İnsan Onurunun korunması
Medeni toplumlarda insan onuru ve korunması önemli bir parametre olarak kabul edilerek kültürel nitelik haline getirilmeye çalışılmıştır. Bu sayede sağlanan iç barış ile uygarlıkların geliştirilmesi ve devamlılığı gerçeklenmiştir. Bu bağlamda, toplumsal yapılarda eşitlik ilkesi aynı durumlarda bulunan insanlara ayırımcılık yapmadan benzer muamele yapılmasını esas alır. Belirtilen prensip uluslararası bir kıstas haline getirilerek insan haklarının ayrılmaz bir niteliği olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla Anayasamızın 10. maddesinde eşitlik ilkesi, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(…)“. Şeklinde yerini bulmuştur.
Bazı toplumların kültürlerinde insan onurunu korumak farklı şekilde anlaşılabilmektedir. Örneğin Japon kültüründe görevini yerine getirememek, dilenmek ve hakarete uğramak onursuzluk olarak değerlendirirken başka toplumlarda tersi olabilmektedir. Japon geleneğinde onuru zedelenen şahsın karnını keserek(Harakiri) hayatına son vermesine sıklıkla şahit oluyoruz.
Belirtilen hususlara rağmen insan doğasına bağlı olarak eşitlik ilkesinin sıklıkla ihlal edilerek uygulanmadığı durumlar gözlemlenebilmektedir. Yasal düzenlemelere rağmen birçok uygulamada ayırımcılık yapılması nedeniyle huzursuzluk çıkarak iç barış bozulabilmektedir. Esasen “insan onurunun korunması” ilkesi modern toplumsal kültürün bir parçası olarak içselleştirildiği takdirde problem küçülecektir. Ancak farklı kişiliklere sahip insanlar kendilerine ayrıcalık tanımlayıp üstün görülmek istedikleri için sorun tam olarak çözülememektedir. Hatta yasal düzenlemeler ile bazı uygun olmayan ayrıcalıklar bile tanımlanabilmektedir.
İnsanlar neden ayrımcılık isterler ve yaparlar?
Cinsiyet, ırk, köken, din ve daha birçok özelliğe bağlı olarak bazen dezavantaj, bazen avantaj sahibi olunabilmektedir. Toplumdaki bazı bireylerin kendi konumları veya kabullerine göre ayrıcalıklı muamele yapılmasını isteyip, eşitlik ilkesini ihlal etme yoluna gittikleri görülmektedir. Oysa, çoğunluğun kabul ettiği bazı mazeret veya engeller nedeniyle tanınan ayrıcalıklar dışındaki talepler etik olmadığı gibi, toplumsal barışı bozma potansiyeline sahiptir. Bu tür marjinal talep sahiplerinin sağlıklı olduğu söylenemez. Fakat, her toplumda böylelerine sıkça rastlanır. Yasal düzenlemeler (Kadın hakları, çocuk hakları, vb.) yapılsa dahi yine de kötüye kullanmalar olabilmektedir. Güçlünün güçsüz üzerinde egemenlik kurmaya çalışarak eşitliğin ihlal edildiği olaylar sık olarak görülmektedir.
Böyle istenmeyen olayların önünde en güçlü engel toplumsal kültürdür. Eşitlik ilkesi ve ayırımcılık yapmama davranışı bireyler tarafından içselleştirilerek kültürel değer haline geldiği durumlarda istenilen sonuç alınabilmektedir. Olumsuz davranış ve olaylarda toplumsal tepki gösterilmesi caydırıcı olabilmekte ve eyleme yatkın olan kişiyi frenleyebilmektedir. Tabii ki yasal düzenlemeler ile caydırıcılık sağlanması en ideal çözüm olacaktır.
Ayrımcılık gerektiren durumlar hangileri olmalıdır?
Bilindiği üzere bazı özel durumlarda eşitlik ilkesine bakılmayıp bireylerin korunması amacıyla ayrımcılık yapılması gerekebilir. Pozitif ayırımcılık olarak adlandırılan bu tür uygulamalar olumlu etki yaptığı halde, negatif ayırımcılık tam tersi sonuçlar verebilmektedir. Pozitif ayırımcılık eşitlik ilkesine ters görülmediği halde negatif ayırımcılık hoş karşılanmamaktadır. Örnek verilecek olursa; yaşlı ve hastalar, hamile kadınlar, engelli bireyler, çocuklar için yapılan korumaya yönelik düzenlemeler pozitif ayırımcılık olup eşitlik ilkesine çok aykırı değildir. Oysa Cinsiyet, Din, Irk, Cinsel yönelime göre yapılan negatif ayırımcılık insan haklarının ihlali olarak kabul edilip eleştirilebilmektedir.
İnsanların, yaradılış veya kendi tercihi olmayan özellikleri (Cinsiyet, ırk, renk engellilik vb. ) nedeniyle hak kayıplarının önlenmesine yönelik önlemler toplumsal barışı güçlendirecektir. Bu nedenle benzer durumlar için gerek yasal düzenlemeler gerekse toplumsal farkındalık ile kültürel bilinç oluşturulması yerindedir. Ben, sık olarak kullandığım toplu taşıma araçlarında genç ve sağlığı yerinde olanların nadiren yaşlı ve güçsüzlere yer verdiklerini gözlemledim. Sonuçta, toplumda bazı güzel hasletlerin zayıflaması huzursuzluk nedeni olabilmektedir.
Sonuç ve Öneriler
Medeni toplum olmanın en önemli göstergesi toplumsal barışın sağlanması olacaktır. Toplumsal barış için ise, eşitlik ilkesinden ödün verilmeyerek insan onurunun korunması vazgeçilmez kural olmalıdır. Güçlülerin, bireylerin haklarını gözeterek, güçsüzleri koruması, onları istismar etmesinden daha onurlu bir davranış biçimi olacaktır. İnsan onurunu korumaya yönelik eşitlik ilkesi, toplumu meydana getiren her birey tarafından benimsenip içselleştirildiği takdirde istenilen sonuç alınabilecektir. Eşitlik ilkesi ve ayrımcılık kriterlerinin kültürel değerler ile bütünleştirilerek uygulamaya koyulması her alanda uygulandığı takdirde ilerleme sağlanması mümkün olacaktır.