Eğitim ve öğretim genel olarak ahlak ve meslek eğitimi olmak üzere iki alanda gerçekleşir. Meslek eğitimi daha çok bireysel yetenekler ve de güncel ihtiyaçlarla alakalı iken ahlak eğitimi meslek eğitimini de kapsayacak kadar geniş bir alana sahiptir. Meslek eğitiminde başarı kişinin seçtiği meslek ile ruhsal ve fiziksel uyumu ile bağlantılı iken ahlak eğitimi ise doğa ile ve diğer varlıklarla olan ilişkilerdeki başarı ile bağlantılıdır.
Biz bu yazımızda özellikle devlet idesine dayalı olarak yapılan eğitim planlamalarının felsefi arka planına, bir başka ifade ile eğitim planlamalarının temel mantığına değinmeye çalışacağız.
Eğitim politikaları insanın kendisini ve hemcinsleri olan ile ilişkilerini algılama ve kurgulama biçimine bağlıdır. Eğitim planlamaların temel mantığı ise insanın doğası ile ilgili tartışmalara dayanır. İnsan doğası (tabii hali), tüm ‘normal’ insanlarda ortak olduğu Kabul edilen düşünme, hissetme ve hareket etme biçimleri de dahil olmak üzere bir dizi mantıksal özellikleri ifade eden bir kavramdır. Burada, insanın doğası ile ilgili farklı felsefi düşüncelerin eğitim ve öğretim politikalarına olan etkilerine değineceğiz.
Tabii ya da doğal hal, insanlığın saf durumunu tanımlayan bir terimdir. Bu terim toplumsal etkenler devreye girmeden önce insanların doğal durumuyla ilgili felsefi iddialara atıfta bulunur, böylece insan doğasının “doğal özünü” açıklamaya çalışır. Daha geniş anlamda, doğal durum, toplumsal koşulların etkili hale gelmesinden önceki tabii haldir. Toplumsal koşullar etkili hale geldikçe, eğitim ve insan doğası arasındaki ilişki gündeme gelmekte ve doğal olarak insan tabiatı ile eğitim ve öğretim politikalarının felsefi ilişkisi tartışılmaya başlanmaktadır.
Farklı Felsefi Düşüncelere Göre İnsan Doğası ve Eğitim Politikalarına Yansıması
İnsan doğası kavramı hakkında akademisyenler arasında ortak bir anlayış yoktur, bu yüzden insanın tabii hali ile ilgili farklı yaklaşımlara dayanan farklı eğitim felsefeleri vardır. Bir anlamda tek bir eğitim felsefesi yoktur; sadece birçok farklı şekilde sınıflandırılabilen eğitim felsefeleri vardır. Bu konuda tüm filozoflar tarafından sorulacak olan temel soru, insanın tabiatının hangi değerler üzerine kurulu olduğu ve bunun eğitim planlamalarını nasıl etkilediği sorusudur. Bu soruya cevap olarak üç farklı yaklaşımın ortaya çıktığı gözükmektedir. Bu üç yaklaşım şunlardır:
- İnsanlar doğuştan iyi ve güzel olana meyilli doğarlar
- İnsanlar savaşa ve kötülüğe meyilli doğarlar
- İnsan doğasında sabit değerler yoktur, insan davranışları tamamen doğal çevre şartları tarafından belirlenir
İnsanın doğuştan iyiliğe ve güzel olana meyilli doğduğunu ileri süren İbn Sina, John Locke ve Farabi gibi düşünürler, insanın doğuştan iyi ve doğru olan bilme kabiliyeti ile doğduğunu ileri sürerler. Bunlara göre eğitim ve öğretimin amacı insanın tabiatını dışarıdan gelen kötü etkilere karşı korumayı amaçlamalıdır. Özde öğrenciler iyi kabul edildiği için bu anlayışta olanlar öğrenciye özgür bir öğrenim ortamı sağlamayı hedeflerler. Günümüzdeki eğitimdeki yapılandırmacı yaklaşımın bu felsefeden beslendiğini söyleyebiliriz. Bu felsefi yaklaşımın en belirgin özelliklerinden birisi de empatiye önem vermesidir. Çünkü empati özdeki iyiliğin ortaya çıkarılmasının bir aracı olarak görülür. Yine bu anlayışta olanlar dışarıdan gelen cevaplara ve telkinlere önem vermezler ve insanın kendi içinden gelen cevabın en doğru cevap olduğunu kabul ederler. Bu anlayışta olanlara göre öğretmenin görevi öğrencinin kendi yeteneklerini keşfetmesi ve geliştirmesinde yardımcı olmaktır. Bu yüzden de bu felsefeyi esas alan öğretim programları öğrenci merkezlidirler.
Rousseau’ya göre öğretim öğrencinin yeteneklerini geliştirmeyi amaçlamalıdır. Ancak Rousseau insan ve toplumun gelişme sürecini de dikkate alarak, insanın özüne dönüşü ilk ilkel hale dönüş olarak görür. Bu yüzden de gelişmelere açık ve bunu destekleyici bir anlayışı savunur. İslam düşünürlerine göre ise öze dönüş vahşete değil fıtrata ve fıtrattaki iyiliğe dönüştür. Rousseau’nun böyle düşünmesinde Hristiyan teolojisi içerisinde gelişen ilk günah inancının etkili olmuş olması muhtemeldir.
İslam düşünürleri ile Thomas Hobbes ve Locke göre insanlar doğuştan eşit doğarlar. Ancak Hobbes insanların doğuştan bir savaş ve çatışma hali içinde olduklarını ileri sürerek eğitim ve öğretimin amacını bu vahşeti gidermeye yönelik olduğunu ileri sürer ve bunun giderilebilmesi için iyi yönetim ve planlı öğretimi savunur. Bu anlayış doğal olarak devlet ve öğretmen merkezli bir eğitim ve öğretim planlamasını gündeme getirmektedir. Genelde gelişmemiş ülkelerde bu tür bir anlayışın yaygın olduğu görülmektedir.
David Hume’e göre de insan doğuştan kötülüğe meyilli doğar ve çevre faktörünün davranışları belirlediğini ileri sürer. Bununla beraber bireyselliği de savunur. Ancak toplumun bireyi şekillendirdiği genellemesi bireyin kendisine ait olan ve onu kişi yapan özellikleri dışladığı için sosyal determinizmi çağrıştırmaktadır. Bu özelliği itibari ile de bu anlayışta olanların insanın özünde iyi ve kötü değerlerin olmadığını savundukları söylenebilir.
İnsan tabiatında değerlerin olmadığını savunanlara göre insan ruhu ve beyni her türlü programlamaya açıktır. Bu anlayışta olanlar eğitimde şartlandırmayı esas aldıkları için bireyi adeta eğitim ve öğretimin nesnesi haline getirirler. Totaliter baskıcı rejimlerde eğitim ve öğretim programları genellikle bu felsefi anlayış üzerine kuruludur. Bu felsefe esas alınarak yapılan eğitim ve öğretim planları öğretmen merkezlidir ve öğrenciyi plan çerçevesinde şekillendirmeyi hedefledikleri için öğrencinin beklentilerini dikkate almazlar.
Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik ve Diğer İnançlara Göre İnsanın Özü
Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik ve birçok dini inanca göre insan özü itibari ile iyilik üzere yaratılmış, ancak özgürlüğün sağladığı günah sebebiyle günaha bulaşmıştır. Bu anlayıştan hareketle insanların tekrar özlerine dönüşleri için özgürlüklerini sınırlamayı amaçlamaktadırlar. Bu sınırlamanın sınırı ve gerekçesi üzerinde ise bir uzlaşı yoktur. Bazı dini yorumlara bakıldığında tamamen bireyi itaat ve ibadete mahkum ettiği görülmektedir. Bu anlayış radikal dini akımların öğretim programlarına temel teşkil etmektedir. Bazı dini yorumlara göre ise özgürlüklerin sınırlanması sadece ortak sorumluluğu sağlayacak düzeyde olmalıdır. Bu itibarla da din ve ahlak öğretiminin amacı insandaki fıtri ahlaki değerleri geliştirmek olmalıdır. Tabii bu ahlaki değerlerin geliştirilmesinde yaşanan en temel sorunlardan birisi bireysel, toplumsal ve evrensel ahlaki değerler arasında dengenin öğrenme sürecinde nasıl planlanıp uygulanacağıdır. Çünkü bireysel ahlak öne çıktığında toplumsal ahlak ile evrensel ahlaki değerler arasında çatışma çıkabilmektedir. Ayni şekilde toplumsal ahlak öne çıktığında ise örf ve adetler belirleyici hale gelmektedir. Evrensel ahlak öne çıktığında ise örf ve adetlerle bir çatışma durumu ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden birey, toplum ve evrensel değerlere uygun bir öğretim ve eğitim planlaması yapmak çok yönlü becerilere sahip uzaman öğreticilerin yetiştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle ahlak eğitimi planlanırken meslek etiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü etikten kopan meslek, insanlığa fayda yerine zarar verebilir.
Evrensel İlahiyat Teorisine Göre Eğitim
Evrensel ilahiyat teorisine göre evren maddi ve manevi olmak üzere iki tür yasa üzerine kuruludur. Maddi yasalar fiziki kuralları ifade ederken, manevi yasalar da ahlaki yasaları ifade etmektedir. İyi bir öğretim planlaması bireyin hem maddi hem de manevi yasaları algılaması ve onlara uygun davranabilme becerilerini kazandırmayı hedeflemelidir. Bu yasalar meslek eğitiminde de dikkate alınmalıdır. Evrenin dengesinin üzerine kurulu olduğu maddi ve manevi yasalar ilahiyat terminolojisinde SÜNNETULLAH olarak tanımlanmaktadır. Esas itibari ile ibadet evrenin dengesini koruyan maddi yasalar ile varlıklar arasındaki ilişkileri düzenleyen manevi yasalara uygun davranışı ifade eder. Farklı inanç sistemlerinde ortaya çıkan şekil ve sayı açısından farklılık gösteren ibadetlerin amacı da bu bilinci geliştirmek ve buna uygun davranışı sağlamaktır. Kısacası eğitim ve öğretimin temel amacının insanın doğa ve doğal yasalarla uygun bir bilinç ve davranışı kazanmasını sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.