İmam Buhârî (ö. 256/870), ömrünü İslâm’ın ve Hz. Peygamber’in doğru anlaşılmasına adayan, bunun için çok çalışan, pek çok kitap kaleme alan, bu konuda büyük çaba/emek sarf eden, acılar çeken, bedeller ödeyen, üzerine atılan iftiralar sebebiyle üzülüp hastalanarak genç yaşta da aramızdan ayrılmak zorunda bırakılan müstesna bir İslâm âlimidir.
Bununla birlikte şunu hemen belirtelim ki, İmam Buhârî de tıpkı diğer insanlar gibi bir beşerdir; onun da hatalar yapması kaçınılmazdır; zira hatasız kul yoktur. Çünkü sınırlı ve aciz bir varlık olan insanoğlu, nisyan ve hatayla maluldür. Dolayısıyla onun eserlerindeki bazı hatalara/yanlışlara/sürçmelere dikkat çekmek hem tabiîdir hem de olması gerekendir.
Ancak onun yaptığı bütün güzel amelleri yok sayarak çabasına/emeğine saygısızlık etmek, şahsına hakaret etmek, onu itibarsızlaştırmaya çalışmak, sonra da onun üzerinden Hz. Peygamber’in “tüm hadislerini” problemli/uydurma/güvenilmez gibi göstermeye çalışmak da ilmî ve ahlâkî bir davranış değildir. Bu nedenledir ki bahse konu hayâsız saldırılara seyirci kalmamız, bir köşede oturup makam, mevki veya unvan hesapları yapmamız düşünülemez.
Tekrar ifade edelim ki, İslâm âlimi Buhârî eleştirilmez değildir. Tabi ki ilmî ölçüler içinde onun da tenkit edilmesi söz konusudur. Ama “ilmî tenkit” yerine ona “hakaret etmeyi” seçmek, onun toplum nezdindeki saygınlığını sarsmak ve eserlerini küçümsemek doğru değildir.
Nitekim Dârekutnî (ö. 385/995), el-İlzâmat ve’t-Tetebbu’ adlı 415 sayfalık eserinde Buhârî’nin naklettiği 218 kadar rivâyeti ilmî bir üslupla eleştirmiş ama onu ve kitabını itibarsızlaştırmaya çalışmamıştır. Bu, gayet doğaldır; çünkü tenkit/eleştiri, ilmî ve fikrî gelişme için olmazsa olmaz bir faaliyettir. Zira kendini eleştiriye kapatanların hiçbir şekilde ilerlemesi/gelişmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla züccaciye dükkânına bodaslama dalan fil misali pervasızca hadis-i şeriflere saldıranları, sanki tüm hadisler “üç asır sonra yazılmış ve tamamı uydurmaymış gibi bir hava/izlenim/algı/atmosfer/intiba” oluşturmaya çalışanları buradan uyarmamız farz olmuştur. Eğer bu adamlar iyi niyetli iseler ikazlarımızdan gerekli ders alacak, yok eğer değilseler aynı hezeyanlarına devam edeceklerdir. O takdirde bu adamların iyi niyetli olmadıklarını, işin özünü anlayamamış/kavrayamamış, kabukta dolaşan tipler (haşeviyye) olduklarını söylememiz ve tüm Müslümanları bu adamların saçmalıklarına karşı uyarmamız gerekecektir.
Bilindiği üzere kötü niyetli müsteşrikler/oryantalistler, üçüncü asırda kaleme alınan “tasnif devri” eserlerini “bilinçli ve maksatlı olarak” sanki hadisler üç asır sonra yazılmış gibi göstermiş ve büyük bir algı operasyonu yürütmüşlerdir. Bu adamların amaçları, önce hadisleri sonra da Kur’ân’ı itibarsızlaştırmak ve Müslümanların bu iki kaynağa olan güvenini sarsmak, böylece İslâm’ın altını oymaktır.
Bu oryantalistler, Hz. Peygamber döneminden itibaren yazılmaya başlanan hadisleri, birinci ve ikinci asırda tedvin edilen “cüzleri, sahîfeleri ve kitapları” tamamen görmezlikten gelmiş ve tasnif devrinde yazılan “sistemli hadis musannefâtını” ileri sürerek “hadislerin üç asır sonra yazıldığı intibaını” uyandırmaya çalışmış ve sürekli bunun propagandasını yapmışlardır. Hâlâ bu adamlar, söz konusu paçavra iddialarını desteklemek için olağanüstü bir gayret göstermekte ve bunun için de her türlü enstrümanı kullanmaya devam etmektedirler.
Dolayısıyla Batı tandanslı (kaynaklı) böyle bir girişime karşı uyanık olmak gerekmektedir. Ancak ne acıdır ki, batılı oryantalistlerin hadisleri itibarsızlaştırma ve İslâm’ı “hurafeler dini” gibi gösterme girişimlerinin “ülkemizde gönüllü temsilciliğine soyunan ve iyi bir iş yaptıklarını zanneden kibir abidesi ve hoca müsveddesi bazı tipler”, neye alet olduklarını anlamadan uzman olmadıkları bir alanda top koşturmakta/kalem oynatmakta ve densizce hadislere ve hadis kaynaklarına dil uzatabilmektedir.
Tekrar ifade edelim ki, söz konusu hadis kitaplarındaki rivâyetlerin ilmî ölçüler içinde tenkit edilmesi ayrı, bu temel hadis kaynaklarının tamamının önemsiz, değersiz ve güvenilmez gösterilmeye çalışılması ayrı bir konudur. Aradaki bu farkı anlamaktan aciz olan zavallıların dönüp kendi anlayış kapasitelerini/seviye(sizlik)lerini gözden geçirmeleri gerekir.
Şurası bir gerçektir ki hadis inkârcılarının genellemeci bir mantıkla tüm hadisleri ve hadis kaynaklarını güvenilmez gösterme gayretleri tam bir çarpıtmadır, hezeyandır ve en hafif tabiriyle oryantalistlerin algı operasyonlarının ülkemizdeki temsilciliğini/taşeronluğunu/ uşaklığını/etki ajanlığını yapmaktır.
Onların en sahih hadisleri toplama gayretiyle yola çıkan İmam Buhârî’yi hedef tahtasına koyarak saldırmaları ve “içinden cımbızla seçtikleri uç örnekleri/bazı problemli hadisleri” bahane ederek hadislerin tamamını güvenilmez gösterme gayretleri densizliktir/ terbiyesizliktir/aymazlıktır/utanmazlıktır. Bu tür zırvalara Müslümanların karnı toktur.
Nitekim bir adamın kitabından/konferansından/makalesinden/tebliğinden üç beş cümleyi cımbızlayarak o adamı yanlış tanıtmak ve itibarsızlaştırmak nasıl kötü ve gayr-i ahlâkî ise İmam Buhârî’nin eserindeki bazı rivâyetleri cımbızlayarak onun Sahih’ini sonra da, bu kitap üzerinden tüm hadisleri itibarsızlaştırmaya çalışmak da aynı şekilde kötü, çirkin ve gayr-i ahlâkîdir.
Sonuç olarak, İmam Buhârî’yi tenkit etmek yerine ona saldırıyı seçen, müsteşriklerin oyunlarına alet olan, toplumda yer edinmek ve taraftar toplamak için Buhârî üzerinden hadisleri güvenilmez göstermeye çalışanlar “sahanın uzmanı olmayan ve kullanıldığını dahi fark etmekten aciz olan” çakma ilahiyatçılardır/din tüccarlarıdır/din parazitleridir. Bunlar, ifrat ve tefrit arasında gidip gelen dengesiz ve ölçüsüz tiplerdir; herhangi bir “hadis usulü” kitabını okumadan “hadis tarihi ve usulü” hakkında saçmalayan, ağzına geleni konuşan fanatiklerdir; aşağılık kompleksiyle hareket eden, “belki de tefrika çıkarmaları amacıyla” dış güçler tarafından gizlice desteklenen/fonlanan ve kullanılan zavallı piyonlardır. Bunlar tövbe edip kendilerine gelmedikleri takdirde karşılarında hakikati haykıran ve ipliklerini pazara çıkaran “samimi hadis âlimlerini” geçmişte buldukları gibi günümüzde de ve bundan sonra da bulmaya devam edeceklerdir.