Savaş mı, tartışma mı bilemem ama bir grupÇinli araştırmacı tarafından yapılanCRISPR/Cas9-mediated gene editing in human tripronuclear zygotes.Protein Cell2015;6(5):363-729] araştırma bulgularının yayımlanmasından yaklaşık iki ay kadar önce, Newscientis dergisinde 06 Mart 2015 tarihinde Michael Le Page tarafından duyurulan habere göre; Çinli, ABD’li araştırmacılar ve bazı özel biyoteknoloji firmaları tarafından hâlihazırda uygulanmakta olan anne karnındaki bebeğin kalıtsal yapısını düzeltme ya da diğer bir ifade ile değiştirme işleminin bazı bilim adamlarını da bu uygulamaya karşı bir memorandum hazırlığına sevketmiştir. Bu tür araştırma ve uygulamaların -pek çok ülkede hâlen yasak olmasına karşın- hız kesmeden devam ettiği de bilinen bir gerçektir.
Hâlen çok geniş bir çalışma alanı bulan, kısa tekrarlı baz dizileri içeren ve prokaryotik DNA segmentleri olan bu CRISPR/Cas [clustered regularly interspaced short palindromic repeat], yani CRISPR sistemi [(CRISPR)-associated system (Cas) hayvan zigotları ve insan hücreleri de dâhil olmak üzere çeşitli model sistemlerindeki genleri değiştirmek suretiyle yapılan çalışmalar hem temel araştırmalar için hem de klinik uygulamalar için büyük umutlar vaat etmektedir. Çinlilerin araştırmasında, erken dönem insan embriyosundaki DNA tamir mekanizmasındaki büyük eksikler vurgulandıktan sonra, insana ait erken embriyo ve preimplantasyon embriyolarda CRISPR/Cas9 teknolojisi ile tripronuklear (3PN) zigotlarda gen düzeltmeleri yaptıkları açıklanmaktadır. Fakat bu uygulama, özel bir teknoloji ve özel bilgi birikimini gerektiren çok tartışmalı bir bilim alanıdır. Onun için de genetikte yeni bir “savaş alanı” açıldığından söz edilmektedir.
Daha fazla teknolojik ayrıntıya gerek olduğunu sanmıyorum. Ama yapılan işi sonucu itibarıyla kısaca söyleyecek olursak işlem şudur: İyimser bakışla preimplantasyon dönemde ya da erken emriyo döneminde bilinen ya da bilinmeyen hatalı genlerin yerine sağlamlarının konması ya da muhtemel ulaşma noktası olan kötümser bakışla bitkilerde olduğu gibi (GM bitkisel ürünler), arzu edilen özellikleri taşıyan bir insan varlığının ortaya çıkarılmasıdır. İşin “savaş alanı” olarak tanımlanan kısmı da burasıdır. Yani, canlıların en yücesi olan insan varlığının da doğumdan önce terziye elbise ısmarlanır gibi ısmarlanması etik ya da doğru mudur? İşin aslına bakarsanız, şimdilik birkaç genin değiştirilmesi dışında pek ileri gidilmiş değil, fakat bu daha sonra tüm organları kapsayan girişimlerin olmayacağı anlamına da gelmez. Araştırmacıların da kabul ettiği üzere, işin içinden çıkılmaz ve en karmaşık tarafı beyin ile ilgili olan ya da olacak olan uygulamalardır.
Dr.Victor Frankenstein tarafından yaratılan Frankenstein benzeri üstün insanların(!) yaratılmasına olanak sağlaması endişesinin yanında, ciddi etik nedenlerle pek çok ülkede germline modifikasyonlar yasaklanmıştır. Bunlara ek olarak, genetik mühendisliği alanına giren kalıtılabilir, yani kuşaktan kuşağa geçebilen genetik modifikasyonlar yasalar ya da yasa ağırlığındaki düzenlemelerle yasaklanmıştır. Örneğin; Türkiye’nin içerisinde olmadığı 22 Avrupa ülkesinin 15’inde germline modifikasyon yasaklanmış durumdadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde her ne kadar bunu yasaklayan bir yasa yoksa da Rekombinant DNA Danışma Kurulu germline değişikliklerine izin vermemektedir. Türkiye’de ise mevcut bir düzenleme yok denebilir, kıyısından kenarından ilişkili olanlar da “ne kuş ne deve” misali bir şeye benzememektedir.
Bu işin bir genetik ya da bilimsel yönü olmakla birlikte, hem sağlık hem psikolojik hem etik hem de dini yönü bulunmaktadır. Bu sorun tüm dünyayı yakından ilgilendirdiği gibi, bizi de kapsama alanına almış durumdadır. Yenilgiye uğramamak için bu savaşa bizim de hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bilindiği üzere, ülkemizde böyle konulara bakan Sağlık Bakanlığıdır. Fakat sadece benim dile getirdiğim onlarca soruna ilişkin düzenleme isteği ile ilgili en ufak bir gelişme olmamıştır. Diğer branşlarla ilgili hayati sorunlar da eminim aynı durumdadır.
Bu otoritenin acilen böyle konularda gereken işlemi yapması gerekir. Eğer bu dev bünye içerisinde böyle ıvır zıvır(!) işlere fırsat bulunamıyorsa, bu tür işlerle ilgilenen ya kendi içerisinde yeni bir birim oluşturur ya da üst otoriteye bağlı yeni bir teşkilat kurulur.
Sonuç olarak, toplumun ve hatta insanlığın geleceğini ilgilendiren bu konunun ülkemizin ilgili kurumlarınca da ele alınması elzemdir. Nedir senin kararın, öyle ya da böyledir, sonuç olarak tartışılır ama yok olmaz.
Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.