Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen, yaz-boz tahtasına dönmüş Tam Gün Yasası, bir türlü rayına girmeyen, akşamdan sabaha, sabahtan akşama sık sık değiştirilen, hâkîmin kararının ne olacağının endişesi ve her an ölüm korkusu ile hücresinde akıbetini belirleyecek hükmü bekleyen mahkûmlar gibi, hekim meslektaşlarımızı ne yapacağını bilemez duruma sokup canlarından bezdiren, “Ne gibi değişiklikler yapalım da bu doktorların itibarını ortadan kaldıralım? Onlardan kinimize mukabil hıncımızı alalım, onları topluma düşman belletelim, mesleklerini icra edemez duruma düşürelim.”(!) eksenli düzenlemeleri yapanların bile başını döndüren, bu kadarına da “Pes!”dedirten “torba yasa”larla torbalaşa(!) dursun, özellikle bazı televizyonlarda, en malign kanser dâhil, akut ya da kronik her türlü hastalığı kesinlikle ve garantili olarak(!) tedavi eden şarlatan programlarında, “mütetabbib sahtekârlar”a payanda olan, ekranlarda muayene, tedavi ve reklam gayretindeki sözüm ona tıp doktorları, otlarla, taşlarla arz-ı endam eden hekim müsveddeleri, milletin gözünün içine baka baka öyle yalanlar söylüyorlar ki, insanın onlara “Ne âlâ”diyerek inanıp, hasta olası geliyor(!).
Bütün bunların yanında, kendinden başkasını hekim kabul etmeyen, fizyolojik gelişmeleri dahi hastalık olarak isimlendirip hastalık uyduran, en basit bir sivilceyi bile abartıp topluma korku salan, en ufak bir şikâyette bile hekime müracaatı ve sözüm ona, sadece birkaç yerde ve kendilerinde bulunan(!) alet-edevat ve en son teknolojik imkânlardan yararlanarak geniş tetkik yaptırmayı, herkese periyodik kontrol ve “check-up”(!) tavsiye eden, nasıl, nereden ve hangi şekilde sahip olduğu meçhul unvanlarının arkasına gizlenen uyduruk doktorlar(!) da, tencere-tava, reçel-bal, pabuç, telefon, zerzevat, nalburiye ve mutfak malzemesi satan reklam suratlı programlarla rekabet eder şekilde, yine bazı medya organlarında nefes nefese kol gezmektedir.
Her iki uçta yer alan bu sahtekârlara, şarlatanlara, mütetabbiblere gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış, koltuk ve makamlarının şerefine ve kudretine sığınmış bazı yetkililer bu “hâb-ı gaflet”ten ne zaman uyanacaklar, doğrusu aklıselim sahibi herkes merak ediyor.
Doktor düşmanlığının bir ifadesi olan “hekime şiddet”i teşvik eden düzenlemelerin ve uygulamaların müsebbiplerini ve bundan namütenahi haz alan ve libidosu zirveye ulaşan, ancak hasta olduğunda doktora yalakalık yapabilmek için her türlü şebekliği mübah gören mürai münafıkları da, kahhar ve intikam sahibi olan Yüce Rabb’ime iltica ederek, havale ediyorum.
Biliyorum, son kısmı biraz alışılmamış ve sıra dışı bir yazı oldu ama, maalesef hakikat bu!..
Bu arada, her makalemin sonunda sizlerle paylaştığım ve destek ve teşviklerinizle neşv ü nema bulan aruz ağırlıklı yeni rubaîlerim, tıp-nöroşirurji mesleğimin dışında yazdığım yedinci kitap olan “YÂ HAYY!”, Sayın Prof. Dr. Faruk Karaca ve Prof. Dr. İskender Pala’nın takrizleri ile 11 Şubat 2014 tarihinde Ötüken Yayınları’ndan, siz kaarîlerimin beğenisine sunulmuştur.
“YÂ HAYY!”dan bir rubaî (Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014, Sayfa 29) ile meslektaşlarımızın ve okuyucularımızın gönüllerine fısıldayalım.
YÂ HAYY!
Bir mutlu haber geldi, nihandan bu gece.
Bülbül bile kurtuldu, figandan bu gece.
Dergâhda mürid cezbede, „Yâ Hayy!”diyerek,
Gülşen de hayat buldu, Cihandan bu gece.