Değerli okuyucular!
Yaz tatili süresi içinde birçok konu birikti. Türkiye’nin gündemi Kuzey Irak’tan Avrupa Birliği’ne, mecburi hizmetten üniversite sınav sorunlarına, Kürt sorunundan terör belasına kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor.
Türkiye’nin 20 yıldır en çok tartışılan problemi “terör”.
Türkiye’de terör söz konusu olunca aklı ve gündemi Kürt, PKK, Diyarbakır içerikli tartışmalar dolduruyor.
Son izlediğim “Söz Meclisi” programında bu durum çok daha net olarak gözleniyordu. Geniş bir sosyal kesimi temsil eden konuşmacılar, 20 yıldır tartışılan ve çözülemeyen konuyu “reaksiyoner tutum ve davranış” tutuculuğuyla sadece tekrar tartışmış oldular.
Bir sorunu çözmek için önce anlamak gerekiyor.
Anlamadan sorun “Güneydoğu sorunu” mudur, “Kürt sorunu” mudur, “PKK sorunu” mudur sorularına cevap verilemez.
Kürt sorunu kavramını öne çekip tartıştığınızda, niçin Türk sorun değil de Kürt sorun oluyor? diye, size Kürt vatandaş soru sorma hakkı kazanır.
Sorunu Diyarbakır veya Güneydoğu merkezli bir bölge platformuna çekip tartıştığınızda, yöre halkının bilinçaltına yıllardır “sürgün yeri” olarak derin izler çizilen hafızasını harekete geçirmiş olursunuz.
Sorunu PKK merkezli ele alıp öncelikle tartışırsanız, Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde yerleşik hiçbir vatandaşla özdeşleştirerek tartışamazsınız.
“Legal ile illegal” yapılanmaları “niyet okuyarak” aynı kefeye koyma gayreti göstererek tartışmak, sözde çözüm aramaktan başka niyet taşımaz.
PKK eli silahlı bir “illegal” örgüttür. Eli silahlı hiçbir insan, grup veya kurumla aynı masaya oturup sonuç almak doğal değildir.
Silahla sorun çözmeye çalışanlara demokrasi gibi kavramlarla cevap vermek sadece zamanı tüketmeye yarar.
İllegal örgütlerin kullandıkları yöntem terör (siyasi hedefe ulaşmak için kullanılan her türlü şiddet) ise, üç ayak üzerine oturtulmuş bir nesnel durum var demektir.
Birinci ayak, terörün uygulandığı ülkenin dışında konuşlandırılmıştır; plan, program ve koordinasyon merkezidir. Ekonomik yönden emperyalist odaklar tarafından beslenir. Fonksiyonu, hedef ülkeyi tehdit altında tutup, siyasi amaçları için pazarlık konusu yapmak ve örgüt aktörlerini manipülasyonlarda kullanmaktır.
İkinci ayak illegal örgütün aktörlerinin ölümüne bağlı oldukları “irade”dir. Bu iradeyi besleyen kaynaklar ya inançtır ya milliyetçiliktir ya da çıkar ilişkileridir.
İnancın beslendiği irade, hurafelerden hazırlanmış “paket programlar”dır.
Milliyetçiliğin beslendiği irade, ırkçılık (etnisite) aksiyon ve reaksiyonlarıdır. Çıkar ilişkilerinin beslendiği irade, rant (uyuşturucu, silah, kadın ticareti) sektörlerinin kaynaklarıdır.
Üçüncü ayak “hedef organ” olan Türkiye’dir. Türkiye’nin “hedef organ” seçilmesinin ve başarılı olunmasının nedeni işsizliktir. Genç nüfusu ile övünen Türkiye’nin, işsiz olan en enerjik yaş grubunun “işlemeyen demirin pas tutması” ilkesine uygun olarak, birinci ayak tarafından değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi, gerektiği zaman etnisite ve hurafe kökenli inanç parametrelerinin besleyici faktör olarak kullanılması iklimine itilmesini sağlıyor.
Çözüm için, terörün birinci ayağını hedefleyen istihbarat ve silahlı kuvvetlerin sınırları koruma iradesini göstererek terörü fonksiyonsuz hale getirmesi, iç asayişle polis güçlerinin ilgilenmesi gerçekleştirilmelidir.
Terörün ikinci ayağını oluşturan iradenin, bireyi esas alan ve insan haklarının evrenselliğini bayraklaştıran bir eğitim seferberliği ile, -yeniden insanımızı yaratmak- hedefine yeni bir heyecanla koşarak ortadan kaldırılması gerçekleşebilir.
Terörün üçüncü ayağı, evrensel demokratik ilkeleri içeren bir dış politika ve komşu devletlerle demokratik birliktelikler kurmakla kontrol altına alınabilir.
Devlet güç demektir.
Devlet en büyük örgüttür.
Devlet milletin aracıdır.
Lütfen aracı, “tam bağımsızlık için” işlevsel hale getirelim.
Ortak paydamız VATANSEVERLİK olsun.