İnsan haklarıyla ilgili 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirisi, İnsan Haklarının II. Dünya Savaşı sonrası uluslararasılaşmanın en önemli ve en temel belgesi işlevini görmüştür. Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca kendiliğinden bağlayıcı özellik taşımayıp, yalnızca tavsiye niteliğinde karar almakla yetkilendirilmiş olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10/12/1948 tarihinde 217a (III) sayılı kararla kabul ve ilan edilen Evrensel Bildiri, insan hakları alanında dönemin bir sentez arayışının ürünüdür.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, içerik olarak gözden geçirildiğinde hem I., hem de II. kuşak haklar olarak sınıflanabilen hakları içerisinde barındırmaktadır.
Bilimsel teknolojik ilerleme, hem insan hakları oluşumu, hem de bunların somut hak kategorileri olarak tanınmasında çok etkili olmuştur. 20. yüzyılda örneğin bilgisayar teknolojisindeki dev ve hızlı ilerlemeler, bunların bireyler aleyhine kullanılabilmesi olanağını da beraberinde getirdiği için (gizli dinleme, kişiye özel bilgilere ulaşılabilmesi) bu tür olası müdahalelere karşı insan haklarının tanınması ve korunması da gündeme gelmiştir. Tıptaki gelişmelerde bireye uygulanan tıbbi ve teknik desteğin sınırlarını son derece geniş bir boyuta taşımıştır. Beden bütünlüğüne saygı, kişinin onurunun korunması gibi temel bazı İnsan Hakları arkasından Hasta Hakları gibi yeni kuşak hakları getirmiştir.
Konumuz açısından öncelikle hasta hakları kavramının ayırdedilmesi gerekli gözükmektedir. Sağlık hakkı da hasta hakları da farklı ilgi alanlarının konuları olarak karşımıza çıkmaktadır. Sağlık Hakkı, kişinin toplumdan, devletten sağlığının korunmasını, gerektiğinde tedavi edilmesini, iyileştirilebilmesini isteyebilmesi ve toplumun sağladığı olanaklardan faydalanabilmesidir.
Hasta olmak, hastaneye yatmak bireyin yaşamını çeşitli yönlerden etkileyen bir dönemdir. Hastalıklar, getirmiş oldukları fiziksel zorluklara ek olarak, kişilerin yaşamdaki uyumlarını da bozmakta; psikolojik ve sosyoekonomik sorunların ortaya çıkmasına neden olmakta, kurulmuş denge durumunu bozmaktadır. Bu nedenle hastayı tek olarak görmek, en iyi tedaviyi doğru olarak yapmak, ona bir obje olarak bakmaktan çok, onu biri olarak görmek; onunla birlikte olmak, onun yaşadığı dünyayı, onun görüş açısını kavramak gerekmektedir.
Sağlık hizmetlerinin etkili bir biçimde işler halde olması , toplum sağlığı için birincil koşuldur. Dolayısıyla Hasta Hakları, özellikle son 20 yıl içinde sağlık hizmetleri tartışmalarının ağırlıklı konularından biri olarak ele alınmaya başlandı. Bu amaçla bütün dünyada başta hekim birlikleri olmak üzere bazı sağlık koruma kuruluşları çeşitli programlar yürütmeye başladılar ve düzenli bir biçimde bir araya gelerek, etikle düzenlenen hasta-hekim ilişkisini, hukuksal alanda yapılandırabilecek bir Hasta Hakları çerçevesi içine yerleştirmeye çalıştılar. Bu çalışmaların hedefi, hasta haklarının çağdaş tüzüklerle evrensel olarak düzenlenmesiydi. Esas olarak insan haklarının sağlık hizmetlerine uygulanması anlamına gelen Hasta Hakları, kendi özel kategorisi içinde yasa tarafından güvence altına alınacak ve keyfi uygulamalara son verilecektir.
Hasta hakları konusunda 1972 yılında yayınlanan Amerikan Hastane Birliğinin Hasta Hakları Bildirisi, 1981’de Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi, 1994’de yayınlanan Amsterdam Bildirgesi, 1995’de yayınlanan Bali Bildirgesi bugün dünyanın her yerinde geçerli olan hasta haklarının temelini oluştururlar. Türkiye’de ise 1 Ağustos 1998’de çıkarılan Hasta Hakları Yönetmeliği Hasta Haklarını detaylı olarak belirtir.