulamalıdırlar.