Son on yılda, bilim dünyasında laniakea, connectom ve epigenetik alanlarında çok büyük ve şaşırtıcı bilgiler elde ettik. Olaylara bakışımız ve değerlendirmemiz değişti. Başımız döndü. Döndü de, işin içinden çıkamaz da olmadık değil. Her bir sır bir başka sır kapısına çıkıyor, kendi içimizde kaosa sürükleniyoruz. Atom, kuark, lapton, boson da cabası. Maddeyi tartışmıyoruz, frekanslar aleminin illüzyon oyunlarını tartışır olduk. Nobel ödülleri veriliyor bu sahalarda.
Keşke önceki yıllarda, asırlarda vefat edenlere Nobel verilebilseydi… Aslında Nobel Fizik Ödüllerini Niels Bohr’a değil de, “Maddenin en küçük parçası olan, Cüz’ü Layetecezza’da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi, bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.” sözü ile atomun parçalanabileceğini keşfeden(!) ilk alim olan Cabir bin HAYYÂN’a (721–813) ve Peter Ware Higgs’e de değil, kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dahi, Harran Üniversitesi rektörü, “Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir!” diyen ve “Maddenin tanecikli yapısı”, başka bir deyimle “Partikül teorisi”ni dünyada ilk olarak ifade eden İbrahim NAZZÂM’a (760-845?) verilmesi gerekirdi. Ruhları şad olsun!
Birçok televizyon konuşmalarımızda, konferansımızda, dersimizde, makalemizde beyinler arası internetten bahsettik (wbw). Kitabını yazdık (“Beyinlerarası İnternet”, “Dünya Beyin Ağı wbw”, “Beyin Sizsiniz 2”, Girdap Kitap, İstanbul, 2020). Şimdi de Global Brain Web (gbw)’den bahseder olduk. Son sürat bilim.
Beyin, gen ve nanobilimin yarınlarını hayal etmek bile ürkütücü geliyor. Tedbir gerekir acilen. Her gün yeni bir bilgi ile yeni bir kapı aralanıyor. Birkaç kısa malumat vererek, gerisini sizin ilmi ve tecrübi müktesebatınız çerçevesinde tahayyülünüze bırakayım!
Bilgisayar ve sistem biyolojisi mühendisliği. Özellikle tıbbi araştırmalarda canlı denek ihtiyacını, harcamaları azaltan ve deney süresini kısaltan, istikbalin mühendisliği; protein, molekül ve DNA mühendisliği… Boyutları şimdiden başımı döndürüyor, midemi de bulandırıyor aslında. Her şey çok daha kolay olacak bu masum / tehlikeli gelişmelerle.
Artık günümüzde, 8 mikrometre çapındaki alyuvarlardan daha küçük mikrorobotlarla (3-7,8 mikrometre) kan dolaşımı otobanlarını kullanarak, teşhis ve tedavi gayesi ile vücudumuzun derinliklerine ulaşmak mümkün.
Sabah vaktindeki kalp atışlarını arttıran hızlı yürüyüş ve koşu gibi egzersizler, beyin aktivitesinde Endorfin ve BDNF geninden sentezlenen beyin kökenli nörotrofik faktörde artışa, dolayısı ile nöron ve beden sağlığı, hızlı öğrenme, güçlü hafıza, performans, başarı, uyku düzeni ve bağışıklık sistemi için çok fayda sağlamakta, obezite, diyabet, alzheimer, anksiyete ve depresyona karşı koruyucu rol oynamaktadır.
Devamlı surette çevreden aldığı bilgileri frekans ve holistik olarak analiz edip, müktesebatı çerçevesinde yeni fikirler üreterek, bunları sinyal çıktıları halinde çeşitli organlara, hatta diğer beyinlere de gönderen bir biyolojik otonom robot olan beynimizin ve genlerimizin sırlarını öğrendikçe, duygu ve davranışlarımızın tamamen kendi kontrolümüz altında olmadığını fark ediyoruz!
Sürekli hayalleri ve bilgiyi kodlayan, depolayan ve kuşaktan kuşağa nesiller boyu mesaj taşıyan esrarengiz bir molekül olan genlerimiz, kendi hedeflerine ulaşmak için nesilden nesile at değiştirmek suretiyle bizi kullanmaktadırlar!
Çocuklarımız tecrübelerimize, ideal, hayal ve rüyalarımıza, kişisel RNA’larımız vasıtası ile sahip olabilirler. Kişisel davranış ve tecrübelerimiz genlerimize kaydoluyor ve evlatlarımıza aktarılıyor. Nöronlarımızdaki kişisel “endo-siRNA’lar”, tecrübe, davranış ve öğrenmeden ve bunların kuşaklara genetik aktarımından sorumlu olabilirler. Zira, nöronlarımız her gün çevreden elde ettikleri bilgileri depoluyorlar, analiz ediyorlar ve kişisel tecrübe hanemize yazıyorlar.
Genler, bir üst aklın yazdığı ve hayatın başlangıcından beri nesiller boyu, yarış atı değiştirerek devam eden programlardır. Bu bilimsel çerçevede, Kur’an-ı Kerim’de, İsra Suresi 13 ve 14. Ayetleri bu minval üzere tefsir etsek, hiç de yanlış olmayacağı kanaatindeyim. Tefsir ve fıkıh arkeologları(!) bilmem ne düşünür, ne derler. Lakin her şey o kadar ayan beyan ki… “Taklidin tutunma çabası, orijinali inkâr ile sahada gözlemlenir. Ay, güneşten aldığı ışığı kendine mal etse ne olur, etmese ne olur!” Değil mi?..
Vücudumuzun her hücresinde, nesiller boyu ilelebet varlığını sürdüren ve moleküler tarihimize ışık tutan, basit yapılı ancak çok kabiliyetli ve genetik materyal taşıyan antik-fosil virüs DNA’sı, hücre içi farklı proteinler üretip yeni virüsler oluşturabilmesi sebebi ile istikbalde de, varlık aleminde insanlığın hakimiyeti karşısındaki en büyük tehdittir.
İnsanlar yedek organları ile yaşlanacaklar!
Artık, bütün vücudun hücre seviyesinde algoritmik şeffaf mimari haritaları çıkartılıp, yapay zeka ve 3D yazıcılar kullanılarak kalp, akciğer, karaciğer, pankreas, böbrek, mide ve göz gibi tüm organların kişiye özel sıfır kilometre, organ reddi riski taşımayan yedekleri üretilebilecek, gerektiğinde ve istenildiğinde değiştirilmek üzere özel buzdolaplarında veya yedek organ bankalarında muhafaza edilebilecek, organ tahribatı, kanser ve kronik hastalıkların kökten tedavisi, sürekli ilaç kullanımından ziyade akıllı ilaçların devreye girmesi ile hayatın uzaması, yaşlanması / yaşlanmaması mümkün olabilecektir.
Halen aynı şeffaflaştırma yöntemiyle, İnsan Beyni Haritalanması Projesi (HBMP) de, Konnektom projeleri (Human Connectom Project ve Blue Brain Project) ile birlikte, son sürat devam etmektedir. Evet beyin… Kırmızı çizgi olmaz bilimde. Hayalinizi birazcık zorlayın bakalım.
Ya dijital diktatörlük… Biyometrik veri bankerliği…
“Yeni dünya düzeni”nde, alemdeki mevcûdâtın canlı bir algoritma olduğu hakikatinden hareketle, kolaylıkla biriktirilip depolanabilen, kopyalanabilen, analiz ve transfer edilebilen bilgilerin mülkiyetine sahip olan ‘biyometrik data bankerleri’, ‘beyin ve beden mühendisliği’ni kullanarak, etik ve ahlaki hiçbir sınır tanımadan her şeye müdahale edip, ‘dijital diktatörlük’ ve ‘faşizm’e de fırsat verebilecek, ‘hayat’ı ve ‘kâinat’ı şekillendirecek ve yöneteceklerdir!”
“4 milyar yıllık organik yaşam”dan akıllı tasarımın şekillendireceği ‘inorganik yaşam’a sürüklendiğimiz ve kâinatta var olan her şeyin şifrelerinin çözülebildiği, biyokimyasal reaksiyonların elektronik sinyallere çevrilebildiği, alet, araç, aşı, ilaç ve reklamların bile kişiselleştirildiği günümüzde, bizi bizden çok daha iyi tanıyan “biyometrik dijital veri bankerleri”, yakın bir zamanda elektro-mekanik, yapay zeka, biyoloji ve beyin bilimleri yardımı ile sadece bilgi işleyen ürünlere değil, organizmalara ve inançlara da müdahale edip ‘hack’leyerek, durumun fecaatı ve vehametini henüz farkında olmayan ve mahremiyetinden bile feragat eden insanı, nano-nöro-kuanto-biyolojik veriler ışığında detaylı algoritmik analizle, tutku ve arzuları doğrultusunda, yeni baştan dizayn edebilecek ve ‘bugünün İnsanı’ndan bir iz taşımayan, başka bir ‘insan türü’nü, ‘toplum beyni’ni ve ‘yeni yaşam tarzı’nı oluşturabilecek ve toplumları köleleştirebilen ‘dijital diktatörlük’ felaketini yaratıp, hayatı zindan edebilecektir!”
Artısıyla eksisiyle her şeyi dikkate alıp, yarınları planlayıcı ütopyalar geliştirmek ve çalışmalar yapmak biz bilim insanlarının en önemli görevidir.
Neden mi bunları ısrarla, sık sık dile getiriyor, yazıyor ve acele ediyorum? Bu alemde benim esas gayem; nefes aldıkça öğrenmek, araştırmak, bulmak, uygulamak ve öğretmektir. Bildiklerimin ve tecrübelerimin tamamını aktarmaya, ömrümün kâfi gelmeyeceği endişesi ile acele ediyorum!
Güftesi bana, beste, Neyzen Şaban Keşkeş’e ait Kürdilihicazkar (Curcuna) bir eserimizle gönülleri ferahlatalım!
Gelme artık istemem, senin olsun vuslatın.
Dilerim hazla dolsun, bensizlikle hayatın.
Çünkü öğrettin bana, seni sensiz sevmeyi,
Tek arzum daim olsun, ihtiramın, taatın!
6 yorum
??????teşekkürler hocam
Eksik olmayınız
Evet, siz diyorsunuz diye havsalam alıyor yoksa bu cümlelere zaman ayır.ak ve bunları kavrayabilmek benim için çpk zor olurdu muhtrrrm hocam, teşekkür ederim.
İki imlâ hatırlatmama müsaade ederseniz detim ki;
1) “Cüz, lâ yetecezzâ’ds” bir adet -d- harfi fazladan yazılmış!
2) “İsrail Suresi’ de herhalde “İsrâ Sûtesi” olacak!
Selamlar, saygılar.
Teşekkür ediyorum
Yine ufuk ötesi bir yazı. Zihnimize yeni bir ışık tuttuğunuz için teşekkürler hocam.
Teşekkürler Sevgili Ümit Beyefendi…