Allah, doğasına iyilikleri ve kötülükleri kodlamak suretiyle insanı çift kutuplu bir varlık olarak yaratmıştır. İnsanın doğasına kodlanmış olan kötü kuvvelerin başında kavga etmek, cana kıymak, çalmak, yalan söylemek, iftira atmak, hak yemek, zulmetmek gibi eylemler gelir. Dünya macerası adeta kötü kuvveleriyle mücadele etmek ve onları ıslah etmekten ibaret olan insanoğlu, kendisinden beklenen bu hedefi gerçekleştirdiği oranda insan olma şerefine nail olacak, aksi durumda diğer canlılar alemine gerileyecektir. Zaten insan dünyada beşeriyet safhasından insaniyet safhasına tekâmül edinceye kadar çok uzun asırları da tüketmiştir.
İnsan -her ne kadar temiz bir fıtrat üzere doğsa da- özündeki kötü kuvveleri ıslah etmeyi başaramazsa zamanla yanlışlar yapmaya ve yalan söylemeye meyyal hale gelmektedir. Bu cendereden çıkması için nereden gelip nereye gittiğini, niçin var olduğunu ve dünyadaki hayatından sonra ne olacağını düşünüp doğru anlamlandırması son derece önem arz etmektedir.
İnsan, yalana değişik sebeplerle başvurmaktadır. İşlediği bir suçu örtbas etmek, bir başkasını karalamak, yalancı şahitlik yaparak menfaat devşirmek, birisinden intikam almak, kıskandığı kişilere zarar vermek, makam/mevki/iktidar elde etmek gibi hırslar en temel yalan sebepleri olarak anılabilir. Kardeşleri Hz. Yusuf’u kıskandıkları için babalarına yalan söylemişlerdi. Hükümdarın karısı suçunu gizlemek ve Yusuf’un karşı çıkışını intikama dönüştürmek için yalana başvurmuştu. Muaviye iktidarı ele geçirmek için yalanlardan ve yalancılardan medet ummuş ve hedefine ulaşmıştı.
Yalanın en son aşaması iftiradır. Yalancı insanlar dünya menfaati elde etmek ve dünyanın sefasını sürebilmek için iftiraya başvurmaktan geri durmayan karakterlerdir. Hz. Muhammed’i ve davasını yıpratmak için eşine (Hz. Âişe’ye) iftira atanların Kur’an’a konu edilmesi dikkatlerden kaçmamaktadır. Günümüz dünyasında özellikle siyaset arenalarında atılan iftiralara anbean televizyon ekranlarında ve internet platformlarında tanık olunmaktadır. Binaenaleyh, menfaat hırsının insanın gözünü nasıl kararttığı ve onu nasıl tanınmaz bir varlık haline getirdiği bütün çıplaklığıyla ortadadır. Son çağrı Kur’an-ı Kerim’in müminleri tavsif ederken yalandan ve iftiradan uzak duran şahsiyetler olarak takdim etmesi rastlantı değildir.
Kur’an-ı Kerim’de iftiranın çok daha tehlikeli bir türüne de işaret edilerek insanı helaka sürükleyeceğine dikkat çekilmektedir: İnsanın iftirayı en yüce kudret olan Allah’a atması! Halbuki adını kullanarak iftiraya yönelenlerin iflah olamayacağını Allah Kur’an-ı Kerim’de kesin bir dille ifade etmekte ve hem bu tehlikeli oyundan uzak durması hem de bu oyunu oynayanların tuzağına düşmemesi için insanı uyarmaktadır:
Tevratı bilen Yahudilere gelince, yazıklar olsun onlara! Çünkü onlar bizzat kendi elleriyle bazı şeyler yazar ve basit dünya menfaati uğruna, “Bu Allah tarafından gönderilmiş bir vahiydir.” diyerek insanları aldatırlar. Yazdıklarından dolayı vay hallerine onların! Kazandıklarından dolayı da vay hallerine onların! (el-Bakara 2/79)
Yahudiler arasında öyle bir grup da vardır ki onlar Tevrat’tan olmayanı kelime oyunları yaparak size Tevrat’tanmış gibi göstermeye çalışırlar. Yine onlar birtakım şeyler paylaşıp, “Bunlar Allah kelamıdır.” derler. Halbuki o sözler Allah’a ait değildir. Böylece onlar bile bile Allah’a iftira ederler. (Âl-i İmrân 3/78)
… Unutmayın ki kendi yalanlarını/uydurma hükümlerini Allah’a isnad edenler asla iflah olmazlar. Böyleleri dünyada az çok bir sefa sürerler, ama bilsinler ki ahirette onları çok çetin bir azap beklemektedir. (en-Nahl 16/116-117, Yûnus 10/69-70)
Burada dikkat çekmek istediğimiz bir önemli husus daha var ki o da kimi Yahudilerin tarihte Tevrat üzerinden yaptıkları hatayı, bugün bazı Müslümanların Kur’an üzerinden yapmalarıdır. Üzülerek ifade etmeliyiz ki Kur’an’ı anlama ve yorumlama ehliyetine sahip olmayan kimi zevatın -ister bilinçli olsun ister bilinçsiz olsun- alim/hoca sıfatıyla toplumun önüne çıkıp kendi eksik ve yanlış algılarını Allah’ın dini olarak insanlara sunmaları (Allah’ın adını kullanarak yalan söylemeleri) hem kendilerini hem de kendilerine tabi olanları helaka sürüklemektedir. Bu çerçevede cennete girmeyi hayal ederken kendilerini cehennemde bulacak olan toplulukların serzenişlerini, pişmanlıklarını, kendilerini cehenneme sürükleyen önderlerine iki kat ceza verilmesi taleplerini ve Yüce Allah’ın onlara vereceği cevabı Kur’an’dan aktararak yazımızı tamamlamak istiyoruz:
…Tüm topluluklar cehenneme dolunca, sonra girenler önce girenleri (liderlerini/önderlerini) göstererek, “Rabbimiz! Bizi yoldan çıkaranlar işte bunlar! Onların azabını bir kat daha artır.” diyecekler. Allah ise “Hepinizi cezası iki kattır, fakat siz bunu anlayamazsınız.” diye cevap verecektir. (el-A’râf 7/38)
1 yorum
Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık hocam