İnsan, meçhullüğünü ve sırlarını başından beri hep sürdürmüş, 4.5 milyar yıllık geçmişinde hep değişimler, gelişimler, evrimler, devrimler ve sıçramalar yaşamış ancak gizeminden asla ödün vermemiştir. Her açılan sır kapısını bir başka kapının sırrına düğümlemiştir. Bilim ve teknoloji her şeyin fıtratı üzerindeki, etik olsun olmasın ihtirasları doğrultusunda her türlü değişikleri yapmak gayretini insanlıktan da esirgememiştir! Sırlarını çözeyim derken, insanın sır ummanında yolunu kaybetmiş, ihtiraslarının doymak bilmeyen esareti altında boğulmaktan kurtulmak için de, insanlığını kaybetmek tehlikesi ile yüz yüze gelmiştir. Böylece ihtiraslarımız maalesef putlarımız olmuştur!
Gerek Bilim Adamlığımı ve gerekse Beyin Cerrahlığımı teşvik eden, heyecanımı sürdüren ve sevdiren abidevi, anıtsal ve meşale kitaplardan biri olan ve kütüphanelerin her türlü ihtimamla gelecek kuşaklar için kucaklayıp sakladığı “İnsan Denen Meçhul”ün müellifi, Fransız Cerrah ve Fizyolog, 1912 yılı Nobel Ödülü sahibi Dr. Alexis Carrel(1873-1944), mikro/makrovasküler anastomozların bazı cerrahi prensiplerini vaaz ederken insanın esrarını çözmeye çalışmış, lakin bu husustaki aciziyetini de bütün samimiyeti ile ifade etmişti. Hayat ve insan, sırr’ul Esrar… Sırrı, sırda ve gizlide aramamak gerek çünkü gördüklerimizdir sır aslında. Bilimin sınırları aşılmadıkça, hayatın sırrına da vakıf olunamaz. Görmediğimizden ziyade gördüğümüzden şüphelenmek gerekir! “İnsan denen nihan, her yönüyle insan” çok doğru söz! Benim nöronlarım da kolları sıvamış, genlerimin eseri olan beni, “Ben” yapmak için gayrette…
Âlem Âdem’de, Âdem Âlem’de sırlı… Kâinatta her ne varsa, akrabadır ve bütün mevcudat, geometri ve matematikle sırlanmıştır zaten. Sırlar sırrı kovalar. Aminoasitlerin dizilim programını çözebilirsek, hayatın sırrına da vakıf olabiliriz. Hayatı oluşturan organizma, her biri üreme kabiliyetinde olan canlı hücrelerden meydana gelmiştir. Her üreyebilen de, canlıdır ve Kâinatın ve hayatın sırrı, suya nakış edilmiştir(Enbiya 30).
İnancı bilime karıştırmanın bilimin zaafiyeti, bilimi inanca karıştırmanın da inancın zaafiyeti olduğunun farkındalığı ile Kur’an’ın da, hayatın kullanma kılavuzu olduğunu anlayabilseydik keşke… Zira, bilim bir bütündür, parçalanmaz ve bilgisine güvenen de, kendisine güvenir aslında. En mukaddes bilgi, endüstride ürün haline dönüştürülebilen ve hayata faydası olan bilgidir. Ancak bilim ve teknolojide de “fetva” arayan zihniyet, yarışı baştan kaybetmiştir!
İllüzyondan başka bir şey olmayan bu frekanslar Âlemi’nde hemdem olabilmek, Allah’a ulaşmanın tek yoludur! Kur’ân-ı Kerim’in manevi nüzulünün, devam ettiğini ve ebediyyen de devam edeceğini fark edemeyenin fikri hükümsüzdür. Çünkü Kâinatın beyni olan Kur’an-ı Kerim’in de kendisine mahsus bir konnektomu(!) vardır. Onu anlayabilmenin yolu da bilimden geçer. Zaten Kur’an da, “Bilgisi olmayanların peşlerine düşmeyin!” demiyor mu! (İsra 36). “Bilmediğinizi de bir bilene sorun!” diye emir etmiyor mu!(Enbiya 7).
Kâinat; graviton, foton ve gluon bosonlarının ve deney bazlı düşüncelerin üzerinde durmaktadır. Kâinatı tam anlayabilmek için yer çekimi, elektromanyetik, güçlü ve zayıf nükleer kuvvetin yanında bir beşinci kuvvete, deney bazlı öngörüye, tefekküre ihtiyaç vardır. Diğer yandan, hayatın flaş belleği DNA, RAM’ı ise RNA’dır. Her insan da, kendine mahsus ve her hücresinde 6 milyar DNA bazı olan benzersiz bir “Gen Kitabı” ile doğar.
İlim/Bilim ve Teknoloji, bir taraftan evrensel boyutta hayata katkı için gayret ederken ve yeni yeni kapılar açarken, diğer taraftan iradi ya da gayri iradi(!) sapmalarla insan ırkının fıtratının da değişimine, bir başka boyuta geçmişinden koparılmış ve bir başka mahlukun arz-ı endam etmesine sebebiyet vermiştir. “Fıtrat”a savaş açıp kazandığını sananlar, hakikatte mağlup olanlardır! İnsanlığın fıtratı ve istikbali için insanlığın bir felaket sonrası yeniden neşv’ü nema bulabilmesi için tohum bankaları gibi acilen hayata dair “DNA ve Gen Bankaları” kurulmalıdır! Aksi takdirde yarın, bugünkü insan oğlunu mumla arar durumda kalırız. Ya da ortaya çıkabilecek insansı mahluklarla ve humanoidlerle hayatın başı derde girecektir.
Unutmamalıyız ki; Kâinatta hayata katkı sağlamayan, mevcudatın algoritmik hürriyet, medeniyet, saadet ve refahına hizmeti gaye edinmeyen her türlü faaliyet, zamana ihanettir! Artık bizi, bizden daha iyi tanıyan, kabullerimizi ve duygularımızı yönlendirebilen birileri (Biyolojik, Dijital ve Kuantik Takip Sistemleri) var! Kuantum, “Deri üstü” ve “Deri altı” takip sistemlerinin pabucunu dama attı. Günümüzde istihbarat ajanlarının yerini, sensör, ilaç, mikroçip ve algoritmalar almıştır. Kuantolojik istihbârî takip sistemlerinin, halen kullanılmadığını mı zannediyorsunuz malum ülkelerce… Kuantik Çağ; her şeyin, her yerde, her şey olabileceği çağdır zira. Yine bu açıdan baktığımızda, gerçek sandıklarımız, algılarımızdır. Hakikat değil…
Her şey, “Hiç” hakikatinden bir matematik kaidesine göre yaratılmıştır. Hakikat ise, başvuru referanslarına göre muhtelif tasvirleri mümkün olsa da, daima tektir ve gerçektir. Olmayan bir Âlem/de olsa/n ne olur, olmasa/n ne olur! Zira mevcûdat, Kâinat Mektebinin cihanşumul talebeleridir!
Biz Nobel ödülü verirken, CRISPR Cas9 teknolojisi ve Epigenetik, şimdi bazı kendini bilmez ve insanlığını yitirmiş, düşeceğinin farkında olmayan kendi düşüncesi üzerinde bile düşünebilmekten aciz, ya da zalimin mezalimine mahkum, “bilim insanı” maskeli araştırıcıların(!) elinde, “Genetik Cerrahi Makas” gibi keyiflerince ve ihtiraslarınca kullanılmaya başlanmıştır.
Genetiği değiştirilmiş gıdalar ve canlılar, hem dinamik hem de dinamit olan bilimi tatmin etmemiş olmalı ki, şimdi de kök hücrelerin genetiğine göz dikmiş… Mutant Kök Hücreler de fırsat kolluyor! Genomik Teknolojiler ile, Klonoidler ve “Kırma Mahluklar” da yola çıktı bile. Bazı mitokondrial hastalıkların tedavisinin gaye edinilmesi sonucu, iki anneli, tek babalı bebekler çoktan aramızda… Zira, mitokondrial DNA, anneden aktarılmaktadır.
Beyin ile kontrol edilen bilgisayardan, düşünce ile kontrol edilen insan(!) türedi. Ya Siborg ve humanoidler için yeni yeni beden tasarım gayretleri… “Alt İnsan” türlerini üretebilmek için, DNA bazlı biyolojik format çalışmaları da yabana atılmamalıdır. Yeni Dünya Düzeninde, köleleşen, kontrol edilen ve fıtrat ayarlarına dönmesi mümkün olmayan “Tasarım İnsanlar”, normal fıtratın önüne geçecek ve tanımlanan kredisine göre itibar ve hayat hakkı kazanacak, “Yalancı Cennet”(Ilesium) kurulacak! Allah da, kimsenin özgür ve cüz’i iradesine müdahale etmez. Ama hesabını da, sorar!
Bu iblis kafa, “Tay” gibi robotların da ahlakını bozar! Kâinatın ve hayatın fıtratı ile yapılan savaşı kazanmak, zafer değil, en tehlikeli mağlubiyettir. Fıtrat dışı mahluklar, fıtratla savaş halinde… Keşke bunu fark edebilse insanlık! Yapay Zekanın hayata hükmetmesinin korkunçluğundan ziyade, Yapay Zekayı kötüye kullanan insanlık daha tehlikelidir. Evrensel boyutta ilmi ve bilimsel ahlak ve etik kaide ve kurallar belirlenmediği ve kontrol altında tutulmadığı takdirde, yarın biyolojik insan tipinin son örneği olduğunu fark edemeyen “insan oğlu” için vakit çoktan geçmiş olacaktır. Tarihi kişilerin “DNA/Gen” orjinli “Klonoid”lerinin kaçınılmaz akıbeti de, intihardır!
“İnsan Sonrası” Zaman (Post-Human); Bilgisayar, Nanoteknoloji, Robotik ve Genetik teknolojilerde, logaritmik gelişmelerin yaşanması gerektiği zaman… Yakın gelecekte, beyin, organ, insan, canlı ya da cansız, alet, araç(Zoox) ve makinelerin bir yerlerde, parklarda küflenmesi ve eskimesi, hatta yok olması önlenecektir!
Genlerin, normalde inaktif olan ve mutasyona uğrayabilen psödogenleri “yedek parça” olarak kullanmakta olduğunu, ölümden sonra bile, bir hafta kadar protein sentezleyebildiklerini bile fark edemeyen insanlık, “beyin ölümü(!)” naraları ile nereye gidiyor acaba.
Hücrelerin, genlerin mRNA şifrelerini kullanarak mantık ve matematik sistemi ile Ribizom Fabrikalarında protein ürettiklerinden bir ders çıkaramıyor maalesef…. Zaten bu sebepledir ki, hücreleri de “Binbir Surat” ve devamlı karakter değiştirdiği için, kanserle başa çıkamıyor hekimler! Maalesef orada da ehliyet kaybolmuş, liyakat komada, cehalet itibarda. Cehalet de büyük nimetmiş meğer. Keşke, bilmediğimin cahilliğini de bilebilseydim! “Eğitilmiş Cehâlet” de, zaten rekâbet kabul etmez. Cehaletin yanında, çağımızın salgın hastalıklardan biri de, bilgi kirliliğinin sebep olduğu “Dijital Besin(!) Obezitesi Salgını”dır…
Cehalete yatırımda, rekor üstüne rekor kırıyoruz! Borsası da… Liyakatın olmadığı yerde de esaret, sadakat, cehalet ve cesaret itibar kazanır. Liyakatsızlar, her yere, her yerde, her yerden dişine göre bir liyakatsız arar! Liyakatsızlığın liyakat, seviyesizliğin seviye, ehliyetsizliğin ehliyet, haysiyetsizliğin haysiyet, arsızlığın ar, erdemsizliğin erdem, onursuzluğun onur, ahlaksızlığın ahlak, vefasızlığın vefa, dinsizliğin din, imansızlığın iman, yolsuzluğun yol, tecrübesizliğin tecrübe ve bilgisizliğin de bilgi kabul edildiği ve itibar gördüğü bir dünyada nefes almak ve namuslu bilim ne mümkün! Beklenmiyorsan da, nefes almana gerek yoktur zaten.
“İlim/Bilim/Sanat İnsanı” olmanın yolu, hocanın rahle-i tedrisinden, irfan, ahlak, adalet ve sır perdesini öğrenmekten geçer. Robotlar da, kendilerini geliştirebilir ve tecrübe kazanabilir ve algoritmik usta-çırak usulü kullanılarak rahle-i tedrisle eğitilebilir ve programlanabilir…
Teknolojinin ve demokrasinin yaşayabilirliği de, esasen adaletin uygulanmasına ve gücün sınırlandırılmasına bağlıdır. İrfan da kelam da yok hükmünde, kaybolmuş. Kelâm için irfan gerek. İrfan için burhan, burhan için ihsan, ihsan için iman, iman için Kur’an, Kur’an için bilge insan… Din de, vahiy de, Kur’an da, Kâinat da, mahlûkat da, yaratılış da akıldır. Akıl irâdeyi, irâde mesûliyeti gerekli kılar. Binaenaley akıl, “Hakk”ın insandaki tecelligâhıdır.
Nitekim “Derin Kur’ân”a, sadece mutasavvıflar değil, aklı olan herkesin vakıf ve amil olması şarttır. Ara ki bulasın ehl-i irfan arasında, insanlıkta, bilimde, ilimde… Lakin asla unutulmalıdır ki; bilim, yanılabilir imana göre değil, tartışılabilir, ayrıştırılabilir, ayıklanabilir, yanlışlanabilir ve doğrulanabilir bilime göre yapılır. İslâm da, körü körüne kabullenmeyi değil, sorgulamayı emreder! Ancak “Din ve Bilim”, asla politize edilmemelidir de… İman, aklın ve bilginin eseridir, yaptırım gücü ise imanın.
Bilgi, yerine ve zamanına göre hem gücü, hem cehaleti, hem de aciziyeti arttırır. Mevcudiyeti ve istikbali, fânî prensipler üzere bina edilenler fânîdir. Hiç bir ayırım yapmadan, evrensel boyutta “İyiler İttifakı” oluşturulmazsa, kaçınılmaz son kapıya dayanır. Tasarım insanlar ve ısmarlama canlılar, fıtrî insanları ve canlıları yok etme peşinde… Çünkü, insan dahil, her türlü canlının organlarının üretilebileceği laboratuvarlar/seralar yolda!(Vakıa, 60, 61). Kainatta her şey, tabiatın Matematik ve Fizik kurallarının, bizâtihî Kainat ise İlâhî tâlimatların idaresindedir. Nanopartiküller de (insanı) canlıyı bir verici bir alıcı anten haline getirebilir ve tabiatta hayatiyetin devamı, “Bağlantısallık Bütünselliği” ilkesine bağlıdır.
Mevcudatın, “Fabrika Ayarlarına Dön!” komutu için yedeklenmiş ve koruma altına alınmış algoritmik orijinal doğal yazılımları vardır. Bu yazılımda veya hücrelerin elektromanyetik alanlarında bozulmalar olunca, sağlık sorunlarına yol açabilir. Hücrelerin atomlarına telepati yoluyla bağlanarak hastalanan hücrelerin sağlıklı hale dönmesi sağlanabilir… Atomların da kendi aralarında, ışıktan çok daha hızlı bir internet ve konnektom iletişim ağı vardır.
Atomlara hükmedebilirseniz evrenin sırlarına vakıf olursunuz ve istediğiniz her bilgiye anında ulaşabilirsiniz. Atomların her şeyi kaydeden, asla silinemeyen ve muazzam kapasiteli beyin ve hafızaları vardır. Çünkü beyin, İlâhî tefekkürün laboratuvarıdır. Laboratuvarlar da, bilim insanlarının Allah’la istişare mekanlardır!
Esas ibadethaneler de, zaferlerin kazanıldığı okullar, laboratuvarlar ve kütüphanelerdir. Bu sebepledir ki, Allah, insanları havraya, kiliseye ve mescitlere tıkmak gayesi ile değil, hayata katkı sağlamaları için kitap göndermiştir.
Felsefe; din, ahlak ve bilim şemsiyesi altında erdemli insan olma sanatıdır. Filozofun dindarı, dindarın filozofu olmaz. Felsefe bilgi değil, bilgeliktir. Bilmek ise, her insanın doğal hakkıdır. Her düşünce her gün, kendi beyninde kendi dünyasını yeniden kurar. Bilim, Kâinati izah etme, felsefe kurma, din de yönetme peşinde…
Kaderimizin motiflerini, tekrarlarımız çizse de, umutsuzluğun çocuğunun umut, “BEN”liğin, toplum tarafından işgalinin şöhret, çarenin aslında çaresizlikte saklı ve hayatın “kilit taşı”nın “sevgi” olduğunun farkındalığı ile, düşüncemizin mahkumu olmak durumundayız. Nitekim problemi çözebilmek, problemi görebilmekten geçer. Gözlemler, kurgulanıp formülize edilince ancak bilimsellik kazanır.
Medeniyet, Bilim ve Teknoloji; Bilgi, Öz Güven, Özgürlük ve Eleştirel Bakış ile gelişir. Bilimin gelişmesi teknolojiye, teknolojinin gelişmesi de bilime muhtaçtır. Öğretilenlere şüpheci ve akılcı eleştirel yaklaşım, bilimsel özgürlüğün ve gelişimin esasını teşkil eder. Fakat, müesses nizamı, Kardinal Roberto Bellarmino’lar(1542-1621) olduğu müddetçe de, değiştirmek mümkün değildir. Molla Lütfi’leri(Ölümü, 1495) katleden zihniyet de, özgür düşüncenin ve bilimin önündeki en büyük engeldir! Bilimin bildirmeyip de bildiğimiz, hiç bir şey yoktur. Yol bu yol… Bilimin dışında başka bir yol yok!
Ama her ne olursa olsun yılmamak gerek. Merak, şüphe, gayret, hayal, hayret lazımdır ve karamsarlığa düşmemek gerek. Çünkü, insanı, şüphe, umut ve merak hayata bağlar, gayret, hayal, hayret ve cesaret başarıya taşır, korku ve yılgınlık ise ölümün eşiğine götürür. Ümitsizliğe düşmek, mağlubiyeti kabul etmektir. Merak, üstüne vazife olmayan bir duygu olsa da, cevap tutkusu uğruna, en mutlu ve zevkli anına ara verebilme irade ve kabiliyetidir. Bilgelik de, hayretle başlar. Ölüm, inanç ve umudun tükendiği yerde pusu kurar. Lakin hayâlin hududunu da, ufuk ve hedef belirler. Nitekim bir milletin, bir devletin ihtişamı da, münevveranın ufkuyla müterafıktır!
Evrenin kurallarının varlığını, sadece “Bilim” söyler. Ancak şüphe de, akıbetin ufkudur. Deney ise, şüpheyi Kâinata sormaktır. Sonucunu da, katiyyetle şüphe ve merak belirler.
Yerine göre de akılcı risk almaktan kaçınılmamalıdır. En büyük risk ise, risk almadan tekdüze bir hayat sürmektir. Bu nedenle aklı başında herkesin de bir derdi/riski olmalı, çözümsüz ve çaresiz… Hayatta kalabilmenin sırrı, evrime, devrime, gelişime ve değişime ayak uydurabilmekte ve mücadelede yatar. Nitekim hayat, katkıdır, evrimdir, devrimdir, gelişimdir, değişimdir. Bunlar da, Allah’ın emridir! Evrim tarih boyunca, Kâinatta her alanda devam ediyor ve devam edecektir. Felsefi boyutta inançlar da, tüm canlılar gibi evrimleşir. Lakin, ne evrimi bilenler Kur’ân’ı anlıyor. Ne Kur’ân’ı bilenler, ne Ku’ân’ı ne de evrimi…
Hayata ve Cihana zarar verenler insanlığın düşmandır. Düşmanına özenen ise, mağlubiyete ve zillete mahkumdur. “Eko Sistem” de, “Ego Sistem” de “Egoist Sistem” olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki; insan değil, insanlık öldüğünde, her şey ölür. Nitekim akıl ahlakla mücehhez bilimle, vicdan ise merhamet timsali ilimle beslenir.
Allah’ın en büyük ayeti akıldır. Akılda sebat eden zekâ, evrensel bağlantısallığın teminatıdır. Medeniyetlerin zekası da, insan zekası ile rekabet halinde ve galip olagelmiştir hep… Çünkü medeniyet, birbirine katlanamayanların birbirine katlanılabilmeleridir! Medeniyetler çok, kavimler çok, ırklar çok, milletler çok, devletler çok… Ama insanlık tektir. Hiç kimse de kendi hayatını yaşamaz!
Akıl, vicdan ve ruhun galip gelmediği bilim ve teknoloji, felakettir. Standardize edilemeyen bilim ve teknoloji, faydasızdır. Bilim ve teknolojinin gelişimi, algoritmasının anlaşılabilir ve kullanılabilir olmasına bağlıdır. Teknolojinin frekansı, evrenin ve hayatın frekansı ile uyumsuz olursa da, yine felaket kaçınılmazdır. Diğer taraftan teknolojinin, eşitsizlikteki artışın büyük bir kısmından mesul olmakla birlikte, çözümünün de büyük bir parçası olabileceği unutulmamalıdır. Esas gayesi, insan ve hayatın saadeti olmayan bilim ve teknolojinin canı da cehenneme…
Epigenetik, Robotlar, Yapay Zeka, Android, Kovborg, Syborg, Humanoid, Transhuman, Arttırılmış Gerçeklik, Simulatif Teknolji, Robotik Cerrahi, Nanoteknoloji, Biyomatematik, Beyin Matematiği, Nöronal Matematik, Kuantoloji, Nörokuantoloji, Kuantik Çağ, Nanonöroşirurji, Nanonöroteknoloji, CRISPR Cas9 Teknolojisi, Genetik Cerrahi, Nöroengineerin (Nöromühendislik/Sinir Bilimi Mühendisliği) ve daha neler neler…
Hayatı sona erdiren ve giderek daha agresif virüsler ortaya çıkabilir ve yeni mutasyonlar insanlık için çok daha büyük bir tehlikelere sebep olabilecektir. Bir uzaylı istilası çok zor değil… Evrendeki diğer türlerin varlığı hiçbir zaman göz ardı edilemez. Zira, Evrende kaynakların kıtlığı hipotezi, dünya dışı varlıkların gezegenimizi keşfetmeye ve ardından işgal etmeye yönlendirebileceğini düşünüyorum!
Bunu yanında yapay zeka teknolojileri, makinelerin de öğrenme, yeni bilgi, fikir üretme ve zihin sahibi olma gibi özellikleri doğurmakta, böylece robotların, horul horul uyuyan insanların elinden hayat ipini almasının yolunu açmıştır. Nitekim robotların kontrolü ele alması ve insanları yenmek için kendilerini yeniden tasarlayabilmesi işten bile değildir. Ancak yapay zeka, her şey olmayı başarabilir de, “insan” olmayı başaramaz. İnsanlık başarabildi mi ki…
Bilim ve teknoloji, cihanşümul varlığımızı etkileyen en önemli tekâmül/evrimsel faaliyettir ve Bilim ve Teknolojinin annesi de babası da, insandır. Yapay zeka ile insan zekası arasında oynanan bu oyunda, entellektüel/münevver olmayı insan(!) olan kazanacaktır. Bazı hususlarda yapay zeka, algoritmik olarak insanlardan daha doğru karar verebilir!
Bilim ve Teknoloji, robotik sistemler, insana süratle hedonistik zevk kazandırırken, keşke empati, gönül, vicdan, dertleşme, paylaşma, şefkat ve derin mutluluk duygularını da koruyabilseydi! İnsanlık, bu kafada olduğu müddetçe teknoloji ile başa çıkamaz. Kâinatı kasıp kavuran bu şeytani kafa var oldukça ve gerekli tedbirler alınmadıkça, robotların istikbalde hayat ve insanlık için büyük tehlike arz edeceği kanaatindeyim. Bu gidişle maalesef insanlık, Dijitalleşme ve Transhümanizmin verdiği çılgınlıkla, hayatın ve organlarının tükeniş felâketini, Moliere’in ölümü gibi ayakta alkışlayacaktır. Zira ölmekten değil de, ölümsüzlükten korkmak gerek. Tevekkülü, tembellik sanandan da tefekkür beklenmemeli… Hiç bir âlimin, hiç bir kimsenin gökten zembille inmemiş olduğu hakikati ile, bu yorumu cesaretle yapıyorum.
Bu arada, hayat da yeni bir yola girmek suretiyle, yeni yeni meslek ve gruplarının da boy göstermesi kaçınılmaz olacaktır. Bu yeni meslek gruplarını alt alta sıralayacak olursak (GELECEĞİN MESLEKLERİ);
- YEDEK ORGAN MÜHENDİSLİĞİ
- DOKU MÜHENDİSİĞİ
- PROTEİN MÜHENDİSLİĞİ
- İMMÜNOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ
- GEN MÜTEHASSISLIĞI VE CERRAHLIĞI
- GENETİK MÜHENDİSLİK
- NANOTEKNOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ
- ROBOTİK KODLAMA UZMANLIĞI
- 4-D KATMANLI İMALAT UZMANLIĞI
- SİBERNETİK SİSTEM UZMANLIĞI
- SİMÜLASYON MÜHENDİSLİĞİ
- HOLOGRAFİK ROBOTİK TASARIMCILIĞI
- CYBORG TASARIMCILIĞI
- ROBOT TAMİRCİLİĞİ
- BİYOTASARIM UZMANLIĞI
- BLOCKCHAİN MÜHENDİSLİĞİ
- BEYİN, NÖRON ve İMPLANT MÜHENDİSLİĞİ
- ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK(VR) MİMARLIĞI
- ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK MÜHENDİSLİĞİ
- ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK TASARIMCILIĞI
- AĞ VE SİBER GÜVENLİK UZMANLIĞI
- GELECEK MÜHENDİSLİĞİ
- FÜTÜRİST DANIŞMANLIĞI
- BEYİN TRANSFERİ UZMANLIĞI
- HAFIZA GELİŞTİRME MÜTEHASSISLIĞI VE CERRAHLIĞI
- HAFIZA TEKNOLOJİLERİ MÜHENDİSLİĞİ
- HOLOGRAFİ UZMANLIĞI
- SİMULASYON MÜHENDİSLİĞİ
- GÖMÜLÜ SİSTEM YAZILIM MÜHENDİSLİĞİ
- UZAY MÜHENDİSLİĞİ
- UZAY TIP MÜTEHASSISLIĞI
- UZAY TURİZM REHBERLİĞİ
- BİYOGENETİK MÜHENDİSLİĞİ
- DİJİTAL REHABİLİTASYON UZMANLIĞI
- YAPAY ZEKA MÜHENDİSLİĞİ
- DRONE TASARIM VE PİLOTLUĞU
- KLONLAMA MÜHENDİSLİĞİ
- UZAY MADENLERİ MÜHENDİSLİĞİ
- BİLİŞSEL SİSTEM MÜHENDİSLİĞİ
- AKILLI BİNA MÜHENDİSLİĞİ
- FİBEROPTİK MÜHENDİSLİĞİ
- KUANTUM BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ
- KUANTUM DANIŞMAN VE UZMANLIĞI
- ANDROİD MÜHENDİSLİĞİ VE DANIŞMANLIĞI
- TRANSHUMAN UZMAN VE DANIŞMANLIĞI
- GİYİLEBİLİR TEKNOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ
- RÜYA MÜHENDİSLİĞİ ve UZMANLIĞI
- DİJİTAL VERİ GERİ DÖNÜŞÜM UZMANLIĞI
- SOYU TÜKENMİŞ TÜRLER UZMANLIĞI
- BİYONİK KADIN/ERKEK UZMANLIĞI
- VS…
Listeyi çok daha da uzatmak mümkün olsa da, durumun vahameti açısından ve okurlarımız karamsarlığı sürüklememek adına, bu kadarla iktifa edeceğim.
Ahlak ve etik değerleri göz ardı eden, insanlığını yitirmiş, hasis ve canavar ruhlu, doymak bilmeyen ancak bilimin hem dinamik hem de dinamit olduğunu ve feci şekilde intikam aldığını ve almaya devam edeceğini farkında olmayan devletler, milletler, güç ve terör odakları, ihtiraslı organizasyonlar ve ahlaksız bilim insanları(!) unutmamalıdırlar ki, kaybeden sadece kişi, millet, ülke, kıta, Dünya değil, topyekün hayat ve Kainat olacaktır! Çünkü, “Hayaller Âlemi” olan Kâinat, birbiri ile bağlantılı bilgi nöronlarından(!) meydana getirilmiş, muazzam, canlı ve talimatlar çerçevesinde hayatiyetini sürdüren tek bir akıllı “BEYİN”dir. Beyin de, kimliktir!
Kâinatta var olan her şey, birbirleriyle iletişim içerisindedir. Hayatın bizâtihî kendisi de bilinçlidir ve bilinç, Kâinatta ve mevcudatta kuantalar halinde yayılabilen elektromanyetik dalga enerjisidir. Elektron, bir kuantum parçacığı, foton da, ışık kuantumudur. Kuantuma gelince; mevcudat, beyin, beden, zihin ve ruh ilişkilerinin bir tezahürüdür.
Kuantum evreninde de, hiç bir şey imkansız değildir. Evrendeki frekans aralıklarında olan fotonlar, duyu organları vasıtası ile beyinde elektromanyetik dalgalar halinde “BİLGİ”ye dönüştürülür. Kainattaki bilginin bizatihi kendisi bile “Foton”dur! Kainat ve hayat birlikte; senaryosuna oyuncularının müdahale edebileceği bir tiyatrodur. Kâinat da, frekans ve parçacıkların birlikte fokur fokur kaynaştıkları bir kazan!
Evren beyine, beyin bir nörona sığmış da, tek bir nöron Evrene sığmamış! Bir nörondaki akıl ve hassasiyet, keşke insanda olsa… En büyük, amansız, pragmatik ve hedonik muharebelerin yaşandığı savaş meydanları, “Beyin”lerdir. Hayat ile kalibre edilmemiş doğrular, yanlıştır. Kişisel doğrular da, beynin şartlanmalarına göre doğrudur! Bedenine hakim olamayan zihin, bedeninin mahkumudur. Bu sebeple mesuliyette güç, güçte de mesuliyet gerekir! Velhasıl, hayata katkı için nefes alabilmekte ve insan olabilmekte yatar insanlık…
İnsanlığın en büyük keşfi, Kâinatı anlayabilecek olduğunu fark etmesidir. Beyni öğrenmek de, Kâinatı öğrenmektir. Beyin, kötü günde ve çaresizlikte değişir ve çare üretir. Kâinattaki tüm dengeler ise, eşitsizlik üzerine inşa edilmiştir. Bilim, evreni olduğu gibi anlamak, teknoloji ise, bilimi evrende kullanmaktır. Kısa bir ifade ile bilim anlamak, teknoloji kullanmaktır. Fizik ise; tabiattaki hadiselerin nasıl cereyan ettiği hususundaki faraziyelerdir. Hayat da, hayatın her merhalesine farklı bir hayat bularak, yeniden doğabilmektir.
Biyolojik kimliği algoritma, kişiliği ise androritmaların meydana getirdiği kuanto-holistik çağda dinlenmekten yorgun olan insanlık, küresel plan ve küresel oyundan bihaber olarak, hayatın kobaylığına ve bilimin oyuncak edilişine ses çıkartmayarak ve itiraz etmeyerek, tabiat kaidelerini bozmakla, “isyan” içindedir!
İnsanlık, insan ve hayat için en büyük tehlikenin yine insan olabileceği bilincinde olmadan, mesuliyetinin ve hayalinin de ötesinde, daha fazla güç sahibi olabilecek teknolojiler üretme peşindedir. Bu serüvenle, insanlık ve hayatın gelecek 50 yıldaki değişimi, geçmişin 1000 yılındakinden çok daha fazla olacaktır. Zaman hızlanmış, her yıl bir çağ oluş, insanlık, giderek yalnızlaştırılıyor. Haberimiz yok! Yakın gelecekte, mucizeler de, kerametler de, normal ve anlaşılır hale gelecektir. Temennimiz, bu değişimin hayat için hayır ve katkı sağlamasıdır.
Keşke insanlık; hayatın, organ, doku, moleküler ve hücresel düzeyde, değişken, problemli, zor ve stresli ortamlardaki uyum ve adaptasyon kabiliyetini, farklı hücrelerin homeostaz ve esnekliği sağlamak gayesi ile birlikte nasıl etkileşime girdiklerini ve tek vücut gibi davranma stratejilerini anlayabilse ve ders alsa…
Kâinatta çözümsüz problem yoktur. Çünkü Allah her insanı, karşılaşabileceği her problemi çözebilecek yazılımla mücehhez kılmıştır. Yeter ki, bilmeyi ve sevmeyi becerebilsin, fıtratından uzaklaşmasın. Zira, bilmeyi ve sevmeyi beceremeyen insan, fıtratından uzaklaşmış bir köledir.
“NÖRONAL MATEMATİK”, Yeni Bilim. “Beyin Matematiği”… Hiç kimsenin çözemediği problemler, hücredeki matematik ve geometri problemidir. Bu çerçevede eğri ile doğru, asla mukayese edilemez. Alışılmışın dışında muazzam bir matematik sistemi var beynimizde, nöronlarımızda…
Kâinatın sırrı da, ideal simetri ve eliptik integral üzerine inşa edilmiştir. Beynin çalışma sistemi, “Nöronal Matematik” kaidelerine göre inşa edilmiştir! Beyin, her şeyi, her fikri kabul eder, reddetmez, kayıt altına alır ve asla kaybetmez. Sağ beyin Abstrakt Matematiği, Holistik ve Kuantik, sol beyin Lineer Matematik ve Newtonian, “Bütün Beyin” ise, Nöronal Matematik kaidelerine göre çalışır. Bu Matematik, aynı zamanda Allah’ın yaratma/düşünce sistemidir de. En büyük güç olan bilgi de, beyni yeni baştan şekillendirir, formülize ve matematize eder ve değiştirir. Bilginin doğurduğu kuvvet ve cesareti, hiç bir güç mağlup edemez!
Artık bilgisayarlar, giyilebiliyor, vücuda nakledilebiliyor ve yenilebiliyor. Bu nedenledir ki, esas maksadı hayata katkı sağlamak olmayan her türlü faaliyet, gereksiz, hatta tehlikelidir ve tedbir alınması gerekir. Bilim de, hayat içindir. Fakat, bilimde “Kıyle, Kâle”(Denildi, Dedi) ile değil, “Kultü, Ekûlu”(Söyledim, Söylüyorum) ile “var olmak” mümkündür.
İstikbalde mahremiyet, dijital verinin her şeye hakim olması sebebi ile, lüks bir zenginlik ve ayrıcalık sayılacaktır. Her ne kadar “Dijital Dünya”da “Çevirim Dışı” kalabilmek lüks(!) olsa da, yine maziyi eleştirmek yerine, istikbali inşa için dijital düşünmek ve ter dökmek gerekir. İstikbal de, geçmiş, bugün ve hayallerdeki gelecek üzerine inşa edilir. Gelecek ise, beklenenden daha hızlı gelecek! Bilimin meşalesi ile istikbali inşa etmeliyiz. Zira “İlâhi Adalet”, mutlaka tecelli edecektir.
Düşünce; nöronal elektromanyetik alanın senkronizasyonu sonucudur. “Dijital Düşünce”, Kuantik ve Holistik Çağ’da yeni bir boyuttur ve olmazsa olmazımızdır. Nitekim agnostik toplumlar, kolaylıkla güdülenebilir ve köleleştirilebilirler. Zira, toplum düşüncesini değiştirmeden, hiç bir şeyin değiştirilmesi mümkün değildir.
Hastalıkları önleme diye bir derdi olmayan “Modern Tıp”ın da, bu Kuanto-Holistik çağda, kendi sonunu hazırlıyor olması muhtemeldir! Bazı erken ya da geç teşhislerin, hastalığın doğal seyrini etkilemesi de kuantik bir hakikattir. Diğer taraftan, istikbalin en zeki doktorları, medikal elektronik kayıtlar, algoritmalar ve veri tabanları olacaktır. Robotik cerrahi sistemler de, sürücüsüz otomobillerin bir önceki sürüş tecrübelerine dayandığı gibi, eski ameliyatlardan elde edilen tecrübi veriler üzerine eğitilecektir. Tedaviler bireyselleştikçe, teknolojiler de kişiselleşecektir. Toplum ise, bilimsel ve teknolojik gelişmelere, tıptan daha hızlı ve daha yüksek tempoyla ayak(!) uydurmaktadır.
Çok yakın gelecekte kuantobiyoteknolojik imkanlar, her türlü yayının beyinlere doğrudan aktarılmasını, kortikal modemleri, uzaktan muayene ve moleküler görüntüleme yöntemlerini, rejeneratif tıbbı ve biyolojik imalatı mümkün kılacaktır.
Yarının hekimsiz ve cerrahsız hastaneleri, yolda…!!! Artık semiyoloji, yapay zeka ile çok kolay olacak. İstikbalde, tıbbi ve cerrahi değişimi yönetenler, hastalar olacaktır!
Tedavi ve ameliyat için hazırlanan hastaların gözlerindeki korku, şüphe ve tedirginlik ifadelerinin, ümide, sevince, sevgiye ve itimata dönüşmesi, bağışıklık sistemlerinin güçlü, doktorunun ve cerrahının elinde şifa ararken, “ölmeye” de hazır olduklarının ifadesidir! Bunu kazanabilmenin yolu da, hastalarının gözlerini okuyabilen ve kendi gözlerini de hastalarına okutabilen, bilgi, tecrübe ve bilgeliği ile bu dönüşümü başarabilen, hekimlerden geçer. Bu hekimleri, Dijital, Kuantik ve Holistik Çağda bulmak mümkün olacak mı? Zannetmiyorum.
İbret gerek…Bir “Gen”in ferasetinden ibret almayanın nefes alması, Cihân’a ziyandır, yüktür! Halden hale hallenmesi gereken deha, Allah’ın yaratma sisteminin matematik olduğunun bilincinde olarak, hayat adına dahiyane cihanşümul fikirlerle adil proje ve teknolojiler planlamalı ve gerçekleştirmelidir.
Hiçbir kural ve kaide tanımayan bu frensiz araştırmalar(!), ister gizli isterse aşikar olsun, maziye tezekkür, istikbale tefekkür ve teakkul ile baktığımızda; her şeyin frekans ve dalga, gelenin de gidenin de bir illüzyon, aldatma, gölge ve oyun, görülen bir şeyin olmadığı, sadece gösterilen şeylerin var olabileceği, varlığın yokluğa, yokluğun da varlığa muhtaç, evrensel şuurun bütünsel beyin ve nöronal fonksiyon, nöronal bağlantıların, aksonların, dentritlerin ve mikrotubullerin kuantik bilgisayar, her şeyin beyinde nöromikrotubullerde holistik hafızada kayıtlı ve depolanmış, entellektüel faaliyet kabiliyetinin “Yaratıcı Zihin” ile alakalı, görünenlerin var görünmeyenler yok, “Işık”ın, bakarsan “Parça”, bakmazsan “Dalga”, “Var”ı “Var” yapanın göz, doğru yapmaktan daha doğru, doğruyu “bilmek”in, büyük soruların cevabının küçük soruların cevabında gizlendiği, “mazinin istikbal, istikbalin de mazi” prensibiyle, yıldızlara baktığımızda nasıl yıllar öncesini görebiliyor ve yaşayabiliyorsak, tersinin de olabileceği, yıllar sonrasının da görülebilir ve yaşanabilir, zamanda yolculuğun mümkün(Temessül, Tecessüd, Tayy-ı Zaman, Tayy-ı Mekan), “Zaman Teorisi”ni çözebildiğimiz an, galaksi dışına ve farklı zaman boyutlarına da seyahat edilebileceği, herkesin yarına hasret, yarının da yarına hasret, düşünce, niyet ve arzu atmosferinden kuantum alanının etkilenip tepki/cevap vereceği, geleceğin gelmeyebileceği, bizi zayıflatan şeylerin aslında bizi güçlendirdiği, bir şeyin varlığının da, yokluğunun da ispat edilemeyeceği, ihtimal varsa ve modellenebiliyorsa gerçekleşebileceği, bilimin de her zaman bir bedel istediği, “Kuantum Tünelleme”nin bir sızıntı gibi telakki edilmesi gerektiği, Kuantolojinin, hüznün de sevincin de aşırılığına müsaade etmediği ve her şeyi kararında istediği, Kuantik açıdan bakıldığında bile, şikâyetsiz müşterinin memnun değil müştekî ve memnûniyette şikâyetin, şikâyette de memnûniyetin gizlendiği, merakın bilmek değil, zihnin meşguliyeti muvacehesinde hayretle sual sorabilmekle ve bilimin ilerledikçe bilinenleri bilinmez, bilinmeyenleri de bilinir yaptığı, iyiliğin ise, sahip olmaktan ziyade bilmiş olmaktan ve ânı yaşamaktan doğan sevinç olduğu, bilinmeyenin bilinmesi serüveninde, meçhulün kapısının anahtarının, “Kuantum Gerçekliği”nde sırlandığı, fark edilir.
Düşüncenin olduğu yerde elektrik, elektriğin olduğu yerde elektromanyetik alan vardır ve birbirlerine dönüşebilirler. İstikbal, mâzinin neticelerini değiştirebilir. Nitekim, Kuantum Mekaniğinde, “İstikbal” “Mâzi” ile birleşerek, “Bugün”ün “BİLGİ”sini oluşturabilir. Çünkü “Şimdi”, aslında hiç yoktur. Kuantum dinamikleri fark edildikçe, Kâinat ve hayat da farklılaşır.
Yeni Dünya Düzeninde, teknoloji pahalı, insan ucuz ve her rüya anlamlıdır, anlayana… Çok önemli fonksiyonlardan biri sayılan plastisite, devinim için gerekli ve plastisitesi olmayan beyin, “beyin”sizdir! Beyin, bulunduğu ortamın da beyni olur. Beynin eski/yeni defterleri karıştırmasına, rüya denir. Lakin berrak beyin, rüyada olacağı/geleceği görebilir ve kollektif bilinç, kollektif rüyalar oluşturur.
Tek başına olmayıp herc’ü merç içinde yapayalnız olduğumuz bu Âlem’de, asla mutlak devinimsizlik yoktur ve Kainatı en doğru, yine Kainat açıklar ve anlaşılır kılar (İçkincilik). Arzu ve arzulanan arasında, eşit bir etki söz konusudur ve özgür irade yoktur. Çünkü iradenin sınırlarını, cihanşümul kaideler belirler. Zihin, bedenden ziyade beynin fikridir ve beden ve ruh, tezahür eden aynı varlığın iki farklı ifadesidir. Kozmik gaye ile de, hayatın gayesi aynıdır. Bilim açısından her varlık, aynı öneme sahiptir ve sıralama yapmaz. Düşünceden de daha hızlı hareket eden ruh, bedenle giydirilmiş, akıl, vicdan, zeka ve nefis ile mücehhez kılınmıştır. Aklın kabul etmediği inançlara ilk karşı çıkan düşünürler, Milet’li Tales ve Anaksimandros’tan bile ders çıkartamayanların da fikir sahibi olmaları mümkün değildir.
Kâinat’ta hiç bir şey “yok”tur. Sadece göründükleri oranda, durumda ve anda “var”dır. Yani, bakarsan “var”, bakmazsan ”yok”…
Beyin de; Kâinatı fark ettiği oranda evrimleşmiş, Kâinat şuurunun vücut bulmuş halidir ve Cihanı yansıtır! İnsan bilinci de, Kâinat bilincini kavrayabildiği, özgürce fark edebildiği, anlayabildiği ve hayal edebildiği kadardır. Özgür iradesi olmayan da, asla şuurlu olamaz.
Bugün, laboratuvarda derin beyin simülasyonu ile “uzaktan kontrollü biyorobota dönüştürülen fareler”, insanlığa göz kırpıyor! Beyinde, hücre içi mikrotübülüslerin elektromanyetik titreşimlerinin kuantik şifreleri çözülünce, istenilen doğrultuda tekrar şifrelenebilir, kodlamalarla algoritmalar üretilerek tekrar geri gönderilebilir, tedavi gayesinin yanı sıra farklı bilgi aktarılabilir ve beyinler uzaktan da olsa, kontrol altında tutulabilir. Beynin algılayabildiği ve kavrayabildiği gerçeklik, sadece bir illüzyondan ibarettir.
Cihanın saklı değişkenliklerini kavrayabilen ve istikbalini planlayabilen bir beyin için de, evrimleşmek gerekir. Dinamik ve canlı bilgi olmadan, ütopya sahibi olmak mümkün değildir. “Faber est suae quisque fortunea” (Herkes kendi talihinin mimarıdır). (Romalı siyasetçi, Appius Claudius Caecus). Ne de güzel özetlemiş hayatı… Keşke insanlık ve bilim anlayabilse! “Akan veri işleme sistemi” ile, anlık dinamik girdilerle genel değerlendirme sonuçlarını güncellemek ve geleceği tahmin ederek adım atmak mümkündür.
Bu çerçevede geleceği şekillendiremeyen ve ütopya sahibi öğrenci yetiştiremeyen “Hoca”ların da kullandıkları unvanlara, aldıkları nefese, attıkları adıma yazıklar olsun! Lisan, okumak, yazmak, öğrenmek, öğretmek, düşünce kalkmayı bilmek, pes etmemek, yanlış yapmaktan korkmamak ve utanmamak, motivasyon, dürüstlük, inanç, cesaret, merak, şüphe, gayret, disiplin, sabır, saygı ve ahde vefa bilim insanının olmazsa olmazlarıdır. Çünkü bilimde “Yanlış Yapma Korkusu”, tembelliğe bahaneden başka bir şey değildir. Bilimsel buluş ve başarılar genellikle, dinamik merak, anlama ve bilmenin doğurduğu hazzın sonucudur. Görmeyi, duymayı, hissetmeyi, anlamayı ve bilmeyi öğrenememek ve öğretememektir esas problem. Ben de, okudukça doğdum, anladıkça inandım, öğrendikçe büyüdüm, öğrettikçe yaşadım, düşündükçe var ve kitaplarımla ölümsüz… Fikirlerimi kitaplarıma yazmadım. Yazdıkça kitaplarımı, fikirlerim gelişti hep…
Yakın bir gelecekte, sanal gerçeklik (VR) prensipleri çerçevesinde, hologramlarımızla birçok yerde toplantılara bile iştirak edebileceğiz ve birbirimize ikramda bulunabileceğiz. Her maddenin, kendisine mahsus dalga boyu ve frekans bazlı kombinasyonu olan algoritması çözülünce, her şey sayısızca üretilebilecek ve (canlı/cansız) iletişime geçilebilecektir. Nitekim, nasıl görmek, nasıl duymak, nasıl hissetmek istersen, öyle görür, öyle duyar ve öyle hissedersin!
İstenildiğinde, Starlinkler üzerinden her yerde ve her zaman, radar teknolojisi ile entegre elektronik sistemler özel olarak manipüle edilerek kilitlenebilir. Starlink aracılığı ile istenilen kişinin hologramı (mucizevî bir şekilde!) gökyüzünden dünyaya “mehdi ve mesih” iddiaları ile indirilebilecektir!
“Dijital Tufan”, “Dijital Diktatörlük”, “Dijital Faşizm”, “Dijital Uyuşturucular” ve “Dijital Kölelik” planlanmış durumda… Dijital Bankerlik, Dijital Faşizm ve Dijital Diktatörlük, uyarılara kulak tıkamış, aklını kullanmayan ve ahlaktan yoksun toplumların başına gelecek olan kaçınılmaz musibettir!
Toplum için en büyük uyuşturucu, program/yazılım esaslı “Dijital Uyuşturucular”dır. Çok acil tedbir gerekir. Nitekim, teknolojinin kurguladığı fantastik bir dünyada, din, ahlak, gelenek ve yardımlaşmadan yoksun, dijital uyuşturucuların etkisinde hedonik bir toplum (İntihar Kuşağı), intihara sürüklenmenin eşiğinde debelenmektedir. Zaten, içinde yaşadığımız ve illüzyonlardan başka bir şey olmayan bu Âlem’de, farkında olmadan sentetik hayaller içerisine sürükleniyoruz. Yağma üzerine kurulmuş batı medeniyetinin planında da, “Great Reset” sonrası da, syborg ve humanoidleri kontrol eden “Black/Deep Web” (Derin Devlet!) var!
Bu gidişatın sonunda, “İnsan Sonrası” “Post-Human” veya “İnsan 2.0 “, “Hızır”lığın unutulduğu, “Hınzır”lığın itibar gördüğü bir dönem olacaktır. Bu nedenledir ki, zamanın öğrencisi değil, öğretmeni olmak esastır. Tedbiri elden bırakmamak gerekir. Bunun için de, ortak aklın, evrensel boyuttaki dinamik ve itici gücünün özgür irade olduğu hakikatini göz ardı etmeden ve icatları ihtiyaçların doğurduğu ve üretmeyenin tüketileceği prensibini akıldan çıkarmadan, ahlaklı bilime sarılmaktan ve etik kaidelerden ödün vermemekten başka çıkar yol bulunmamaktadır.
Atomaltı parçacıklarını anlamaya çalışan insan, bir türlü kendini anlamaktan acizdir. Kabiliyetimizin yanında, acziyetimiz yok, acziyetimizin yanında da, kabiliyetimiz yok… Bilinçsiz sanılan elektronlar, protonlar, nötronlar, leptoplar, bosonlar, parçacıklar, çok akıllı ve biz farkında değiliz! Sağır ama duyuyor, kör ama görüyorlar…
Kendini bile bulamayan insan, Allah’ı bulma peşinde… Kâinat, inanılmaz derecede kaotiktir. Öyle ki; muhteşem bir düzeni, estetiği, ahengi, armoni ve balansı içinde saklar. Ama, beynin ihtişâmı karşısında, Kâinat ne kadar da âciz kalmış…
Kâinatı tanımak için, kendini tanı!
Kendini tanımak için, beynini tanı!
Çünkü beynin Kâinat’tan çok büyük…
Felsefenin beslemediği bilim topal, cihanşümul ahlak ve edebin kuşatmadığı teknoloji kör, merak ve şüphenin sofrasında bulunmadığı bilim insanı açtır.
Neoliberal sistem, çözüm üretmeyip, problemlerin sürmesini istese de, Kozmik Sofrada, her bir varlığın yeri ve hakkı vardır. Becerimizin, intiharımıza sebep olmasına izin vermemeliyiz. Bundan dolayıdır ki çare; multidispliner çarelerin entegrasyonudur. 21.Yüzyılın kalbi, Nörolojik Bilimlerde atacak ve en güçlü kara delik ve yol ise Nörobilim… Tefekkürün kaynağı da, Nanonörofilozofi…
Konu ile alakalı birkaç aforizmamızı buraya alalım!
*Ben doğmadan önce de vardım!
*Rahatla ilim de bilim de olmaz, gaflet ve illet artar!
*Tokluk gaflet ve cehaletin, açlık rahmet, bilgelik ve faziletin kapısıdır!
*Sözdeki muhabbetle sohbet, sükutunda saklıdır!
*Evet… Allah’ın da bir planı vardır. Ama o plan da, “İNSAN”dır. Unutma!
*Zehiri ve acıyı bal eylerken, balı acı ve zehir eylememek gerek!
*Bazı fikirler, insanlardan daha ilginç ve kıymetlidir.
*Bizdeki “Aydın İnsan” tipi, maalesef Türk’ten ve Müslümandan başka herkese, mescitten başka her ibadethaneye, imamdan başka her din adamına, Türk ve İslam geleneğinden başka her geleneğe, Türk musıkîsinden başka her müziğe, mukaddesat ve vatan düşmanlarına hayran olan insan tipidir!
*Bilim bulantısının sebebi, anahtar teslimi akademik tezler…
*Maalesef akademik hayatta, kıdem ve rütbe arttıkça, cahillik de paralel bir şekilde artıyor!
*En iyi ameliyat, yapılmayan bir ameliyattır!
*“Yok” da “Var” da, “Bir”dir.
*Taşıyıcının kalitesi, taşınanın kalitesini etkilemez.
*Bilmiyoruz. Biliyoruz da, bilimin ve bilginin yolculuğunu bilmiyoruz!
*İnsanın da, bilimin de, Tanrının da en büyük düşmanı, yine insan…
*Bir “Akl-ı Selim” Aranıyor!
Şu hiç bir işe yaramayan, gençleri oyalamak adına milletin sırtına vurulmuş bir yük olan, cehalet ve işsizliğin esas sebebi bazı üniversite(!), fakülte(!) ve akademik unvanlara(!), Allah rızası için “DUR!” diyecek bir “Akl-ı Selim”…
*Yıkım yaratıcı ise, toplumsal sıçrama yaptırır!
*Sen, Ben, Gen…
*Elektromanyetik dalgalar, fotonların meydana getirdiği sihirdir!
*Bağlantısallık, hakikatte “Vahdet-i Vücud”un yoludur.
*Tanrının yarattığı kaosu kozmoza dönüştürmesi, bilimin doğuşuna sebeptir!
*Allah, yardım için gayrete bakar. İmana, ibadete değil…
*Hakikat, “yok”u “var”, “var”ı “yok” etmektir.
*Var olmanın delili, düşünmektir. Düşünmek, varlığın ispatıdır.
*Hakikatın gözlerde tecellisi, Felsefedir.
*Sonsuzluk, bir nokta kalmış zerrenin içinde…
*Din’in sahibi Allah, İlâhiyat’ın sahibi insanlardır!
*Al aklımı, ver Kur’ân’ı. Al Kur’ân’ı ver aklımı!
*Akıl varsa, dine ihtiyaç yok! Akıl yoksa, dine ihtiyaç yok!
*Aklımızdan geçeni Kur’an’la delillendirmektense, aklımızı delillendirmemiz gerek…
*Gelenek din, din de gelenek olursa, her şey tanrılaşır!
*Ne kadar verirsen, o kadar zenginsin.
*Zenginlik, hayatın sadeliği ile ters orantılıdır.
* Uykudan uyanmanın adına “ÖLÜM” demişler!
*Düşünmek için Felsefe, Felsefe için düşünmek gerek!
*Haksızlığın “hak” kabul edildiği yerde, “haklı” daima haksızdır!
*İnsan, ancak teri kuruduğunda ihtiyarlar ve ölür ancak…
*Terini kurutan bilim insanının, aldığı nefese yazık…
Ve bir şarkımız ile bitirelim.
“Dargın gibi her bir bakışın başka sitemdir!”
GÜFTE: İSMAİL HAKKI AYDIN
BESTE: İSMAİL HAKKI FENCİOĞLU
Hanende: İbrahim Suat Erbay
Ud: İsmail Hakkı Fencioğlu
Yaylı Tanbur: Muaz Ceyhan
Dargın gibi her bir bakışın başka sitemdir
Sînemdeki sevdan, bana bir tatlı elemdir
Yar yar diyerek, hep yazıyor ağlıyorum ben
Gözyaşlarımın şahidi, yorgun bu kalemdir…
KAYNAKLAR
- https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_352.pdf
- https://www.acapublishing.com/dosyalar/baski/LUMINOSOPHY_2021_205.pdf
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-hayat-quo-vadis/ismailhakkiaydin/
- http://nazifesisman.com/insan-i-kamilden-yeni-insana/
- https://youtu.be/AWMAVM9Sa3U
- https://www.akademikakil.com/kuantik-cagdan-holistik-caga/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/antikor-muhendisligi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/gen-ve-dna-bankasi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/norokuantofilozofi/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-hayat-quo-vadis/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantik-cagin-kapisinda/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantolojik-ben/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/kuantik-felsefe/ismailhakkiaydin/
- https://www.akademikakil.com/dunya-beyin-agi-beyinlerarasi-internet-wbw-gercek-oluyor/ismailhakkiaydin/
- https://www.acapublishing.com/magazine
- https://www.akademikakil.com/holistik-istikbal-ve-insan-sonrasi/ismailhakkiaydin/
- Kaku M.; Physics of the Future, 2016.
3 yorum
Sayın Hocam
Emeğinize sağlık. Yazmışsınız. Müktesebatınızda ne varsa yazmışsınız.
Ancak 1nsan 2.0 hakkında; ” Etrafını cami, ağyarını mani ” yazmamışsınız. Dolayısı ile İnsan 2.0 hakkında bir şey öğrenemedik. ( Benim, ‘BeyinSiz’liğimden olabilir”
Giriş, gelişme sonuç bölümleri olan “etrafını cami, ağyarını mani ” bilgi verici ve öğretici makalelerinizi de
bekliyoruz.
Not; ‘Leptop’ değil, ‘Lepton’ olacak sanırım.
Saygılarımla.
Sevgili Bülent Demirbek Kardeşim!
Teşekkür ediyorum.
Eksik olmayınız!
Makalenin başlığı, “İNSAN 2.0”…
Haliyle de makale, “Makale 2.0” olmak mecburiyetinde…
Sayın Hocam.
Sayın Hocam;
Cevap lutfetmişsiniz. Teşekkür ederim.
“Makale 2.0 olmak mecburiyetinde” demişsiniz. Okuyucu olarak bizler hâlâ, “insan 1.0” fabrika ayarlarındayız. “Makale 2.0” dan; “İnsan 2.0 ” hakkında asgari bilgiyi alamadığımız için kendimizi “update” edemedik. İnsan 1.0 lar için de; “efradını cami, ağyarını mani” makale yazarsanız mutmain ve müstefid oluruz.
Saygı ve hürmetlerimle.