Bu yazımız birçok anlamı ve değeri de beraberinde getiriyor. Çünkü tıbbi araştırmalar ve çalışmalar bu kadar değerli olan bir şeyi, yani yaşamın kendisini korumak için yapılıyor. Bilindiği gibi, sağlıklı olmazsak hiçbir şey yapamayız. En ufak bir soğuk algınlığında bile adeta dünyaya küser, hatta çalışmalarımızı durdurur ve işte o zaman hayatın ne kadar değerli olduğunu anlar, sadece onu tekrar dengelemek ve iyileştirmek için çabalarız. Doğaldır ki, bu fiziksel veya psikolojik tüm rahatsızlıklarda böyledir.
İşte etik de, yani manevi değerlerden söz eden, hastaya saygıyı ve insanların birbirlerine iyi değerlerle bağlanmasını sağlayan bilim de bize insan yaşamının kıymetini öğretir ve bu kıymetler dizesindeki iyi ilişkileri gösterir. Hekimin de üzerinde hassasiyetle çalıştığı obje hastadır ve insan hayatıdır. Bu hayatın değerinin ne kadar önemli olduğu hakkındaki inancımız tamsa ve karşımızdaki de bize güveniyorsa, işte o zaman bu değer dolu objeyi, yani hayatı kurtarmak için çalışırız.
Bu çok değerli olan insan hayatı üzerinde ilk çağlardan beri düşünürler yorumlar yapmış ve her biri de ayrı ayrı sonuçlar elde etmişlerdir. Ancak hepsinin ortak noktası hayatın çok değerli olduğu ve onu dengede tutabilmek için ne yapılması gerektiği üzerine idi.
Yine çok bilinen bir ortak nokta da, sağlıklı ve sonuç olarak mutlu olmaktı. Bu bakımdan mutluluğun yollarını aradılar. Kimi bu konuda tenkit gördü, kimi de övgü aldı. Doğaldır ki, sağlıklı olmak hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıklı olmak demekti. Bu bakımdan insan hayatının değerini her açıdan inceliyorlar ve çok değişik sonuçlar elde ediyorlardı. Bu yorumlamalar zaman zaman sağlık alanıyla da birleştirildi ve tıp etiği denilen ve bizim bugün tıp fakültelerinde okuttuğumuz bu çok önemli ders de bu konuları işleyen bir ana branş oldu. Ayrıca, tıp tarihi de insan hayatının değeri üzerine derslerle doludur. Bilindiği gibi tıp ayrıca, hastalık ve sağlığın sosyal faktörlerine de eğilir. Hastalık, bir kişinin psikolojik ve fizyolojik yıkımından daha fazla bir şeydir. Kuvvetli sosyal faktörler halkın hasta olup olmadığını, nasıl ve ne sonuçlarla tedavi edilebildiklerini belirler. Bir hekim, mesleğinin toplumun bir kısmı ve ürünü olduğunu ve daima din, felsefe, ekonomi ve insan kültürünün bütünü ile yakından ilgili olduğunu zaman içinde değerlendirir. Böylece tıp tarihi, tıbbın bilimsel olmayan sosyal temelinden söz etmeye ve sosyal faktörleri incelemeye zorlanır. Bütün bu bilgi yoğunluğu içinde insan hayatının değeri en üstte tutulmuş, her şeyden önce insan ve onun sağlığı, dolayısıyla da mutluluğu en ön planda olmuştur. Bu bağlamda hekim-hasta ilişkilerinin de temel dayanağı budur ve insan hayatının değerini iyi anlayan bir hekim hangi koşullarda olursa olsun ona saygı duyarak umut ve güven objelerini daima ön planda tutacaktır.
Bütün tıp etiği ilkeleri ve hekim-hasta ilişkilerinin ötesinde insan hayatının en değerli kavram olduğunu ve bizim de bir insan olarak bu değerli objeyi her açıdan koruyarak dengeli ve sağlıklı bir durumda tutarsak ve bu açıdan başkalarının yerine kendimizi koyarak bir empati sağlarsak işte o zaman hayatın ne kadar kutsal olduğunu anlayabiliriz.
Bu bağlamda hekim olarak hangi koşulda olunursa olunsun, insan hayatının değeri kavranabilirse hasta ile dostluk köprüleri kurulur ve onun en değerli şeyi olan hayatını tekrar ona kazandırmanın mutluluğu yaşanabilir.