Descartes “İnsana Hayvan” dedi (!)
Descartes insanın düşünen bir hayvan olduğunu savlayalı çok uzun zaman geçti. Düşünmeye devam ediyoruz… Ancak başka hayvanların da düşündüğü hatta birbirleriyle basit veya karışık şekilde haberleştiği anlaşıldı. Yunusların annelerinin yavrularına isim taktığı ve o ismi öğrettiği bile ortaya konuldu. Genel olarak bakıldığında insan bilinçli ve hesap ederek çoğaltan ve biriktiren bir yaratık. Birikimlerini de diğer nesillere aktarıyor. Aktarılan bilgi, düşün, sanat eseri veya meta olabiliyor. Bunu eş zamanlı yapabildiği gibi sonraki zamanlara da aktarabiliyor. Bu özelliği ile diğer hayvanlardan ayrılıyor. Hangi hayvan var ki tarımsal ve hayvansal üretim yapsın ve bundan bir stok oluştursun. Yada ihtiyaç duyduğu teknolojik cihazları tasarlasın ve çoğaltsın, bilgiyi üretsin yani çoğaltsın ve sonraki nesillere metinlerle aktarsın. Örneğin bir araba tasarlasın ve bunu seri üretime geçirsin. Bu araçtan milyonlarca insanın yararlanmasını sağlasın. Bunu yapabilen tek hayvan insan. İnsan düşünen ancak düşüncesini sistematik bir şekilde yapan bunu da üretime dönüştürebilen bir hayvan.İnsanların Hayvanları Çoğaltma ve Biriktirme Tutkusu
Ben hayvanların insan elinde çoğaltılmasından ve bu çoğaltma tutkusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Bunu yaparken kendi akademik alanım olan bölümlere aşırı bilimsel olarak girmek istemiyorum. Bunu sohbet havasında, kısaca yapmak istiyorum. Türkçemizde hayvancılık yani sığır, koyun , keçi vb. bakılıp büyütülmesi ve bunlardan hayvansal ürün elde edilmesine ve bunun süreğenliğine İngilizce de “Livestock” denilmektedir. Yani “canlı depolama /stoklama veya biriktirme”. Aslında hayvancılık bir nevi çoğaltma ve biriktirmeyi içerir. Bu yolla insanların ihtiyaç duyduğu hayvansal ürünlerin arzını belirli bir seviyede tutabiliriz. Bu süreçler gerçekten zorlu ve bilinç isteyen yaklaşımları gerektirir. Eğer hayvancılıkta bir işletme sürüsünü yeterince ve istediğin verim ve yapısal özellikler doğrultusunda, çoğaltamıyorsa, buzağı elde edemiyorsa o işletmenin karlılığı bir süre sonra ortadan kalkar veya düşer. Çünkü hayvancılıkta et, süt, yapağı, bal vb. hepsi çoğal(t)ma yani üremeyi takip eden verimlerdir. Üreme olmaz ise ne et olur ne de süt ne de bal.Üstüne Bindiğimiz At ve Kağnılar Bizi Yüzyıllarca Taşıdı Bir Çağdan Bir Çağa Atlattı
Örneğin sığırcılıkta her bir inek yılda bir buzağı doğurmalıdır. Bunu tutturamazsa, işletme süt ve et üretiminde büyük sıkıntılara düşecek ve karlılığını kaybedecek demektir. Bu nedenle hayvancılıkta çoğaltma ve biriktirme bir stok oluşturma asıl amaçtır. Bu stoka biz sürü de demekteyiz. Sürünün oluşturulmasında ise damızlık seçimi ve bu damızlıkların doğru kullanımı büyük önem taşımaktadır. Hayvansal Çoğaltma ve Biriktirmede Kayıt: Pedigri ve Progeny Yeni doğan hayvanların seçimiyle yapısal olarak doğru ve yüksek verim özellikli sürülerin oluşturulması kayıtla mümkündür. Kayıt üreme aşamasından başlanılarak yapılmalı ve sonrasında devam ettirilmelidir. Günümüzde batı bölgelerindeki büyük çiftliklerde kayıt sistemleri mevcuttur. Buna rağmen ülkemizde hayvancılığın büyük kısmını üstlenen küçük ve orta seviyedeki işletmelerde kayıt tutulmamaktadır. Şu içinde her şeyin yazıldığı ve sonrasında bir daha ulaşamayacağınız küçük defter ve ajandaları saymıyorum. Bu ajandalar bakkal defterini andırmaktadır. Pedigri ve Progeny: İşin doğrusu Hayvanların çoğaltılmasında kayıt tutulmaması ve pedigri dediğimiz atalarının tam olarak bilinmemesi ileriki süreçlerde bu hayvanların damızlık olarak kullanılmasında yine büyük sorunlara neden olmaktadır. Buna ek olarak boğaların kızlarının verim özelliklerinin ortaya konulmadan (Progeny Testing) kullanılması da oluşturulacak yeni sürülerin özelliklerinin tahminini güçleştirmekte veya imkansız kılmakta. Kayıt eksikliği kan yakınlığı (akrabalı yetiştirme: inbreding) dediğimiz ve verimlilikte büyük düşüşlere neden olan duruma da neden olmaktadır. Elit sürülerin oluşturulması sekteye uğrayabilmektedir. Hayvansal Çoğaltmada Bilinç ve Bilimin Kullanımı Bilinçli çoğaltma ve biriktirme toplumu ilerletirken bilinçsiz ve kalitesiz çoğaltma ve biriktirme farklı zararlara yol açabilmektedir. Ben sizlere konuyu biraz değiştirerek Çin’den örnek vermek istiyorum. 1950-1960 dönemlerinde Çin çelik ve demir üretimini arttırmaya karar verir. Bu kararla bir seferberlik ilan edilir. Bütün evlere bir demir ocağı kurulur. Bütün toplanan teneke kutular, metal hurdalar bu demir atolyelerinde ergitilir ve demir-çelik ya da metal alaşım kalıplar yapılır. Bu süreç aylarca yıllarca devam eder. En sonunda elde edilen materyalin çok kalitesiz olduğuna bu şekilde çelik veya kaliteli “metal alaşım” üretilemeyeceğine karar verilir.Çoğaltırken ve Biriktirirken Ders Çıkarmak
Buradan alınması gereken ders hayvancılıkta da kaliteli damızlıkların sürü koşullarına göre seçilmesi ve bilinçli bir şekilde hayvanların çoğalmasının sağlanması olmalıdır. Örneğin çok yüksek verim özelliğine sahip diye bir ırkı alıp çok zorlu şartlarda yaşamaya zorlarsanız, yüksek üretim yapabileceğiniz bir elit sürü oluşturamazsınız. Örneğin bazı bölgelerde peynircilik çok büyük bir yer tutmaktadır. Bu noktada o bölgenin ihtiyacı kombine verimli dediğimiz hem et hem de süt verim özelliklerine sahip bir ırkın geliştirilmesidir. Bunu yaparken ırkın o bölgenin rakımına adapte olabilecek ve ayak-tırnak yapısı da o bölgeye uygun bir ırk olmasına dikkat etmeliyiz. Aslında bizim kendi yerli ırklarımız hatta bazen beğenmediğimiz Yerli Kara’mız bunun için en ideal ırk bile olmuş olabilir. Hatta bu ırkı örneğin Jersey gibi bir ırkla melezlememiz ve elde edilen ırkı geliştirmemiz ideal bir ırk bile çıkartabilir. Belki de Karadeniz yöresinde olan da budur. Bizim bu ırk üzerinden gidip hem süt hem de et yönünde bir seçim yapmamız bu seçimi de yaparken çoğaltmada yani üremede farklı ırkların katkısını sağlamamız önemli olacaktır. Bu yolla kompozit ırk dediğimiz ve kombine verim özelliklerine sahip yeni bir ırkta çıkarabiliriz. Bu ırk yerli ve milli olacaktır elbette… Yeni oluşan bizim melez dediğimiz nesil kayıt altına alınarak verim özellikleri, adaptasyonu takip edilmeli kan yakınlığı oluşturmadan yeniden çoğaltmaya gidilmeli ve bölgeye özgü yeni bir ırkın eldesine gayret edilmelidir. Bu böyle olmamıştır. Başka ülkelerin sığır ırklarından medet ummuşuzdur. Bu da hep hüsranla bitmiştir. Şu anda da yabancı ülkelerden sperma ve embriyo ithalatı ile ırk geliştirme ve hatta canlı hayvan alımı ile değirmen döndürülmeye çalışılmaktadır. Aksi durum kötü niyetli kişiler peyniricilik yapılan bölgelere etçi ırk üretimine yönelik bir propaganda ve bilinç yüklemesi yapmaya çalışabilirler. Bu yolla o bölgedeki peynirciliği ve mandıracalığı bitirirken; kendi ellerindeki kötü biyolojik birikimi de başka ülke ve kıtalara aktarmış (kakalamış!) olacaklardır. Bu yolla biyolojik çöplerini bedel ödemeden, imha edecekler, hatta buradan para bile kazanabileceklerdir. Öz olarak çoğaltma ve biriktirme işi kayıt ve bilinçle yapılmıyorsa ortaya çıkacak tek ürün çöptür. Bunun sonucunda çıkacak eser ise çöp dağıdır. Bunu fırsat bilen yabancı güçler canlı hayvanlarını da işin işine katarak, sperma ve embriyosunu bize satmaya ve bizi pazar yapmaya da kalkacaktır. Bu durum en çok onların işlerine yarayacaktır. Belki bunu yaparken de kendi elindeki en kalitesiz, genetik ve diğer hastalıkları taşıyan ürünlerini yüksek fiyatlardan sunmaya kalkacaklardır elbette. Yoksa kimse iyi malını, damızlığını, vermek istemez. Bunun sonucunda da kaybedilen ise emek ve zamandır. Çocuklarımıza ekmeğin yanında katık olarak et yedirmemiz, süt içirmemiz şart. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Eğer doğru beslenmezsek sağlıklı düşünemeyiz. Bu durum ise mutlak fakirleşmeyi getirir. Ama korkmayın bu dediklerim Türkiye de olmaz. Biz her şeyi kaydeden, kayıt altına alan ve bunu da devletleşmede sonuna kadar kullanan bir Cumhuriyetiz. Biz bilinçli çoğaltan ve biriktiren bir nesiliz. Bilimle kalın hoşça kalın.Dip Not:
Bu yazıyı sayın Prof.Dr. Rafet ARPACIK hocamıza atfetmek istiyorum. Kendisi gerçekten iyi bir Zootekni hocasıydı… Anımız şöyle, öğrenciyken onun dersini en ön sıradan dinlerdim. Kendisi de bize atçılık ile ilgili dersleri anlatırdı. Bir dersimizde benim yanıma bir katalogla geldi. Atların fotoğrafları ve pedigrileri vardı. Bir at gösterdi bütün sınıfa… Atın adı Umut Beydi. Dedi ki bu dünyada bir atınız olsun başka birşey gerekmez. Ben tabi kendi üstüme alındım. Bu hocamız ya ismimi bilip yaptı yada çok güzel bir tesadüftü… Kendisini rahmet ve saygıyla anıyorum.