Dijital serum… Şimdi internet bağlantısının dijital serum(!); insanların, saatlerin, giysilerin, her türlü ev aletinin ve telefonların baz istasyonu görevini yapacağı yeni bir çağın; dijital kimlikli, tek dinli, tek dilli ve tek devletli bir dünyanın eşiğindeyiz!
Beyinlerarası internet (wbw), hatta global beyin ağı(gbw) kapıları zorluyor (Aydin IH: “An Adventure: From World Wide Web (WWW) To World Brain Web (WBW)”. EC Neurolog ECO.02 (2019): 06-08. … RF/Wi-Fi özellikli programlanabilir ve kontrol edilebilir aşılar, ilaçlar, nanitler, nanopartiküller, nanobotlar, çipler… Resetlenebilen, infilak ettirilebilen, hacklenebilen, kopyalanabilen, muhtevası, müktesebatı, bilimsel hazinesi transfer edilebilen beyinler… Ve istenilen bilgi ve becerinin, bir bilgisayar gibi, beyinlere anlık ve saniyeler içinde milyar terabaytlık bilgiler yükleyebilmesi… Düşünce gücü ile beyin ve organların, adalelerin, sinirlerin ve hatta objelerin kontrolü… Daha neler neler… Hiçbiri artık hayal değil! “Yeni dünya” düzeninde, “temelde birlik” kaidesinin “holistik evrende” esas prensip olduğunu bir kez daha ispat eden “Covid-19 salgını” insanlığın aklını başına getirebilmiş mi acaba? Emin değilim. Ya “CRISPR-Cas9”?
Hep değinip duruyoruz makalelerimizde veya kitaplarımızda… (Dünya Beyin Ağı, Beyin Sizsiniz 2, Girdap Kitap, 2020, İstanbul) Söyleyip de insanların aklını karıştırıyoruz derslerimizde, konferanslarımızda, televizyon programlarımızda. “CRISPR-Cas9” diye. Bilimsel olarak anlatıp durduk. Korkuttuk da toplumu haklı olarak. Şimdi herkesin anlayabileceği bir şekilde bakalım bu “CRISPR-Cas9” nedir, ne değildir.
Bu sistemi basit bir şekilde anlatacak olursak; insan genleri üzerinde cerrahi-mühendislik yöntemlerini kullanarak, şahsın geleceğini iyi niyetle(!) düzenlemek, şekillendirmek, hastalıklardan arındırmaktır.
Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic Repeats (CRISPR-Cas9), düzenli aralıklarla bölünmüş, palindromik tekrar kümeleri diye tercüme edebileceğimiz bu sistem, tabiatta plazmidler ve bakteriyel virüsler gibi yabancı genetik elementlere karşı direnç sağlayan bir prokaryotik bağışıklık sistemi olarak mevcuttur. Organizma, kendisini tehdit eden bakteriyel virüs veya plazmid ile olan savaşı kazanırsa onlara ait olan DNA bölgelerini kendi DNA’sına ekleyerek hafızasına kaydeder. Cas9 ise bu kesme-ekleme işleminde aktif rol oynayan bir proteindir. Bu bütünsellik sistemi ile genleri düzenlemek mümkün olmaktadır. CRISPR-Cas9 sistemi; bilim insanlarına herhangi bir organizmanın genomundaki belirli bir gen bölgesini kesme, yapıştırma, ekleme ve etkisiz hale getirme, ya da çok hassas bir şekilde tamamen değiştirme imkanı sunan eşsiz bir gen düzenleme aracıdır. Bu sebeple de bu sistemi “DNA-Gen cerrahisi” olarak isimlendirmenin doğru olduğu kanaatindeyim.
Unutulmamalıdır ki bu yöntem, yaşayan tüm canlıların ve tüm bedenlerin nasıl olması ve nasıl işlemesi gerektiğini belirleyen DNA molekülünün yeniden düzenlenmesine olanak sağlasa da, düzenlemenin yapıldığı bölgeye bağlı olarak, oluşturulan değişim kalıcı olabilir ve yeni nesillerden dolayı bu değişiklik diğer kuşaklara aktarılabilir. Bu derece önemli bir yöntem, tıpkı modern bilgisayar gibi, sınırsız imkanlara da sahip olacaktır. Aynı zamanda en ufak bir hata felakete sebep olabilir, sistemi bozabilir ve bu hasar da sonraki nesillere ebediyen aktarılabilir. Bunun çok tehlikeli bir husus olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir!
Bu yöntemle, üstün bir insan ırkı yaratma amacıyla insan geni düzenleme girişimlerinin kapısının aralandığını da hatırlatmak istiyorum.
Bu sistemle yapılan Retinitis Pigmentosa, AIDS, kanser, parkinson, sıtma, down sendromu, Huntington hastalığı gibi bazı problemlerin çözümlenmesi hususundaki umut verici çalışmaların yanında çok tehlikeli boyutlarını da göz ardı etmemek gerekir. Ekolojik dengenin altüst olması da hayat ve kainat için apayrı bir felaket.
CRISPR Cas9; bir hücrenin genomunu düzenlemek için en yeni, en verimli ve en bilimsel yöntemdir. Bu sistemle hastalıkları önlemek ve tedavi etmek, yeni çağın akıllı ilaçlarını geliştirmek, yüksek verimli süper bitkiler, sebzeler, meyveler ve ürünler elde etmek hayat adına çok büyük katkı sağlayacak olsa da tehlikeli boyutlarını akıldan çıkarmamak gerekir.
“CRISPR-Cas9, asıl kesmesi gereken hedef bölge yerine başka bölgeleri hedefleyebilir. Bu istenmeyen bölgelerin hedeflenmesi hücre ölümüne ya da transformasyona neden olacak mutasyonlar yaratabilir. Hedef dışı mutasyonları azaltmak için çok fazla çaba sarf ediliyor olsa da, özellikle tedavi müdahalelerindeki mutasyon riskini azaltmak için daha fazla iyileşmeye ve gelişmeye ihtiyaç vardır. Başka önemli bir problem ise; CRISPR-Cas9’ın zor hücre ve/veya dokulara güvenli bir şekilde enfekte edilmesidir.”
Nitekim aynı sistemle iyi niyetin yanında art niyetli, iradi veya gayri iradi olarak insan zekası üzerindeki değişikliklere sebep olacak çalışmalar, insanlığı ve hayatı kendi idealleri çerçevesinde düzenlemek, “ebedi gençlik ve ölümsüzlük” çizgisinde insan hayatını kontrol etmek ve özel tasarım bebekleri ile dünyayı, hatta kainatı yeni baştan programlamak gibi ihtimaller hep önümüzde durmaktadır. Yine genetik düzenlemenin en önemli konusunda da; insanlığın “Allah’ın işi” olarak gördüğü noktayı, insan genomunu düzenlemeyi, insan genetiği ile oynama hususunda yaşayacak olan embriyoların seçiminden başlayarak bebeğin etkili tasarımına kadar kimin karar vereceği sorusu çok büyük ahlaki ve biyoetik problemler taşır.
Maalesef, hoşumuza gitsin veya gitmesin, embriyo seçimi şu anda da yapılmaktadır. Londra’daki Francis Crick Enstitüsünden birtakım bilim insanlarının, insan hayatının en erken dönemleri hakkında daha fazla bilgi edinmek ve düşüklerin sayısını azaltmak için embriyo genomu üzerinde daha fazla oynama yapmayı planlıyor olması da cabası…
Şimdi şöyle bir senaryoyu göz önüne getirelim: Eşiniz ve siz çocuk sahibi olmaya karar verdiniz. Doğal prosedürü tamamladıktan sonra bir genetik tasarım uzmanından randevu aldınız. Ardından sedyeye yatarak sahip olmak istediğiniz bebeğin özelliklerini anlatmaya başladınız: Sarı gür saçlı, yakışıklı, zeki, gözleri sağlıklı ve bağışıklığı iyi, kaslı, uzun ve güzel gülüşlü bir erkek çocuk istiyorsunuz. Genetik tasarım uzmanı da bunları sizin için halledeceğini söylüyor.
Şimdi daha karanlık bir senaryo düşünün: Bu teknolojinin ilerlemesi ile tamamen kontrol altına alınan toplumdaki bir lider bireylerin biyolojik rol dağılımına kendi karar verirse? Mavi yakalı ve beyaz yakalı emekçilerin veya insan öldürmeye programlanmış bireyler ile genetik olarak modifiye edilmiş duygusuz, korkusuz askerlerin yaratıldığını düşünün. Bir lider, toplumda bireylerin üstleneceği rollere karar vermeye kalkıp genetik düzenlemeyi bu amaçla kullanabilir mi?
Peki bundan ne kadar uzaktayız? Çinli araştırmacılar, 2015 yılının nisan ayında embriyo genomunu CRISPR kullanarak değiştirebileceklerini duyurduklarında, aynı zamanda bunun nasıl kullanılacağı veya buna izin verilip verilmeyeceği hakkında büyük tartışmaları da başlatmış oldular.
Şimdi hayal dünyanızla bir an için hesaplaşmanızı istiyorum. Hastalıkları yok ettik, mükemmel sağlıklı insanlar tasarladık, peki sonra ne olacak? Yaşlanmaya neden olan gen bulunup etkisiz hale getirilebilir mi? 200 yıldan uzun yaşayıp sonra da ölürken 22 yaşında mı görüneceğiz? Hep beraber tahayyül edelim!
Ya da “Bir şeyler ters giderse ve sivrisineklerden sıtmaya neden olan geni kesmek isterken onları yanlışlıkla öldürürsek? Bu durumda yarasalar ne ile beslenecek? Daha kötü sonuçlar da doğurabiliriz: İnsan türünü ölüme mahkûm etmek gibi. Kendi küçük evrenimizde gömülü olan bu sorunları günlük hayatta da düşünebilir miyiz? Yaşamış en büyük filozoflar bu konunun iç yüzü hakkında fikir verebilirdi belki de. Çünkü tek ihtiyaç duyduğumuz şey bilim değil; hızlı gelişmeleri toplum adına en sağlıklı şekilde değerlendirebilmek için felsefe, din ve etik ilkelerini de incelememiz gerekmektedir.”(Austin M.’den çeviri, Dağ B.) Ekolojik dengenin nasıl altüst olacağının düşüncesi bile ne kadar korkutucu, ürkütücü…
Yine B. Dağ’ın M. Austin’den naklettiğine göre, “İnsan germ hücrelerinde, (eşeyli üreyen bir organizmanın gamet oluşturmasına olanak veren herhangi bir biyolojik hücreye verilen isimdir) CRISPR-Cas9 uygulamalarında yapılacak terapötik düzenlemeler, insanların “tohum hücreleri” olan gametler ile sonraki nesillere aktarılacağından, bunun yaratacağı etik endişeler zamanla artış gösteriyor. Çünkü bugüne kadar insan hücrelerinde uygulanan genetik düzenlemeler sadece somatik hücrelerde, yani vücut hücrelerinde uygulanmaktaydı ve üreme hücrelerine direkt olarak etkisi yoktu. Bu nedenle insan embriyolarında terapötik nedenlerle genomik düzemeler yapmak bugüne kadar bekletildi. Önceden tahmin edilmesi zor olan genetik mutasyonların riskleri terapinin muhtemel faydalarından daha büyük ve bu durum bir etik ilkeyi çiğniyor. Germ hücreleri üzerinde yapılacak bir tedavi son derece kusursuz olmalıdır. CRISPR-Cas9 ise bu özelliği taşımıyor. Dahası, ortaya çıkacak hasar sonucunda etkilenecek olan sonraki nesilden kimlerin sorumlu olacağı da ayrı bir konu. CRISPR’ın gelecekte tedavi amaçlı düzenlemeler dışında da kullanılabilir olması ise diğer bir etik sorundur. Ancak CRISPR’ın germ hücreleri aracılığıyla somatik hücrelere müdahaleyi oldukça kolaylaştıracağını ve sipariş bebekler üretebileceğini söylemiştik. Birçok fenotipik özellik, çevresel şartlardan ayrı olarak, müdahale edilebilecek genetik bir bileşene sahiptir. Örneğin bu teknik, sporcuların performansını artırmak veya şiddet eğilimini önlemek ve bağımlılığı bastırmak için kullanılabilir. Bu açıdan baktığımızda gen terapisi genelde olumlu sonuçlar veriyor gibi görünse de adil olmayan bir sistem yaratacaktır.”
Yeri gelmişken; dünyayı kasıp kavuran, insanları korku, panik, ölüm tehlikesi nedeniyle evlerine kapatan, yeni bir yaşam tarzının doğmasına sebep olan “Covid-19 hastalığı” hakkında bunca bilimsel kitaplar, makaleler ve yayınlar neşredilmesine rağmen, ölen hastalara genellikle otopsi yapılmaması ve/veya otopsi bulgularının tıbbi neşriyatlarda yeterince belirtilmemesi, tıp dünyasının bilgilendirilmemesi, meraklı ve şüpheci bir bilim adamı olarak aklıma şeytani düşünceleri getirmiyor değil!
İnsanlık, Covid-19 salgınından da ders çıkarmalı; bilimin, kendisine ihanet edenden acı intikam alacağını unutmadan, bir an önce aklını başına toplamalıdır!
“4 milyar yıllık organik yaşam”dan akıllı tasarımın şekillendireceği “inorganik yaşam”a sürüklendiğimiz ve kainatta var olan her şeyin şifrelerinin çözülebildiği, biyokimyasal reaksiyonların elektronik sinyallere çevrilebildiği, araç, aşı, ilaç ve reklamların bile kişiselleştirildiği günümüzde; bizi bizden çok daha iyi tanıyan “biyometrik dijital veri bankerleri”, yakın bir zamanda elektromekanik, yapay zekâ, biyoloji ve beyin bilimleri yardımı ile sadece bilgi işleyen ürünlere değil, aynı zamanda organizmalara ve inançlara da müdahale edip onları hackleyerek durumun fecaati ve vahametininin henüz farkında olmayan ve mahremiyetinden bile feragat eden insanı, nano-nöro-kuanto ve biyolojik veriler ışığında detaylı algoritmik analizle, tutku ve arzuları doğrultusunda, yeni baştan dizayn edebilecektir. Bugünün insanından bir iz taşımayan, başka bir insan türünü, toplum beynini ve yeni yaşam tarzını oluşturan ve toplumları köleleştirebilen “dijital diktatörlük” felaketini yaratıp hayatı zindan edecektir!
Yine birkaç aforizma ve bestelenmiş rubaimiz:
*Bilim, hem Cennetin, hem de Cehennemin kapısını açabilen tek anahtardır!
*Kaybolduğum bir noktanın sonsuzluğunda, kendimi arıyorum…
*Bilginin kütlesi yoktur. Lakin; kudreti, kuvveti ve sillesi çoktur!
*İnsanlık, yıkayarak ellerini mikroptan arındırmayı öğrendi. Keşke, ellerinin asırlardır biriken kirinden arınmayı da öğrense…
*Hafif ve basit cümlelerim bazen anlayamayacağım kadar ağır ve zordur!
*İnsanın bulduğundan ve bulunduğundan “DAHA İYİ BİR DÜNYA BIRAKMAK” esas vazifesidir.
Güfte: İsmail Hakkı AYDIN
Beste: M. Fatih SALGAR
Makam: Nihavend
HİCRAN DEĞİŞİR
(Mef’ûlu, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Bir sevda sarar kalbini, dünyan değişir
Ömrün gibi, gönlündeki ruyan değişir.
Her şey silinir, gözyaşı umman olur
Bir cemre düşer çöllere, hicran değişir.